Moskova’ya iner inmez kendimi Antalya’da gibi hissediyorum. Hayır, sadece Antalya’da görmeye alıştığımız Rus turistlerden dolayı değil. Hava 40 derece, Moskova cayır cayır yanıyor. Bu şehre ilk gelişim ama nedense sanki kar Moskova’ya daha çok yakışır gibi geliyor. Kızıl Meydan’ı bir de karlı görmek için yine gelinir.
Işınlanmayı Ruslar bulmalı
Moskova’ya gelmek kolay değil. İstanbul’dan uçuş 2,5 saat. Ama asıl eziyet ondan sonra başlıyor. Havaalanından Kızıl Meydan yakınındaki otele gitmek ne kadar sürüyor dersiniz? Tam 2,5 saat. Etti mi size 5 saat yol? En geniş yollar bu şehirde, ama yine de trafik feci. Bu gidişle ışınlanmayı Ruslar bulur diyoruz. Çünkü başka çareleri yok, en azından Moskova’da yaşamak için.
Türkiye reklamı ve sahte içki tezatı
Eskiden yurt dışında Türk restoranı dendi mi akla kebapçılar gelirdi. Şimdi durum değişti.
Artık zincir restoranlarımızla da yurt dışındayız. İstanbul’da neredeyse her köşe başında karşımıza çıkan Kitchenette, Bakü’yle beklenenin çok üzerinde bir başarı yakaladı. Şimdi Bakü’de ikinci şube açılacak. Bu arada İstanbul’da çok yakında Etiler ve Atatürk Havalimanı Dış Hatlar’a da birer şube geliyor.
Rusya’da ilk şube Afi Mall’da
Perşembe akşamı Moskova’daki Kitchenette’in açılış partisine katıldım. İstanbul Doors Group’un ortakları Rıza-Bülent-Levent Büyükuğur’la birlikte. Moskova’daki Kitchenette bir franchise. Tolga Ünsal ve Ömer Bayraktar uzun yıllar Rusya’da başka sektörlerde çalışmış, sonra da yeme-içme sektörüne yatırım yapmaya karar vermişler. Kitchenette’in ilk şubesini Afi Mall’da açmışlar. Afi Mall, çok büyük bir kompleksin içinde. Alışveriş merkezinde Collins ve Sarar gibi Türk markaları da var. Hatta Garderobe diye bir mağazada katalog çekimlerinin Nişantaşı’ndaki Mama’da yapılmış olduğunu görüyoruz. Erkek modelin arkasında kocaman “Mama” yazıyor. İstanbul Doors’cular bu duruma bayılıyor ve Bülent Büyükuğur bu anı görüntülüyor.
Afi Mall’un hemen arkasında
4 saatlik kalp kapakçığı ameliyatını yeni bir teknikle 15 dakikaya indirdi. Yetmez. Binlerce kalp ameliyatı yaptı. Yetmez. Time’a kapak oldu. Yetmez. 2 Emmy kazandı. Yetmez. Oprah Show’un saatini kaptı. Bize hiçbiri yetmez. Ciddi bir işi olan insan eğlenceli oldu mu yandı. İşini ne kadar iyi yaptığının bir önemi kalmaz. Herkes ona karşı önyargılıdır.
Evet, Mehmet Öz’den bahsediyorum, nam-ı diğer Dr. Oz. Oz Büyücüsü kadar etkileyici bir yanı var. Bazı insanlar gerçekten star ışığıyla doğuyor. O da bunlardan biri.
Bodrum’dan dönüşünde Suada’da bir araya geldik. Kayınbiraderinin 30 bin dolarlık fotoğraf ekipmanı Bodrum’da havaalanında çalınmış. "Çok üzüldük ama Türkler çalmaz dedim" diye başlıyor anlatmaya. Sonra kamera kayıtlarında 4 Kuveytli kadını çantayı çalarken görüyorlar. "Neyse ki Türkler değildi" diyor.
Konuşurken, fotoğraf çektirirken gerçekten bir star var karşınızda. Boşuna Dr. Oz’u her gün sadece ABD’de 4 milyon kişi izlemiyor. Şimdi Oprah’nın saatine geçmesiyle 6 milyon izleyiciye ulaşmayı hedefliyor. Zaten onu televizyona iten şey de bu olmuş, daha çok kişiye ulaşmak. "Sağlığınızla ilgili kararları hastanede vermiyorsunuz. Ne yediğinize, ne kadar spor
Herkesin daha dikkatli olması gereken bir dönemdeyiz. Attığınız her adım, yaptığınız her hata internette yüzünüze çarpılabiliyor. Anında yüzleşmek durumunda kalıyorsunuz. Önemli olan krizi nasıl yönettiğiniz.
Özellikle Twitter öyle bir güç ki, burada yazdıklarınızla çok sayıda kişiyi etkileyebiliyorsunuz. Takipçileriniz de, takipçilerinizin takipçileri de anında her şeyden haberdar oluyor.
‘Maxandcodonotgo’ hareketi
İsmet Berkan’ın başlattığı ‘Maxandcodonotgo’ da durumun en iyi örneklerinden. İsmet Berkan ve eşi İstinye Park’taki Max&Co’ya bir ürün iade etmeye gidiyorlar. Mağaza görevlileri ürünün giyildiğini iddia ediyor, daha sonra da ürünü koklayarak giyilip giyilmediğini tartışmaya devam ediyor. Sonunda da İsmet Berkan ve eşini yalancılıkla suçlayıp iade almıyorlar. Bunun üzerine İsmet Berkan da yaşadıklarını Twitter’da anlatıyor ve her tweet’inin arkasına ‘Maxandcodonotgo’ yazmaya başlıyor.
Sosyal medyayı takip etmek önemli
Bu müşteriyi suçlama davranışı bir markaya mal edilebilir mi, tartışılır. Belki de sadece işgüzar bir mağaza çalışanının başının altından çıkmıştır. Marka yetkililerinin haberi bile yoktur.
Bu durumda sosyal medyayı takip eden birçok marka
Yabancı internet sitelerinden alışveriş yapmak artık neredeyse imkansızlaştı. Ne alırsanız gümrüğe takılıyor, o kadar uğraşmanız gerekiyor ki sonunda pes edip paketinizi almaya bile gitmiyorsunuz. Eskiden Türkiye’ye gönderim yapan internet siteleri de artık bunu kaldırdı. Kaldık biz bize. Ama aklımız da birçok markada ve üründe kaldı.
Şimdi yeni bir internet sitesi var, 0-6 yaş grubuna hitap eden. Birçok yabancı markayı ayağımıza getiriyor. Adı Kırmızı Kuzu. Biliyorsunuz, artık tarz sahibi çocukların zamanı. Kırmızı Kuzu’da bebek ve çocuklar için yok yok. Alışveriş çılgınlığıyla bilinen Suri görse çıldırır. Kırmızı Kuzu, giyim kuşama meraklı dört arkadaş tarafından kurulmuş. Zaten giysilere bakınca bu konuda gerçekten iyi olduklarını anlıyorsunuz.
Günün tişörtü
Benim favorim üzerinde ‘Bad hair day’ (Kötü saç günü) yazan bebek şapkaları, ‘J’adore milk’ (Süte tapıyorum) yazan önlükler, ‘My daddy rocks’ (Babam yıkılıyor) yazan tulumlar, erkek çocuklar için ‘Here comes trouble’ (Bela geliyor) tişörtleri. Tabii küçük kızların bayılacağı tütü eteklerden her çocuğa hitap edecek kitap ve oyuncaklara birçok seçenek daha var. Özellikle organik markalar ve İskandinav tasarımı
Birkaç fotoğrafa bakıp Bodrum’da vur patlasın, çal oynasın var sanırsınız. Oysa durum hiç öyle değil, Haziran sonuna geldik, Bodrum hâlâ boş. Nedeni basit, fiyatlar uçmuş durumda
Ronaldo ve sevgilisi İrina Shayk’ın tatil fotoğraflarıyla Bodrum’da neler olduğunu takip ediyorsanız burada herkes böyle neşe içinde gülüp oynuyor zannedebilirsiniz. Oysa durum hiç de böyle değil. Haziranın sonuna yaklaşıyoruz, havalar geç ısındı, Bodrum’da sezon bir türlü açılamıyor, işletmeciler kan ağlıyor. Tabii bunun da acısı yine biz müşterilerden çıkıyor. Bodrum’da fiyatlar uçmuş durumda.
28 TL’ye tost
Belki duymuşsunuzdur, Kuum Otel’in işletmesini bu yaz 29 aldı. Otel boş, plaja gelenler var. Olabilir. Mönüde 28 TL’ye tost var. Belki tost değil de mozzarella-domates panini vs. deseler biraz daha hafifletecek durumu. Ama tost ve fiyatı yan yana görünce buz gibi soğuyor insan. 29’un yemeklerini seven biri olarak plaj mönüsünde pizza ve sandviç dışında bir şey olmamasını da anlamak mümkün değil. Bir salata bile yok.
‘Daha da gelmem’ durumu
Çağın durumu: “Kopya çekiyorum,o halde varım.”
Art Basel’i birkaç güne sığdırmak mümkün değil. Beş gün gayet sistemli gezeceksiniz ki hakkını vereceksiniz. Benim ne yazık ki o kadar zamanım olmadı. Üstelik aklım Scope Basel’de. Scope, Art Basel’den bir önceki basamak. Burada başarılı olan galeriler ve ressamlar daha da yükseliyor. İşin doğrusu buradaki eserler de sergileniş biçimi de benim daha çok ilgimi çekiyor. Scope, biraz Contemporary İstanbul’u da andırıyor.
Scope’ta, Alan İstanbul’un standında Ardan Özmenoğlu’nun Atatürk serisi dikkat çekiyor. Post-it’lere basılmış Atatürk portreleri. Serinin tamamı satılmış.
Scope’a katılan diğer Türk galeri Kerimcan Güleryüz’ün sahibi olduğu x-ist. Burada Mehmet Güleryüz, Nuri Kuzucan, Ekin Saçlıoğlu, Lale Tara, Erkut Terliksiz, Banu Birecikligil, Burhan Kum ve Seçkin Pirim’in işleri var.
New Yorklu galeri Türk eserleri satıyor
Art Basel’deyim. Contemporary İstanbul ve Akbank Private Banking ekibiyle birlikte. Şanslıyım, dünyanın en büyük sanat fuarını Contemporary İstanbul’un kurucuları Rabia-Ali Güreli’yle birlikte geziyorum. Yanımızda Ali Akay, Stephane Ackermann, Derya Bigalı gibi uzmanlar da var. Bu yıl fuar çok kalabalık. Satış da var ama kuru kalabalık da. İnanması zor, ama Art Basel için 300 özel uçak gelmiş. Will Ferrell, Linda Evangelista, Tina Brown, Wendi Murdoch, Dasha Zhukova gibi birçok isim göze çarpıyor. Nouriel Roubini de Art Basel’de. “Çağdat sanat köpürtülüyor” diyor.
En çok satış Türkler’e yapıldı
Art Basel’in resmi gazetesi The Art Newspaper’da “En çok satış Ortadoğu, Latin Amerika ve Türkiye’ye yapıldı” diye açıklandı. Eskiden Türk koleksiyonerler sadece yerli eserlerle ilgilenirdi. Ama artık yabancı eserlerle de ilgileniyorlar. Yabancı eserleri yurt dışında almayı tercih ediyorlar. Böylece ne aldıkları da duyulmuyor. Türk koleksiyonerlerden Güler Sabancı, Mustafa Taviloğlu, Saruhan Doğan gibi isimlerle karşılaşıyoruz.
Bu arada Çinliler de Uzakdoğu sanatını sonsuz destekliyor. Uzakdoğu sanatı yükselişte. Bu yıl Amerikalıların katılımı düşmüş, bunu doların düşüşüne