Sürprizleri sevmem ama bilmediğim bir yere gitmek üzere arabadayım. Arada arabayı durdurup kaçmak istesem de kendimi tutuyorum, çünkü biliyorum ki sonunda kendi başıma yapamayacağım bir program beni bekliyor
Kılıç Ali Paşa Hamamı’nın önünde duruyoruz. İlk tepkim, ‘Eyvah, hamamda ne işimiz var!’ oluyor, bizi karşılayan Bernaylafem’e. Meğer burnumuzun dibinde Karaköy’de Mimar Sinan eseri olan Kılıç Ali Paşa Hamamı yenilenmiş ve tam 20 gün önce hizmete açılmış.Pırıl pırıl hamamda halvet odası dedikleri bir özel bölüm var. ‘Muhteşem Yüzyıl’a kapılıp farklı şeyler düşünmeyin, burası başkalarıyla aynı yerde yıkanmak istemeyenlere özel hizmet veriyor ama kadın-erkek birlikte bu hizmetten yararlanamıyor. Burada Deniz Güngör’ü dinliyoruz, kendi buluşu olan ‘Aqua drum’ları öyle bir çalıyor ki etkilenmemek mümkün değil. Hepimiz ‘Aqua drum’ çalmayı deniyoruz. Bu, kedinlikle her evde bulunması gereken bir müzik aleti. Çocuklar da, benim gibi müzik kulağı hiç olmayanlar da ‘Aqua drum’la hoş sesler çıkarabilir.
NY ve Londra’dan sonra sıra İstanbul’da
Şimdi gelelim, burada bulunma nedenimize. MasterCard, dünyada ‘Priceless’ diye bir proje başlatmış. ‘Paranın satın alamayacağı şeyler
Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz. New York’un meşhur galerisi Malborough’nun kurucusu Pierre Levai ve Philips de Pury Müzayedeevi’nin kurucusu Simon de Pury’nin sanat koleksiyonerliği ve Türk çağdaş sanatı hakkında anlattıklarında sıra
Konumuz; Türk sanatçıları yurt dışında ne zaman tanınacak? Pierre Levai, “Türk sanatçıların henüz uluslararası platformda iyi tanındığını düşünmüyorum. Yurt dışındaki sergilere, fuarlara katılmak önemli. Yakında Çin gibi sanatta önemli bir yere gelebilirsiniz” diyor. Simon de Pury ise, “Türk sanatçılar yakında yurt dışında daha çok görülecek çünkü Türk koleksiyoner sayısı artıyor. Koleksiyonerler yerel sanatçıların işleriyle başlıyor ve tabii Türkiye’de son 5 yılda refah artışı, sanatın gelişmesine de katkı sağladı. Her ülke belli ekonomik seviyeye geldiğinde kendi sanatını belirliyor. ABD’de de böyle oldu” diyor. Ardından “İnternet sitemize Türkiye’den ziyaretler son zamanda çok arttı. Türk koleksiyoner sayısındaki artışı sırf kendi sitemizdeki gelişmelerden bile takip edebiliyoruz. Türkiye’de ofis açma çalışmalarına son hızla devam ediyoruz” diye ekliyor.
Hasan Bülent Kahraman alıyor sözü: “Bazı örnekler başladı. İnci Eviner’in bir
Yoksa siz hâlâ Contemporary İstanbul’u gezmediniz mi? Bu hafta sonu, bütün programlarınızı iptal edin ve kendinizi bir an önce Contemporary İstanbul’a atın
Geçen ay Fransa’da gerçekleşen Women’s Forum’da Cartier’nin CEO’su Bernard Fornas’la tanışma fırsatım oldu. Fornas, “Kasım’da İstanbul’dayım” dediğinde Türkiye’de butiği olan bir lüks markanın yöneticisinin iş için İstanbul’a gelmesine şaşırmadım tabii. Ama hemen arkasından “Çağdaş sanat fuarı için geleceğim, iş için değil” deyince işte o zaman Contemporary İstanbul’u kendim düzenliyor kadar mutlu oldum, gururlandım.
Leyla Alaton etkisi
Fornas’ın kararında Contemporary İstanbul’un danışma kurulu üyesi ve Women’s Forum’da Cartier girişimcilik ödülleri jüri üyesi Leyla Alaton’un etkisi çok. Bernard Fornas, bu yıl sonu itibarıyla Cartier’nin CEO’luğunu Van Cleef&Arpels’in CEO’su Stanislas de Quercize’e devrediyor ve kendisi bundan sonra dünyanın en lüks saat ve mücevher markalarını aynı çatı altında toplayan Richemont Group’un CEO’su olarak devam edecek.
Yabancı ziyaretçiler önemli
Floransa’daki Gucci Müzesi’yle başlıyor, yarın İstanbul’da açılacak çağdaş sanat fuarı ‘Contemporary İstanbul’la devam ediyoruz
Floransa’da bir yanda Michelangeloların, DaVincilerin olduğu müzeler ve galeriler var, diğer yandaysa moda markalarının müzeleri. Gucci ve Salvatore Ferragamo’nun müzeleri Floransa’da baş köşede.
Geçen gittiğimde Ferragamo Müzesi’nde Marilyn Monroe sergisini gezmiştim, sergi hâlâ açık. Bu kez Gucci Müzesi’ni geziyorum. O herkesin bayılarak taktığı GG logosunun altında nasıl da bir öngörü yatıyor aslında. Yılda 4.2 milyar euro kâr eden Gucci bakın nasıl kuruluyor? Guccio Gucci, Londra’da Savoy Oteli’nde asansör görevlisi olarak çalışıyor. Müşterilerin lüks bavullarına ve çantalarına verdiği önemi görüp bu işe girmeye karar veriyor. 1921’de Floransa’da Gucci’yi kuruyor. Önce meşhur İtalyan renkleri kırmızı-yeşili kullanıyor, sonra çiçek desenlerini öne çıkarıyor, GG logolarıysa daha sonra geliyor. Ama beni asıl şaşırtan, daha o devirde piknik sepetinden kızağa birçok farklı ürün tasarlaması.
Gelenek devam ediyor
İşin ilginç yanı, eski koleksiyonlara baktığınızda yeni koleksiyonlardan çok farklı olmadıklarını görüyorsunuz. Şimdi imkanlar
Jennifer Lopez İstanbul’un altını üstüne getirirken, ben de Floransa’nın altını üstüne getirmekteyim. İşte Floransa’dan hepimizi ilgilendirecek notlar...
Floransa dünyanın en güzel şehirlerinden biri, tıpkı İstanbul gibi. Ama burası bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur durumunun canlı bir örneği. Çok iyi bakılmış, çok iyi korunmuş, o yüzden hâlâ büyüleyici.
Floransa’da eski hiçbir şeye, hatta yerlerdeki taşlara bile hiç dokunulmamış. Eski taşların görüntüsü şehre yakışıyor. Onlara bakıp da bizim her yıl değişen sokak ve kaldırım taşlarını düşünmemek elde değil.
Müthiş bir düzen var. Otoparklar şehrin altına yapılmış, şehrin görüntüsü hiç bozulmamış. Bizdeki gibi eski güzel bir binanın hemen bitişiğinde bir çirkinlik abidesi yok. Bütün binalar eski ama bakımlı.
Bizdeki gibi ülke dışına çıkarılan eserleri geri getirme gibi bir dertleri yok. Nedeni belli, Leonardo da Vinci, Michelangelo gibi sanatçıları destekleyen Toskana’nın en köklü ailelerinden Mediciler’in son varisi mirasını başka bir aileye devrederken bir şart koymuş, “Eserler Floransa dışına çıkarılamaz” diye. İşte bu yüzden eserler hâlâ Floransa’da ve işte tam da bu yüzden Floransa’ya bu kadar
Son zamanlarda adını sık sık duyduğumuz bir şarap markası, Suvla. Şarapları ödüller alıyor. Yurt dışında 100 yıllık Fransız şaraplarıyla yarışıyor ve onlarla birlikte ilk üçe kalıyor. Suvla’nın kurucusu Selim Zafer Ellialtı’yla tanıştım, bakın neler konuştuk?
Selim Zafer Ellialtı, hakkında tek bildiğim Microsoft’un eski genel müdürü olduğuydu. Profesyonel hayattan bağcılığa nasıl geçtiğini merakla dinledim. Başarılar tesadüf eseri olmuyor, bir kez daha anladım.
Ellialtı, Ankaralı. Daha ilkokuldayken, okulda okunmuş kitapları satarak ilk işine başlıyor. Boğaziçi ve ODTÜ sonrası Ankara’da farklı işler yapıyor. İçinde kafesi olan bir sanat galerisi kuruyor. Sonra İstanbul’a taşınmaya karar verince kendisini bir bilgisayar şirketinin başında buluyor. “Her işte başarılı olurum” diyecek kadar kendine güveniyor. Bir süre sonra çalıştığı şirketi satın alıyor, sonra satıyor ve Gelibolu Eceabat’ta bağlara yatırıyor kazandığı parayı. Sonra “Bağcılığa daha çok yatırım gerekiyor” diyerek bir yandan da profesyonel çalışma hayatına devam ediyor. Microsoft’ta Ortadoğu ve Afrika bölgesinden sorumlu genel müdür olarak. Bu arada Suvla’nın logosunu ve şarapların etiketleriniyse eşi
Bugünkü konumuz: İstanbul’un en yeni 3 restoranı, Raika, Lilu ve P.F. Changs
Tam iki hafta önce “İmzalar pazartesiye kaldı” diye Doğuş Grubu’nun İstanbul Doors Group’un yüzde 74.25’ini almak için anlaştığını yazmıştım. Daha sonra İstanbul Doors Group’un yeni restoranı Raika’da ortaklardan Levent Büyükuğur ve Berk Ekşioğlu’yla karşılaştığımda “Noktası, virgülüne kadar yazmışsın” diye takılmışlardı. Ama yine de satış hakkında konuşmaktan kaçınıyorlardı.
Beklenen açıklama, sonunda, iki gün önce geldi. Doğuş Grubu, İstanbul Doors Group’un çoğunluk hissesini aldı. Bu, Türkiye’de yeme-içme sektörü için gerçekten çok önemli bir gelişme. Aynı zamanda Türk mutfağının yurt dışında tanıtılması için de önemli.
İstanbul Doors Group, İngiliz restoran grubu Tom Aikens’ı aldığında Levent Büyükuğur, yabancıların Londra’da iyi bir Türk restoranına ihtiyaç olduğunu söylediğini anlatıyordu. Hatta Raika açılmadan önce isim arayışı biraz da bu yüzden uzun sürdü, uluslararası olabilecek bir isim arandı. Malum, Londra’da çok Türk restoranı var ama çoğu hayal kırıklığına yol açıyor. Yemeği iyi olanda ambiyans yok, korkunç bir müzik ve hâlâ başlarında fes olan garsonlar karşınıza
Ozan Doğulu, ünlü ama amatör isimlerle birlikte sahneye çıkacak. Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın (TOG) 10. yılı şerefine 27 Kasım’da özel bir gece düzenleniyor. Öncesinde gerçekleşen ilk provadan bildiriyorum
Astoria’da bir ofisteyim. Cem Duna, Asaf Savaş Akat, Şirin Yalçın, Sedef Karamehmet, Ceyla Aysal gibi isimlerle. Herkes heyecan içinde bekliyor. “Ben galiba yapamayacağım” diyenler birbirlerini avutuyor, “Benim de sesim yok” diye. Derken beklenen adam kapıda beliriyor. Ozan Doğulu geliyor, heyecan daha da artıyor. Ozan Doğulu piyano başına geçince heyecan zirve yapıyor. Hiç beklemediğiniz isimlerden ne cevherler çıkıyor, şaşkınlık içinde izliyorum. Medeni cesaretlerine bir kez daha hayran kalarak.
Arzuhan Yalçındağ ve Beyaz düet yapacak
Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın (TOG) 10. yılı şerefine 27 Kasım’da özel bir gece düzenleniyor. Bu gecede bakın kimler sahneye çıkacak ve şarkı söyleyecek? Berna Tokar kanto yapacak, Arzuhan Yalçındağ, Beyaz’la düet yapacak, Ceyla Aysal Fransızca bir şarkı söyleyecek, Şirin Yalçın Türkçe bir şarkı söyleyecek, Cem Duna ve Asaf Savaş Akat birlikte sahneye çıkacak, Duna şiir okuyacak, Akat, Fransızca şarkı söyleyecek, Demet Sabancı