Komşu kapısı: Samos

27 Haziran 2011

Bilmem haberiniz var mı? Yanıbaşımızda, Seferihisar’da, yeni bir hudut kapısı açıldı. İzmir’i komşu Yunanistan’a ve onun üzerinden bütün Avrupa’ya daha yakın edecek, mütevazı ama bir o kadar da önemli yeni bir liman hudut kapısı.
Açılışın hemen ardından, ilk etapta Samos-Sığacık arası feribot seferleri başladı.
Böylece bundan sonra, komşu kapıları birbirine daha da yakın olacak. Ticaret, turizm... Tüm bu alanlarda beklenen canlılık, Seferihisarlı ve İzmirli esnafın, turizmcinin, iş adamının yüzünü güldürecek gibi...
Ama işin bir başka boyutu var ki, hepsinden daha kıymetli.
Baklavayı, sarma dolmayı, kahveyi, “senin-benim” diye paylaşamayan bir Yunanistan ve Türkiye karikatürü var ya... İşte onun tam aksi bir tablo var karşımızda...
Bu yeni hudut kapısı ve Seferihisar ile Samos Belediyeleri’nin işbirliği, iki komşu halk arasındaki tarihe dayanan bağları yeniden güçlendirmeye de hizmet edecek gibi görünüyor.
Ticarette, sanatta, kültürde, sporda, sofrada, müzikte... Bu büyük ortak mirasın gücüyle, bugün birlikte yapılabilecek çok şey var.

Yazının Devamı

Babalar Günü yazısı-II

21 Haziran 2011

Devlet baba ve kız çocukları...
“Olur ha dara düşerim ihtimal, baba kapıyı kapatma/ Olur ha dara düşerim ihtimal, gülüne su ver, unutma”
Sezen’in dizeleri yine yüreğime değer, hafiften kederlenirim. Babaevine dönmek zorunda kalıp, karşısında kapı duvar bulan nice kırık, kırgın güllerin hikayeleri üşüşür aklıma.
Aynı zamanda gönlümü okşar tatlı tatlı. Her koşulda, tereddütsüz kızlarının yanında olacağını bildiğim, kadife yürekli bir babanın ilk gözağrısı olduğumu hatırlatır bana bu dizeler. Hafif mağrur bir tebessüm de yayılır yüzüme.
Eski kafalı
“Ana gezdiğin bağ, baba yaslandığın dağdır” derler ya... İşte o misal, başımız sıkıştığında Allah Baba’ya sığınırız. “Devlet Baba”nın adaletinden medet umarız. Bizim kültürümüzde baba, öyle kudretli bir dağdır sahiden...
Hani hep söylenir, “Kız çocukları babalarına bir başka düşkündür” diye... Her genelleme gibi bir yanı doğru bir yanı dayanaksız olan bu söz, Babalar Günü ertesinde takıldı aklıma. Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında toplumsal hayatta daha fazla söz sahibi olmaya başlayan kadınların, yeni rejime, Atatürk’e nasıl sonsuz inanç ve özveriyle bağlı olduklarını düşündüm.

Yazının Devamı

Babalar Günü yazısı - 1

20 Haziran 2011

Sevgili okurlarım.
Bugün bu köşeden hem size hem babama yazıyorum. Bu seferlik beni mazur görün...
Baba mirası...
Türkü söylemek, türkülerin arasında keşfettiğim güzelim, derin sözlere vurulmak, baba mirasıdır bana...
Başkasının derdini derdim bilmek... Çokça başını ağrıtsa da, bu zamanlarda pek emsali kalmasa da gururla sahiplendiğim bir baba mirasıdır.
Toprağı sevmek, bereketine, cömertliğine hürmet etmek, ama özellikle zeytin ağacına meftun olmak baba mirasıdır.
Dört yaşımdan beri Nazım’ın dizelerine aşina olmak, çocukluğumda Nazım’ı aileden biri sanmak, baba mirasıdır.

Yazının Devamı

Seçimler de gelir geçer

13 Haziran 2011

Seçimler de biter, iktidarlar da... Başkanlıklar da biter Başbakanlıklar da...
Ve ardından, elimizde sadece bir döküm kalır. Tarihe düşülen notlar kalır.
İşte o dökümü önümüze koyduğumuzda, yüzümüz mü kızarıyor, göğsümüz mü kabarıyor, önemli olan budur. Gerisi laf-ı güzaftır. Kayayı yalayıp geçen deli rüzgardır.
***
Yakasını bırakmaz adamın; kaçışı olmayan bir muhasebedir bu...
Siz istediğiniz kadar iktidar hırsıyla kendi yalanlarınıza kendinizi inandırın, gözü dönmüş bir öfkeyle kendi haklılığınızı bağırın... Huzur vermez. Vicdanının sesini dinleyerek hareket etmese bile insan, ben, gün bitip baş yastığa değdiğinde vicdanı susturmanın mümkün olmadığına inanırım.
O nedenle üzülürüm, vicdanına değil, nefsine, hırsına teslim olmuşlar için.

Yazının Devamı

Koyvermeyin oy verin!*

6 Haziran 2011

İspanya’da yerel seçimler öncesi antidemokratik seçim sistemini, işsizliği, hep kodamanlardan yana ekonomi politikalarını eleştiren eylemleri anlatıp, bu köşede, “Sandığa değil, İspanya’ya gidesim var!” diye başlık atmıştım.
Çünkü tıpkı İspanya’da meydanları dolduran insanlar gibi, ben de mevcut seçim sisteminin gerçekten demokratik bir sistem olduğuna inanmıyorum. Bunu değiştirmek için, önemli tartışmalara, başta yüzde 10’luk seçim barajı olmak üzere önemli reformlara ihtiyacımız var.
Ancak gelin görün ki, 12 Haziran seçimi ertesi, Türkiye’yi, yaşamlarımızı büyük oranda sandıktan çıkan sonuçlar belirleyecek. Sağlık reformu, demokratikleşme ya da otoriterleşme politikaları, Kürt sorununun çözümü için atılacak adımlar, işsizlikle mücadele, memurun emeklinin, küçük esnafın, öğrencinin hakları, ekonomik güvenceleri... Tüm bu konularda söz söyleme yetkisini, sandıktan çıkacak oyun meşruiyetiyle yeni iktidara vereceğiz.

Hadin gari Egeliler!
Koyvermemek, oy vermek lazım. Hatta bununla da yetinmeyerek, oylarımızın akıbetini, sandıktaki demokrasiyi kontrol etmek lazım.
Bunun en somut yolu da, müşahitlik sistemi: Yani seçim günü sandık başında gözlemci olmak. Sandık

Yazının Devamı

Kadının adı yoktu, artık bakanlığı da yok

30 Mayıs 2011

HAFTANIN en cüretkar, en ses getiren ve güldürürken ürküten haberlerinden biri, “Çok eşlilik yasal olsun” başlığını taşıyordu. Fatih, Eyüp gibi belediyelerde kişisel gelişim uzmanı olarak çalışmış Sibel Üresin, bu haftaki çıkışıyla adından hayli söz ettirmeyi başardı.
Ne diyordu Sibel Üresin?
“Zengin, kariyerli, parası olan ve cinsel gücü fazla olan erkek, çok eşliliği seçebiliyor.”
“Erkek, daha cilveli, daha çok gülen, cinsel anlamda kendisini mutlu eden kadına koşuyor.”
Burada Üresin’in, eğer varsa eşi ya da sevgilisinin kendisine, “Kusura bakma Sibel, o senden daha cilveli, daha hoppa, bi de daha çok gülüyor...” dediğini hayal etmesini diliyorum.
“Bir erkek, kadında arkadaşlık, cinsellik, annelik ve ev kadınlığı arar.”
“Bir ayrılık yaşaması durumunda yaşayacaklarının tahlilini sağlıklı yapan bir kadın, çokeşliliği kurtuluş olarak görmeli.”

Yazının Devamı

Sandığa değil İspanya’ya gidesim var!

23 Mayıs 2011

Yok, öyle turistik gezi olarak değil. O da fena olmaz hani ama, benim derdim başka bu sefer.
İspanya’yı da bir süredir bizim gibi seçim telaşı sarmıştı. 22 Mayıs (dün) belediye seçimleri öncesi, işte klasik, partiler, vaatler, seçim konuşmaları rutin seyrinde ilerliyordu. Ama sonra bir şeyler oldu. “Gerçek” bir şeyler!
Özetlemek gerekirse, bu demokrasi pandomimine bir grup genç, nanik yaptı. Daha da kısaca, “Yemezler!” dedi. “Bu sandık kandırmacasına karnımız tok!”

Güneş Kapısı’nda eylem
15 Mayıs günü, seçim öncesi seslerini duyurmak isteyen bir grup gencin eylemi, polis tarafından engellenmek istenince, internet üzerinden çılgın bir örgütlenme başladı. 17 Mayıs günü, Madrid’in Puerta del Sol (Güneş Kapısı) Meydanı’nda 50 bin genç bir aradaydı. Mısır’da Tahrir (Özgürlük) Meydanı’nda başlayan Arap Baharı isyanlarından sonra, ne kadar ilham veren, ne kadar sembolik bir meydan adı değil mi?
İşsizlik oranlarıyla (yüzde 21) Avrupa birincisi olan İspanya’da, genç nüfusun yüzde 40-45’i işsizlik belasıyla cebelleşiyor.

Yazının Devamı

Eşme’de bir Hollywood senaryosu

16 Mayıs 2011

Haziran 2006. Beş sene geçmiş üstünden... Haziran 2006’da, Eşme’de tam bin 500 kişi zehirlenip hastanelere koşmuştu. Zehirlenen köylülerin dört yıl önce açtıkları dava, geçtiğimiz hafta görüldü.
Her şerde bir hayır vardır, derler ya... İşte o misal, dava, Kütahya’daki siyanür havuzunda yaşanan, yüreğimizi ağzımıza getiren taşmayla aynı zamana denk geldi de, basının ilgisini çekmeyi başardı. Biz de böylece, yanıbaşımızdaki Eşme köylülerinin, siyanüre karşı verdikleri hayat memat mücadelesini hatırladık.

Filmi başa saralım

Eşme Davası’nda filmi başa sardığınızda, Hollywood maceralarını aratmayacak bir senaryoyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Başrolde, bir altın arama şirketi, politikacılar, hukuk ve cengaver köylüler var. Senaryo tanıdık!
Süreci kısaca özetlersem, neden Hollywood senaryosu deyip durduğumu daha iyi anlayacaksınız. Hayvanlarının ölümleri, hasadın yarıya yarıya azalması derken bir de topluca zehirlenen Eşmeliler, bunların siyanür yüzünden başlarına geldiğine inanıyor.

Yazının Devamı