Susan adam konuşunca

10 Şubat 2010

Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, sakin, ılımlı, uygar bir insandır. Sporu sever. Futbola aşk ölçüsünde bağlıdır. Bu nedenle hem Kayserispor’un hem de Erciyesspor’un onursal başkanlığını üstlenmiş, bir sinerji yaratarak Atatürk Olimpik Spor Kompleksi’ni ve Kadir Has Stadı’nı rüyadan gerçeğe dönüştürmüştür.
Kayseri’ye her gidişimde Başkan’ın tüm konuklarını kapıda karşılayıp kapıdan uğurladığına tanık oldum. Sevgi, saygı ve konukseverliğin yaşayan bir örneği olarak tanıdım.
Geçen hafta oynanan Kayserispor - Galatasaray (0-0) maçından sonra Başkan, konuşmak ve bir açıklama yapmak gereği duyuyor, hakem Tolga Özkalfa’nın maçı adil yönetmediğini dile getiriyor :
“Hakkımızı yiyecek her hakemle gerektiği şekilde mücadele etmesini biliriz. Önceki yıllarda İstanbul’daki Fenerbahçe maçında birisi (Hakan Sivriselvi) bizimle uğraştı. Aleni haksızlık yaptı. Allaha şükür, onun düdüğünü, formasını duvara astırdık. Bu çirkinlikler devam ederse, formasını ve düdüğünü duvara astıracağımız çok adam çıkar. Üç Büyükler’in başındaki bazı adamların dilleri çok keskin olabilir. Gazetelerde istedikleri başlıkları attırabilirler. Ama bizim de başka güçlerimiz var. Ayaklarını denk alsınlar!”
Bu

Yazının Devamı

Holosko, Yusuf ve Tabata

6 Şubat 2010

Mustafa Hoca’ya tekrar tekrar geçmiş olsun... Tam da zamanında ameliyat olmuş... Abdominal aort anevrizması... Ameliyat olmasaydı, daralan karın kalp damarı dünkü maçın stresiyle kulübedeki Mustafa Hoca’nın başına olmadık işler açabilir, hepimizi derin üzüntü ve kederlere boğabilirdi.
Hoca evinde dinlenedursun, takımın yönetim vekaletini üstlenen Tayfur maça neden Holosko’suz başladı, anlayamadık. Belki Denizli’nin tercihi böyle idi. Ama Holosko’nun oyuna girmesi için Havutçu’nun inisiyatif üstlenmesi ve değişiklik yapması gerekirdi.
Tempolu bir maç izledik. Gençlerbirliği tatlı-sert mücadelesiyle alanın her yerinde çoğalıyor, yardımlaşıyor ve sorumluluk üstlenerek takımca dik duruyordu. Başkent ekibinin savunması, Beşiktaş’ın dağınık forvetlerine karşı ceza alanında adam paylaşımını başarıyla gerçekleştirdi. Bobo, Nihat, Tello ve Tabata’ya oynayacak zaman ve alan bırakmadılar.
Beşiktaş yine de kazanma arzusu ve kararlılıkla oynadı. Forvetler tıkanık oyunu açamayınca ekstra güçler devreye girdi. Savunmacılar, özellikle İbrahim Toraman ve Sivok, sadece duran toplarda değil, oyun içinde de hücuma katılarak Gençlerbirliği’ne hesaplamadıkları, beklemedikleri sorunlar yarattılar.

Yazının Devamı

...Ve Yıldırım ‘Aziz’ oldu!

3 Şubat 2010



Beşiktaş kongresi, beklendiği ve tahmin edildiği gibi Yıldırım Demirören’in galibiyetiyle bitti. Hemen söyleyeyim; bu kongreden çıkarılacak önemli sonuçlar var: Onlardan biri, kulüp kongrelerinde iktidarı değiştirmenin hemen hemen olanaksız olduğudur. Endüstriyel spor gelişip sektörleştikçe duygular ve idealler bir yana savrulacak, çıkarlar, stratejiler ve kişisel ilişkiler ağı da giderek sık bir dokuya dönüşecektir.
Yıldırım Demirören’i (ve saygıdeğer eşini) içtenlikle kutluyor, başarılar diliyoruz.
Bu seçimle Demirören, 2023 yılına kadar kulübü yönetme yetkisini de cebine koymuştur. Tecrübesi ve kongre taktikleri konusundaki uzman ekibi, ona sürdürülebilir iktidar olanaklarını armağan etmiştir.
Bu anlamda Yıldırım, kendini “Aziz” ilan etmiştir. Fenerbahçe başkanınının tartışılmaz liderliğini ve başkanlık karizmasını Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde tekrarlamak için yola çıkmıştır.
Elbette geçmişten dersler çıkararak (ki öyle olduğunu söylüyor), ekibini yenileyerek, kendi iradesiyle daha inanılır, daha disiplinli, bir yapı oluşturarak, akşamüstü kararlarından vazgeçip, dinleme - tartışma - karar süreçlerine özen göstererek yeni dönemin içini doldurabilir. Aksi halde

Yazının Devamı

Kongreye selam!

30 Ocak 2010

Mustafa Denizli için sıkça kullanılan “şanslı“ sözcüğü, sadece dünkü deplasman için uygun olabilir

İki takım için de ligin ikinci yarısı dün başlıyordu. Beşiktaş kar engeli nedeniyle, Antalyaspor da fikstür gereği (Ankaraspor küme düşürüldüğü için) 17. haftayı maç yapmadan geçmişlerdi. Devre arasında Beşiktaş’ın Kupa’da havlu atmasına neden olan seri yenilgilere tanık olduk. Antalyaspor ise tatilde Fenerbahçe’ye karşı bir kupa galibiyeti (4-3) ile neşesini bulmuştu.
Kongre öncesi ters bir sonuç olasılığıyla tedirgindi Beşiktaşlı futbolcular. Özellikle adı gönderilecek oyuncu olarak dillendirilen Tello, bir türlü formunu bulamayan Nihat ve oyunla ilgili en küçük coşku taşımayan Bobo bu tedirginliği arttıran hücumculardı.
Biraz Tabata gayretlerine tanık olduk ama, o da yetersizdi. Bu nedenle Beşiktaşlı forvetlerin gol için yaptıkları onca baskıya ve bindirmeye rağmen gol gelmedi. Bunun temel nedenlerinden biri, hücum karakterli tüm oyuncuların ayağına top beklemesi, alan boşaltarak, rakibi aldatacak sürpriz koşuları nedense hiç yapmamasıydı. Beşiktaş’ın ligin ilk yarısında da sık sık sergilediği gibi topu ayağına alan hücumcular, adam geçme becerileri sınırlı olduğundan

Yazının Devamı

Mazlum, mağdur ve kahraman!

27 Ocak 2010

Erman Toroğlu’nun rekor ihaleden sonra Lig TV’den ayrılması, maraton programındaki ortağı Şansal Büyüka’nın da moralini ve kimyasını bozdu. Sevgili Şansal’ın “Maraton” dışında da sorumlulukları, liderliği ve misyonu var. Onun görevinin başına dönmesini umutla ve dört gözle beklerken Toroğlu fenomenine de daha dikkatli bakmalıyız.
Her şeyden önce Erman Toroğlu’nun ifade özgürlüğü adına bu ülkede söyleyebileceği her şeyi dile getirmesini savunurum. Toroğlu ile ilgili vazgeçilmez görüşüm budur.
Yıllar süren bu beraberlik acaba bir ifade özgürlüğü kısıtlaması mıdır?

Mevsimsiz ayrılık!
Öyle olduğunu sanmıyorum. Ama toplumda maalesef öyle algılanıyor. Erman Toroğlu fikirlerinden dolayı madur, muzlum ve kahraman ilan ediliyor.
Burada biraz duralım, düşünelim... Üzücü bir şekilde program kaldırılsa dahi kimse Toroğlu’nun ifade özgürlüğünü engellemedi. İstediği her şeyi her şekilde söyledi bugüne kadar. Kuşkunuz olmasın, bundan sonra da söylemeye devam edecektir.
Üzücü olan onun mevsimsiz ayrılmasıdır. Sezon bittiğinde karşılıklı iyi niyetle el sıkışabilirlerdi.

Yazının Devamı

Önce finansal fair play!

20 Ocak 2010




Yüzde 126... Bu farkı açıklamak kolay değil. Turkcell Super Lig’in yeni dönemde ulaştığı 321 milyon dolarlık medya hakları ihalesi, halen yürürlükte olan ihale rakamlarına göre yüzde 126 artmış durumda... Ne enflasyon, ne arz talep ilişkisi, ne de kolay ezberlerle ağızlarda sakıza dönüşen marka değeri bu farkı açıklamaya yeter.
Beş yılda 3 milyar dolara yaklaşan büyük yayın bedeli, toplumdaki sosyal değişimlerin habercisidir. Canlı, meraklı ve dinamik Türk toplumunun yakın gelecekteki gereksinimlerinin hızla değişeceğine olan vizyoner bir inancın ifadesidir.
Kuşkusuz, bu değişim çağında parsayı ilk koparanlar kulüpler olacaktır.
Yayıncı kuruluş, her şeyden önce ödediği paraya karşılık bulabilmek için abone sayısını artırmaya, futbol programlarının önüne, arkasına ve içine reklam almaya, birçok programına da sponsor bulmaya çalışacaktır. Programlarının kalitesi ne kadar artarsa artsın, yine de esas ürün program değil, oynanan futboldur.

Yazının Devamı

Onlar tatilde!

17 Ocak 2010

Paralar düzenli ödenmiyor. Yönetim, kongreye kilitlenmiş. Demirören maç değil, kulis peşinde!Beşiktaş, rakibiyle mücadeleye akıl ve enerji ayıramıyor


Süper Lig’in devre arası ne anlama geliyor? Tatil mi? Yoğun bir Kupa dönemi mi? Yoksa ikinci yarıya hazırlık çalışmaları mı? Bu sorunun yanıtı “hepsi” de olabilir, bunlardan herhangi biri de! Kesin olan şu ki Beşiktaş tatilde!
Devre arasında yaptıkları hiçbir maçı normal süresinde kazanamadılar. Şampiyon unvanıyla başladıkları Türkiye Kupası’nda da peşpeşe kaybettikleri maçlarla hiç beklenmedik biçimde havlu attılar.
Atatürk Olimpiyat Stadı’nda bir türlü yenemedikleri Büyükşehir’e karşı yine mutsuz bir sonucu paylaştılar.
Saha içindeki oyununun teknik taktik analizini yapmak bile çok gerekli değil Beşiktaş için. Çünkü bu takım belli ki oynadığı maçları, maç başlamadan önce kaybediyor.

Yazının Devamı

Gladyatör’ün dönüşü

13 Ocak 2010

Metin Kurt, kırk yıl önce Galatasaray’ın yıldız futbolcusu, Milli Takım’ın değişmez oyuncusuydu. Sağ kanatta inanılmaz sür’ati, çabukluğu, çalımları ve şutlarıyla eşine az rastlanacak yetenekti.
Takım arkadaşlarından ve meslektaşlarından farklı kişiliği vardı. Yaşadığı çağın farkındaydı. Toplum içindeki aidiyetlerinin farkındaydı. Kim olduğunun farkındaydı.
Her şeyden önce kendisini bir futbol yıldızı olarak değil, futbol emekçisi olarak görüyordu.
Galatasaray’da yaptığı hak mücadelesinin bedelini çok ağır ödedi. Ama eğilmeden bükülmeden futbol hayatını sürdürdü. O’nu Kayserispor’a gönderdiler. Orada da aynı sorunları yarattığı için (!) dışlandı. Ama hiç vazgeçmedi. Antrenörlüğünde de bir süre denediği spor gazeteciliğinde de aynı dünya görüşünün savunucusu oldu.

Eğilip bükülmedi
Eğilip bükülmeden, kırıklıklarıyla başı dik bir köşeye çekildi.

Yazının Devamı