BU YAZ NASIL GEÇTi?

25 Ağustos 2010

İlk defa kışı bu kadar çok özlediğim bir yaz geçiriyorum. Belki biraz da bunun etkisiyle şimdi tam da bir yazlık değerlendirme yapmanın zamanı. İşte başlıyoruz...

Yazın olayı: Dünya Kupası. Futbolun F’sinden anlamayan ben bile dünya gözüyle Güney Afrika’da İspanya-Şili maçını izledim. Bu yılki Dünya Kupası’nı bu kadar özel yapan futbol değil, kesinlikle vuvuzelalardı.
Bu arada şimdi de her gece var. Dünya Kupası sanki hiç bitmemiş gibi değil mi?
Dillerdeki şarkı: Tarkan son albümüyle müthiş bir geri dönüş yaptı. ‘Sevdanın Son Vuruşu’ her yerde sürekli çaldı. Ama bu yazın en eğlenceli şarkısı Sıla’nın söylediği, Ozan Doğulu bestesi ‘Alain Delon’ oldu.
En çok konuşulan konser: Çok az kaldı. 6 Eylül’deki U2 konserini aylardır bekliyoruz. Kuruçeşme Arena’daki Rihanna konseri de, Harbiye Açıkhava’daki Grace Jones konseri de çok ses getirdi.
Benim için bu yazın konseri Londra O2’da izlediğim Fergie ve Black Eyed Peas’di. Açılışı dünyanın en seksi kadınlarından Cheryl Cole yaptı. Finalde Tom Cruise’un ‘I Gotta Feeling’i söylemesi unutulmazdı.

Yazının Devamı

İstanbul Fashion Week’te ne değişti?

21 Ağustos 2010

Heyecanla beklediğimiz İstanbul Fashion Week 25 Ağustos’ta İTÜ Taşkışla’da başlıyor. Bakalım bu sefer daha önce yapılan hatalardan ders alındı mı? Defilelerin dışında ne gibi önemli etkinlikler ve partiler var? Gelecek hafta bizi neler bekliyor?

Salı akşamı Koza Genç Moda Tasarımcıları Yarışması’nın finali ve sonra Elle’in Reina’da düzenleyeceği partiyle İstanbul Fashion Week başlıyor.
Defileler, iki tanesi hariç, İTÜ Taşkışla’da olacak. Bahar Korçan’ın defilesi İstanbul Radyo Evi’nde ve Özlem Süer’inki ise Kız Kulesi’nde gerçekleşecek.
İstanbul Fashion Week elbette bir Londra ya da Paris Moda Haftası gibi olmayacak. Ama olması da gerekmiyor. Zaten nasıl olsun ki? Bu ay Vogue’un ‘Türk modası şerefine’ özel sayısında ‘Yüzde 100 yerli Türk tasarımcıları ve markalarından sezonun yıldızları’ başlıklı moda çekiminde bile ayakkabılara bakıyoruz, Yves Saint Laurent, Prada, Casadei diye bir liste uzuyor. Daha Vogue sayfalarında yer alacak bir yerli ayakkabı markamız bile yoksa Londra ve Paris’le kendimizi kıyaslamak mümkün mü? Tabii bu arada böyle bir yerli çekimde Erol ya da Hotiç ayakkabılar da kullanılabilirmiş.
Neyse konuyu daha fazla dağıtmayalım. Moda haftasını heyecanla

Yazının Devamı

YUNAN EKONOMiSi SAYEMiZDE KURTULUYOR!

18 Ağustos 2010

Kim demiş Yunan ekonomisi battı diye? Türkler Yunan adalarını hem istila hem de ihya etmiş durumda. Sadece Mikanos, Simi ya da Kos da değil. Şimdi Leros ve Marathi zamanı

iPad’i kaydettirebilmek için iki seçeneğim vardı: Ya bu sıcaklarda Emniyet Müdürlüğü’ne gidip sıra bekleyecektim ya da yurt dışına çıkış yapıp dönüşte pasaport memuru giriş damgasını basana kadar başında boza pişirecektim. Ben ne yaptım? Bu da soru mu? Tabii ki ikincisini. Ver elini Kalimnos ve Leros diye başladık. Önce kendimizi Leros’ta, sonra da Marathi’de bulduk.
Bodrum’dan pazar akşamüstü çıktık yola. Akşam yemeğine Leros’ta olacağız. Tekneden Zorba Taverna’nın önünde iniyoruz. Buradan taksiyle Mylos’a gideceğiz. Çok kısa bir yol değil. Ama taksi beş Euro tutuyor. Bir gece önce Yalıkavak Xuma Beach’ten Yalıçiftlik’e taksiye dehşet içinde 150 TL ödemek zorunda kalmış biri olarak şaşkınım.

Xuma ve Salih Saka şaşırttı
Bu arada hemen bir parantez açalım. Xuma’da cumartesi gecesi Salih Saka çaldı ve inanılmazdı. Salih Saka performansıyla, Xuma da kalabalığıyla etkileyiciydi. Uzun zamandır bu kadar dans etmemiştim. Gecenin sonunda herkes denize atladı. Parantezi burada kapatmakta fayda var!

Manos’un

Yazının Devamı

Alışveriş terapisi işe yarıyor mu?

14 Ağustos 2010

Sarsıldım, meğer alışveriş mutluluk getirmiyormuş. Peki ama bizi asıl mutlu eden ne? Açıklıyorum... Bu arada sıcaklara karşı en iyi çözümü buldum. İlk uçakla İstanbul’dan kaçıyorum. Bodrum uçağından bildiriyorum

Her türlü moral bozukluğuna iyi gelecek tek bir terapi şekli tanırım. O da alışveriş. İster mağazaları tek tek gezerek, ister internetten bir tıkla sipariş vererek hiç farketmez. Alışveriş candır.
Geçen hafta New York Times’da çıkan ‘But will it make you happy?’ (Ama seni mutlu edecek mi?) başlıklı makale bütün inanç sistemimi sarstı. Meğer alışveriş mutluluk getirmiyormuş. Neden mi?

‘Hedonik adaptasyon’ da ne?
Çünkü ‘hedonik adaptasyon’ diye bir durum varmış. Bir şey aldığınızda ona alışıyormuşsunuz ve aldığınız şey kısa bir sure sonra size zevk vermemeye başlıyormuş. Bu, aldığınız şey bir ev ya da araba olsa bile böyleymiş. ‘Hedonik adaptasyon’la savaşmanın tek yolu büyük şeyler almak yerine küçük şeylerle mutlu olmakmış. Örneğin, bir araba almak yerine haftada bir masaj yaptırmak, eve taze çiçek almak ya da uzaktaki arkadaşlarınızla telefonda konuşmak daha çok mutluluk veriyormuş. Aynı şekilde iki haftalık tatil yerine birkaç kez üç günlük hafta sonu tatili

Yazının Devamı

Giriş damgası yoksa iPad’i unut!

11 Ağustos 2010

iPad’i kaydettirmek gerekiyor mu, gerekmiyor mu? Ben başta gerek yok zannediyordum. Meğer varmış. Mikro sim kartı takınca iPad de kaydedilmesi gerekenler arasına girmiş. Dün Turkcell mağazalarından birine gittim. iPad’in IMEI numarası ve pasaportunuzda son bir ay içinde basılmış bir giriş damgası olması yeterli.
Kendimden son derece emin bir şekilde pasaportumu görevliye uzattım. Pasaportu hallaç pamuğuna çevirdikten sonra “Son bir ay içinde giriş yapmamışsınız.” demez mi? Nasıl olur? 20 gün önce Londra’dan döndüm. Hatta giriş çıkış yaptığım günleri de söyledim. Sonunda bütün damgaları taradıktan sonra çıkış damgasını bulduk. Ama giriş damgası basılmamış. Yani pasaportuma göre ben hala yurtdışında gözüküyorum. “İyi de, çıkışım gözüküyor, şimdi de burada olduğuma göre giriş de yapmışım. Artık kaydedebilir miyiz?” dedim. Aldığım cevap kısa ve net: ‘Mümkün değil.’ Ben söylenmeye devam ederken Turkcell görevlisi durumu son derece normal karşıladı. “Çok oluyor böyle. Özellikle kadınlara giriş çıkış damgası çoğu zaman basılmıyor, nasılsa askerlik problemi yok diye. Hem pasaportta da boşuna yer kaplamıyor.”

“En iyisi bir giriş çıkış daha yapın!”
Ben hala sinir içindeyim, iPad her

Yazının Devamı

Deniz taksiye alternatif: Su Samuru

7 Ağustos 2010

Su Samuru nedir, ne işe yarar? Ozan Doğulu şarkı söylemeden, enstrüman çalmadan Kuruçeşme Arena’da nasıl konser verir? İşte size yoğun bir Kuruçeşme gecesinden detaylar

Gündüz Beylerbeyi’ndeyim, konser provalarını Arena’daymış gibi dinliyorum. Akşam Kuruçeşme Arena’da Ozan Doğulu konserine gideceğim.
Önce Mia Mensa’da yemeğe gidilecek. Trafiğe girmeden, denizden gitmek en temiz yol. Deniz Taksi’yi arıyorum. ‘Sabah 2’ye kadar rezervasyonlarımız dolu’ cevabını alıyorum. Bu arada aklıma hemen alternatif Su Samuru geliyor. Su Samuru’nun Deniz Taksi benzeri kapalı tekneleri de var, açık sürat tekneleri de. “Kapalılar dolu, açık tekne ister misiniz?” diyorlar. “Tabii” diyorum.
Saat 19.00’da Beylerbeyi İskelesi’nden bizi alıyorlar. Dalgalarda zıplaya zıplaya, 6-7 dakika sonra saç baş dağılmış bir şekilde Kuruçeşme Aşşk Kafe’ye ayak basıyoruz. Hemen yandaki Mia Mensa’ya geçiyoruz. Konsere gidecekler belli ki burada toplanmış. Saat 21.00’e yaklaşınca Mia Mensa boşalıyor, hemen yandaki Kuruçeşme Arena’ya geçiliyor.

Ozan Doğulu’nun konseri olur mu?

Yazının Devamı

İstanbul onu konuşuyor!

4 Ağustos 2010

Etiler Çamlık’taki Nusr-et’e gittiğinizde kendinizi bir TÜSİAD toplantısında zannedebilirsiniz. Hiç ummadığınız kişileri bir araya getiren isim, neredeyse bir popstar kadar fan’ı olan Nusret Gökçe. İstanbul’da et konusunda ondan daha iyisi yok!

Daha açılalı dört-beş gün oldu. Açıldığından beri her gece hiç sektirmeden orada yemek yiyen tanıdıklarım var. Açılışa gelenleri görseniz kendinizi pekala TÜSİAD toplantısında zannedebilirdiniz. Hayır, öyle şaşaalı bir yerden bahsetmiyorum. Tam aksine son derece rahat bir ortam. Ama salaş bir yere yemeğe gidiyorum diye sakın buraya bakımsız gitmeyin. Çünkü son günlerde İstanbul’un en piyasa yeri burası. Her gittiğinizde o kadar çok tanıdık isimle karşılaşacaksınız ki bu uyarı için bana teşekkür edeceksiniz.
Bu gizemli yerin adı Nusr-et. Sahibi Nusret Gökçe’den daha önce size bahsetmiştim. Etiler Günaydın Kasap’ı diğer Günaydın’lardan ayıran özel biri o. Çok erken başlamış, tam 14 yıl Günaydın’da çalışmış. Et konusunda İstanbul’da onun üstüne birini daha tanımıyorum.
Nusret kısa süre önce Günaydın’dan ayrıldı, New York’a gidip çok istediği bir şeyi yaptı, farklı steakhouse’larda çalıştı. Zaten daha önce de Arjantin’de eğitim

Yazının Devamı

Obama Chelsea’nin nikah şahidi olmayacak mı?

31 Temmuz 2010

Chelsea Clinton bu akşam Mark Mezvinsky’yle evleniyor. Obama düğüne davetli bile değil. Bizde böyle bir şey mümkün olur mu? Sorarım size, hangi Bakan Başbakan’ı davet etmeden, hatta nikah şahidi yapmadan düğün yapabilir?
Yılın düğünü bu akşam. Hayır Çırağan’da, Four Seasons’ta ya da Lütfi Kırdar’da değil. Çok uzaklarda, Astor Malikanesi’ndeki Chelsea Clinton ve Mark Mezvinsky düğününden bahsediyorum.
Flaş flaş flaş... Yılın düğününe yılın adamı davet edilmemiş. Eski Başkan Bill Clinton ve halen Obama’nın Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, ABD Başkanı Obama’yı kızlarının düğününe davet etmemiş. Hatta Amerikan gazeteleri “Bakalım Obama ‘Wedding Crasher’ olacak mı?” diye dalga geçiyor. Sonra da “Beyaz Saray’daki partilerinden davetsiz misafirlere alışık” diye devam ediyorlar.
CBS’te dört kadının sunduğu ‘The View’ adlı bir TV programı var. Barack Obama çarşamba günü bu programa katıldı ve düğünle ilgili bir soru geldiğini anlar anlamaz gülerek durumu toparlıyor. “Düğüne gitmiyorum. Bir düğünde iki başkan olmaz. Bu kadar çok Gizli Servis ajanının olduğu, davetlilerin metal dedektörlerle arandığı, hediyelerin Gizli Servis tarafından parçalanarak açıldığı bir düğün kim

Yazının Devamı