Şezlonga uzanmış, mayolu, güneş gözlüklü bir Noel Baba’nın turizme katkısı sizce ne olur?
Pazartesi günü gazetelerde görmüşsünüzdür. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay Antalya’daki ‘Myra-Demre Sempozyumu’nun kapanışında Noel Baba’nın kırmızı kürklü imajına savaş açmış.
“Bundan 100 yıl kadar önce Coca Cola bir imaj yaratmış. Geyikler üzerinde gezen, uçan, kızaklar üzerinde gezen, kürkler içinde yaşayan Noel Baba imajına teslim olduğumuz zaman Akdeniz çanağında Noel Baba’dan koparız. Baştan beri Aziz Nicholas’ın kışın bile denize girilen bir iklimde yaşadığını, kızaklar üstünde gezen bir insan olmadığını dünyaya anlatmalıyız. Ticari bir ürün gerçeği teslim almış. Biz ticari ürünün arkasına takılmayalım. Ben Aziz Nicholas’la ilgili tüm etkinliklerin Demre’de yapılmasından yanayım. Ancak gerçeğinden kopmadan.” Türkiye’de bütün kültür-turizm sorunları çözülmüş sanırım. Meğer tek sorunumuz Noel Baba’nın imajıymış. Noel Baba’yı TC vatandaşı yapacağız da ne olacak? Bir de vergi kimlik numarası mı vereceğiz ona?
Geyikleri, kızakları bir kenara bırakın. Şezlonga uzanmış mayolu, güneş gözlüklü bir Noel Baba getirin gözlerinizin önüne. Ne değişti? Birden bire Demre dünyanın en
Kamçı, kelepçe, göğüs ucu püskülü gibi fantezi ürünleri yok satıyor. Kimse giymez denilen seksi iç çamaşırları diğerlerinden daha çok tercih ediliyor
Dünyanın en seksi kadınlarına röportajlarında ev halleri sorulur. Çoğunun yanıtı aynıdır, hiçbiri evde uçuşan ipek gecelikler ya da jartiyerle dolaşmaz. Victoria’s Secret mankenleri bile evde seksi iç çamaşırları ve beyaz kanatlarıyla değil, yıkanmaktan solmuş penye bir tişört ve eşofman altını tercih eder. Çünkü evde mühim olan rahat etmektir.
Agent Provocateur en seksi iç çamaşırı markalarından biri. Kanyon’da küçük bir mağazası var. Bu marka için çalışan bir arkadaşım anlattı, “Türkiye en iyi satış yaptıkları ülkelerden biri. Kamçı, kelepçe gibi fantezi ürünleri yok satıyor. Kimse giymez denilen iç çamaşırları diğerlerinden daha çok tercih ediliyor.”
Türk kadınlarının iç dünyasının ne kadar renkli olduğundan konuşurken yeni boşanmış bir arkadaşımız “İşte” dedi. “Ben galiba orada yanlış yaptım, benim hiç öyle aksesuarlarım olmadı.”
İddialı modeller daha çok satıyor
Hadi Agent Provocateur zaten seksi ürünler satan bir marka. Öyle herkesin giyeceği şeyler de satmıyorlar. Kendi çapımdaki pazar araştırmama devam etmek için
Baylan Pastanesi’nin Bebek’te açılacağını duyduğumda ‘Eyvah, Baylan’ın da Markiz gibi sonu mu gelecek?’ dedim. Sanki burası hep Kadıköy’de kalmalıydı. Başka yerde, başka insanlarla aynı olmazdı diye düşündüm
Baylan, 87 yıllık bir efsane. Yıllarca İstanbul Life’ta ‘İstanbul’un en iyi 100 lezzeti’ni seçtiğimizde Baylan’ın ‘kup griye’si listenin en başlarında yer aldı. Kup griye balbademli, vanilya ve karamel dondurmalı bir kup. Anlatılmaz yaşanır türünden bir lezzet. Makaronları da başarılı. Fransız zinciri Laduree yanında zayıf kalır. İstanbul’da daha iyi makaron yapan pastane yok. Çikolatalarından kişlerine kadar yaptıkları her şey lezzetli.
İş güç derken günlük telaş içinde İstanbul’da yeni yerler keşfetmek konusunda son derece tembeliz. İnsanın yaşadığı kentte kendini hala turist gibi hissedebilmesi ne kadar güzel
İstanbul gibi bir şehirde yaşayıp, nasıl beceriyorsak hep aynı yerlere gidiyoruz. Hatta çok sevdiğimiz yerlere bile “Uzak ya da trafik olur” deyip çoğu zaman gitmiyoruz. İşte Galata ve Çukurcuma da benim için öyle. Dün sabah erkenden yola çıktım. Yol ve yön özürlü biri olarak bin kere gittiğim Cezayir restoranın yerini bulamadım. Evet, Galatasaray Lisesi’nin arkasında, Fransız Sokağı’nın ve Çukurcuma’nın tepesinde. Yürüyerek bulmak kolay. Ama tek yönlü sokaklar sağ olsun arabayla epey tur attım. Bu arada bir polis memuruna yol sordum ve ‘İstiklal Caddesi’nden gidin’ dediğinde çok şaşırdım. Benim bildiğim İstiklal Caddesi trafiğe kapalıydı. Ben hep tramvayların arkasına takılan arabaları ‘suç işliyor’ sanırdım. Meğer gündüzleri öyle değilmiş.
135 yıllık bina
Gelelim sabah sabah buralara gitme nedenime. The House Grubu, konaklama şirketinin yüzde 50’sini İrlandalı bir fona sattı. Birkaç ay önce bunu ilk benden duydunuz. Dün de ilk otelleri açıldı. Açılıştan bir gün önce oteli sizin için
Modacıların ardından Türk sanatçıları da düzenledikleri sergilerle yurtdışında boy gösteriyor. Hangi şehre gidecekseniz o tarihlerde düzenlenen etkinliklere göz atın
Eskiden yurtdışına giderken önce alışveriş listesi yapılır. Sonra da gezilecekler görülecekler bir kenara not edilirdi. Müzikaller, tiyatro oyunları, sergiler bu notlar arasında yer alırdı.
Şimdi yurtdışında nereye gidersek gidelim her yerde bizden birilerinin işleriyle karşılaşıyoruz. “Eskiden onlar ne yapmış?” diyorduk, artık “Bizimkiler ne yapmış?” da diyebiliyoruz. Moda haftasındaki defilelerden sonra şimdi de sergiler ve Sotheby’s Londra müzayedesi gündemde.
Dice Kayek ve Aslı Filinta sergisi Paris’te
Geçen hafta eğlenceli tasarımlarıyla dikkat çeken Aslı Filinta’nın sergisi açıldı. Nerede mi? Paris’te Palais Royal’deki Joyce adlı galeride. 26 Mayıs’a kadar yolu Paris’e düşenler görebilir.
Bugün moda tasarımcılarımızdan Paris’te bir sergi haberi daha var. Dice Kayek’in ‘İstanbul Contrast’ adlı sergisi 30 Mart’ta açıldı. Geçen yıl Paris’te Ritz otelde yapılan serginin devamı aslında. Dice Kayek İstanbul simgelerini anlatan elbiseleri sergilemişti Ritz’de. Hatta Ayasofya elbisesini Victoria Beckham satın
Bazı şeylerin ‘gündeme’ gelmesi için abartmak gerekiyor. Demet Akalın, bunu başardı, bir de ‘twitledi’
Demet Akalın Facebook’ta kurulan ‘Anti Demet Akalın’ grubunu İstanbul Asayiş Şube Bilişim Büro Amirliği’ne şikayet etti. “Suçluların en kısa zamanda bulunup ceza alacaklarına inanıyorum” dedi. Üç gün sonra “Amerika’daki Facebook avukatları Türk avukatlarını aramışlar. Kapatılmış, silinmiş ama ben davadan vazgeçmicem” diye twitledi. Hemen arkasından da teşekkür twit’i geldi, “Amerika’daki avukatlar bu kadar ürktüyse bravo Türk Polisine, bilişim birimine. Binlerce teşşekkür!”
Bu kadar uğraşa ne gerek vardı? Facebook yöneticilerine bir şikayet emaili atsaydı sayfanın kapatılmasını sağlayabilirdi. Asayiş Şube’ye gitmek zorunda da kalmazdı. O zaman kendi beğenmediği fotoğrafı ve Kibariye’nin annesinin fotoğrafı yan yana her yerde yayınlanmazdı. Cengiz Semercioğlu gibi “Kibariye’nin annesine ayıp oluyor, hepimiz yaşlanınca ne hale geleceğiz?’ diyenler de olmazdı. Ama o zaman da bu Facebook macerası bu kadar konuşulmazdı tabii.
Şimdi bunların zamanı
*Yoksa siz İstanbul Film Festivali için bilet almadınız mı? Festival 3 Nisan’da başlıyor. Elinizi çabuk tutun. Özellikle de Tom
İki günlük yolculuğun sonunda Trabzon’la özel bir bağ oluşuyor aramızda. Burada görülecek çok yer var. Hâlâ gitmediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz!
Trabzon uçağında 10 kişiyiz. İki kişi dışında aramızda herkesin Trabzon’a ilk gidişi. İlk izlenim önemlidir. Havaalanının deniz kenarında olması iyi başlangıç.
Novotel’e yerleşmek üzere yola çıkıyoruz. Otel de deniz kenarında. GS takımı ve yöneticileri de burada kalıyor. Bir de Gürcistan-Rusya rugby maçı için gelenler oteli doldurmuş. Hatta GS’li futbolcuların hepsi tek odada kalırken, kaptan Arda bir takım arkadaşıyla aynı odayı paylaşmak zorunda kalmış. Arda bu duruma itiraz edince son dakika kendisine bir oda ayarlanmış.
Trabzonspor tesislerindeyiz
Mısır ekmeği ve meşhur Trabzon tereyağıyla kahvaltı ettikten sonra bir minibüse doluşuyoruz. İlk hedefimiz Trabzonspor tesisleri... Başkan Sadri Şener bizi odasına davet ediyor ve görmemiz gereken yerleri anlatıyor. ‘Sümela’dan sonra Zigana’daki Zehir Hüseyin’e gidip orada et yiyin’ diyor. Sonra bize Trabzonspor tesislerini gezdiriyor. Futbolcuların soyunma odalarına bile giriyoruz. Tesislerinden elimizde maç biletleriyle ayrılıyoruz.
Sümela yolu karlı ve buzlu
Hafta sonu tatilini Trabzon’da geçirecek olmak beni çok heyecanlandırıyor. Nihayet Karadeniz’i göreceğim
Avrupa turnesinden sonra Anadolu turnem başlıyor. Siz bu satırları okurken ben Trabzon’da olacağım. Kocam ve 10 kişilik arkadaş grubumuzla sabah yedi uçağına atlayıp Trabzon’a gidiyoruz. Evet, doğru tahmin Trabzonspor-Galatasaray maçı için. Hayır, deplasman maçlarını bile kaçırmayan koyu bir Galatasaraylı değilim. Tam tersine doğuştan bir Fenerli olarak bugün Trabzonspor’u destekliyorum.
Karadeniz’i görmemiş olmak utanç verici
Beni maçtan daha çok heyecanlandıran şey hep istediğim halde şimdiye kadar göremediğim Karadeniz’e sonunda gidiyor olmak. Hiç durmadan seyahat etme potansiyeline sahip biri olarak ne yazık ki yurtiçini çok ihmal etmişim. Dünyanın öbür ucuna saatlerce uçmaya gelince tamam. Bir saatlik uçuşla yurtiçi programı yapmaya gelince hep bir organizasyon eksikliği durumu. Belirli tatil beldeleri ve Kapadokya dışında gördüğüm yer çok az. Bundan büyük suçluluk ve utanç duyuyorum. İşte bu yüzden hafta sonu tatilini Trabzon’da geçirecek olmak beni çok heyecanlandırıyor. Kısa bir zamanda Trabzon’un altını üstüne getireceğiz. Bundan yüzde yüz eminim. Nasıl mı bu