Geçen cumartesi gecesi Reina’da sağanak yağmura tutulmuş biri olarak pazar sabahı ilk uçakla Bodrum’a geldim ve sezonu açtım
Yanımda bir Brezilyalı model, 18’lik güzel bir çıtır ve Aysun Kayacı var. E, tahmin edersiniz ki ortalama bir Türk kadını olarak bu kadar güzelin arasında olmak, özellikle de bikini giymek çok kolay bir şey değil. Ciddi bir özgüven sınavından geçiyorum. Neyse ki tatil arkadaşım Aysun bana hem moral hem de güzellik tüyoları veriyor.
Sezon daha açılmadı
Kim “Bodrum sezonu açıldı” diyorsa bilin ki doğruyu söylemiyor. Sezon daha açılmadığı için şu anda Türkbükü en güzel zamanını yaşıyor. Okullar kapanana kadar da böyle devam eder. Tek sıkıntı hala inşaatların ve tadilatların sürmesi. Aysun’la birlikte Türkbükü’nde alışverişe çıkıyoruz. İncik-boncuk, bikiniler derken kendini kaybetme durumu söz konusu oluyor. Arada Hoca’nın Yeri’nde bir mantı molası veriyoruz. Evet, Aysun mantı yiyor! Yanımıza kendisini medyum olarak tanıtan biri geliyor, Aysun’a fal bakmak istiyor. Aysun kibarca reddediyor ama fotoğraf isteğini kırmıyor, ertesi gün bazı gazetelerde falında ne çıktığına kadar absürt ayrıntıları görüyoruz.
Maça Kızı’nda sandoz içilir
Akşam sahilde
'BODY WORLDS':
Gördüğüm en etkileyici sergiydi. Dünyanın öbür ucunda San Juan, Puerto Rico’da karşıma çıktığında çok şaşırmış, ‘Buraya bile geliyor da İstanbul’a ne zaman gelecek?’ demiştim. Bunu derken çok da umutlu değildim ama yanıldım, mutluyum. ‘Body Worlds’, Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında nihayet 11 Haziran’da İstanbul’da.
Bu sergide gerçek insan vücutlarını en ince ayrıntısına kadar görüyorsunuz. Sigara içen birinin akciğeriyle sigara içmeyen birinin akciğeri arasındaki dağ gibi fark ürkütüyor. Ama asıl ürkütücü olan ceninlerin olduğu bölüm. Bu bölüme girerken herkesi uyarıyorlar, ‘Bunu görmeye hazır mısınız?’ diye. Bazıları sadece bu bölümü atlıyor, bazıları bu bölüme bile gelmeden pes ediyor. Ama siz ne yapın edin bu ayağınıza kadar gelen sergiyi gezin. Nerede mi? Karaköy Antrepo No: 3’te.
BEBEK ŞENLİĞİ:
Artık gelenekselleşti. 11-13 Haziran’da Bebek Parkı ve etrafında. Müzikler Dinamo 103.8 DJ’lerinden. Balamir Nazlıca’nın grubu Soaked’un cuma akşamki konserini kaçırmamanızı öneririm. Ayrıca Galatamoda tezgahları ve Bebek Gurme Pazarı da Bebek Şenliği’ni kaçırmamanız için önemli birer neden.
ORGANİKANYON:
Londra’dan Dalaman’a uçtum, Göcek’ten Simi’ye geçtim. Simi’de eğlenmek isteyenlerin adresi belli, Manos. Türkler ona bayılıyor, o da bize. İşte Manos’ta tabakların kırıldığı geceden geriye kalanlar
Londra’dan Easyjet’le sabahın köründe kendimi Dalaman’a attım. Easyjet’te koltuk numaranız yok. Önce gelen istediği yere oturuyor. Yiyecek, içecek, bagaj paralı. Hatta tuvaletin de paralı olabileceği konuşuluyor. Ama yine de Londra’dan hem Gatwick hem de Stansted’ten aynı saatlerde Dalaman’a uçak olması ve uçakların da dolu olması turizm açısından sevindirici.
Dalaman’a inip Göcek’e geçiyorum. Göcek’te program belli, önce Swissotel’in plajında yemek, sonra da koylara açılma. Koylarda tek tük salaş balıkçılar var. Yemekler kötü, fiyatlar pahalı, etraf pis, hatta daha sezon yeni açılmasına rağmen şöyle tertemiz bir deniz de ne yazık ki yok. Göcek’ten uzaklaşınca arada Bozburun’daki Orfoz ya da Ekincik My Marina gibi istisnalar da var ama.
Simi’ye gelenin adresi belli
Sabah Simi’ye doğru yola çıkıyoruz. Yunan adalarından tek görmediğim Simi kalmış. Hiç ümitli değilim. ‘Bizim koylar dururken ne işimiz var Simi’de?’ diye söyleniyorum. Ama Simi ufukta gözükünce bütün hislerim
Uçaktan iner inmez ayağımın tozuyla kendimi Warner Bros’un Yıldız’daki özel salonunda buldum. Ve 2.5 saatlik film başladı.
Film, Türkiye’de daha vizyona girmeden yerden yere vurulmaya başlandı. Hatta acımasızca eleştirenlerin kaçı filmi izledi, bilmiyoruz bile. İzlemeden, sırf yurtdışındaki eleştirileri okuyup yalan yanlış bilgilerle film hakkında fikir yürütmeye ne gerek var? ‘Sex and the City 2’ sonuçta bir sanat filmi değil. Senelerce hala diziyi tekrar tekrar izleyebiliyorsak demek ki bize bizden bir şeyler anlatıyor. Filmde de aynı hisler içindeyim. Carrie ve Big’in inanılmaz aşkının evlilikle ne kadar monoton bir hale geldiğinden tutun da Charlotte’un hep sütyensiz gezen, seksi çocuk dadısını nasıl kıskandığına kadar bir sürü gerçek var. Bir de ilk filme göre çok daha yerinde espriler patlatılıyor.
Kıyafetlere gelince. Evet, bazıları gerçekten olmamış. Özellikle çöl sahnesindekiler ve Abu Dabi’dekiler çok abartılı. Ama ‘Sex and the City’ kızları dizide de aynı abartılı kıyafetleri giyiyordu. New York sokaklarında hiç öyle giyinenlere rastlamadım ama eminim ki öyle giyinen olsa da kimse dönüp bakmazdı.
Kıyafetler ve aksesuarlar ‘Sex and the City’nin çok önemli bir
İki buçuk saatlik sahne performansıyla coşturan Black Eyed Peas grubu ünlü oyuncu Tom Cruise’la düet yaptı.İstanbul en hareketli gecelerini yaşıyor, ben Londra’da Fergie & Black Eyed Peas konserindeyim. Aklım İstanbul’da ama yanımda Fergie, karşımda Tom Cruise. E, daha ne isterim?
İstanbul en hareketli haftalarından birini yaşıyor. Bir yanda Karolina Kurkova’lı davetler, bir yanda Selim Hamamcıoğlu’nun bu gece Kız Kulesi’ndeki efsane Formula 1 partisi derken her gece kaçırmak istemeyeceğim üç-beş etkinlik var. Hiçbirine gitmedim. Çünkü Londra’dayım, hem de ünlü bir isimle tanışmak için. Avon Fergie’nin imzasını taşıyan ‘Outspoken’ adlı yeni bir parfüm piyasaya çıkardı. Tanıtım için Fergie Türkiye’ye turnesi nedeniyle gelemedi, o gelemeyince biz gidelim dedik. Ve işte Londra’daki O2’dayım.
Fergie Nilüfer’e benziyor
Fergie’ye karşı hiç bir hayranlığım yok. Hatta Black Eyed Peas bana çok daha enteresan geliyor diye düşünürken Fergie yanıma geliyor.
Fergie, Nilüfer gibi hanım hanımcık bir kadın. Tokalaşırken elinizi hafif sıkmıyor, güçlü bir el sıkışı var. Adınızı öğrenmek için çaba sarfediyor. Fotoğraf çektirirken de son derece samimi ama hanım hanımcık halini
Geçen hafta Münferit’teydim. Açılış telaşı geçtikten sonra gitmeyi özellikle istedim. Çünkü uzaktan da olsa Münferit’in sahibi Ferit Sarper’in nasıl bir heyecan ve titizlikle hazırlandığını takip ediyordum. Arada aksaklıklar oldu. Münferit’in daha açılamadan yeri değişti. Şimdi Galatasaray’da Yeniçarşı Caddesi’nde, Tünel Residence’ın altında.
Ferit Sarper ‘modern meyhane’ diyor ama bence Münferit’e haksızlık ediyor. Çünkü bizde meyhane denince akla gelen Refik ya da Yakup’la karşılaştırma kabul edecek bir yer değil burası.
Mezeler inanılmaz. Naneli favadan ördekten yapılmış Çerkez tavuğuna her şey çok lezzetli. Sıcaklardan tahin soslu tekir ve bebek ahtapotu denemeden olmaz. Sizi baştan uyarayım, masada çok tehlikeli bir şey var. Ferit Sarper’in Akhisar’dan getirttiği köy ekmeğinden ve yanındaki ançuezli tereyağından mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın. Yoksa gecenin sonunda kaç dilim kızarmış ekmek yediğinizi hesaplamakta güçlük çekebilirsiniz. Ben çareyi ‘Lütfen ekmekleri masamızdan alın’ demekte buluyorum. Bu arada mezelerle o kadar doyuyorum ki ana yemeğe yer kalmıyor. Halbuki deniz mahsullü makarna aklımda kalıyor. Bir dahaki sefere artık diyorum. Ana yemeklerde bir
İstanbul'un en yeni fine-dining restoranı Mimolett'in şefi Murat Bozok ailesinden gizli başladığı aşçılık serüvenine bir gün Michelin yıldızı alma hayaliyle devam ediyor. Yerli şaraplarla hazırladığı tadım mönüsünü test ettim
Şarap-yemek uyumu: MImolett
Dün akşam Mey’in CEO’su Galip Yorgancıoğlu ile birlikte Taksim’de Kayra Şarap Akademisi’nin altındaki Mimolett’te yemekteydik. Kayra Vintage Dining Room’un açılışını yaptık. 10 kişilik özel bir yemek odasında şef Murat Bozok ve Kayra şaraplarının önoloğu Daniel O’Donell’ın birlikte hazırladığı tadım mönüsünü test ettik, onayladık.
“Aşçı olduğumu uzun süre sakladım!”
Şef Murat Bozok işletme okuduktan sonra ABD’de Johnson&Wales’de aşçılık eğitimi almış. Aşçı olacağını uzun süre ailesinden saklamış. ‘Restoran yöneticiliği okuyorum’ demiş. Şef olacağına tekstilci olan ailesini ikna etmesi kolay olmamış. Kendisi bu kararından dolayı çok çektiği için ‘Ben çektim, başkaları çekmesin’ diye bir blog da açmış. Murat Bozok, Mehmet Gürs ve Umut Özkanca’dan sonra yeni restoran sahibi şefimiz. Kayra’nın özel yemek odasına dönelim. Hemen bir parantez açalım, özel terası da var. Sigara içmek isteyenler hiç zahmetsiz terasa çıkabiliyor.
7
Woody Allen, Penelope Cruz-Javier Bardem, Benicio Del Toro, Alain Delon... Bütün film yıldızları Cannes’da. Bir de ben! İyi ama benim Cannes Film Festivali’nde ne işim var? Acemi bir festivalci nelere takılır, nelerden etkilenir? Buyrunuz...
Cannes’da kırmızı halı telaşı sokaklarda başlıyor. Mağazalara bile kırmızı halıdan geçerek giriyorsunuz. Yolunuzu fotoğrafçılar kesiyor, bol bol resminizi çekip sizi havaya sokuyorlar. Sonra da fotoğraf başına 100 Euro istiyorlar. Kendini star gibi hissetmek isteyenlerin hoşuna gidebilir.
Penelope ve Javier ile aynı oteldeyiz!
Martinez otelde kalıyoruz. Eva Longoria, Woody Allen, Alain Delon bizden önce burdaymış. Şimdi de ülkemizi kaçarak terk eden Meg Ryan, Ürdün eski kraliçesi Nur, Benicio Del Toro ve Lost’un her şeyin bir rüya olabileceğini açıklayan yıldızı Evangeline Lilly (Kate) otelde kalıyor. Herkesin merakla beklediği ise Penelope Cruz-Javier Bardem çifti. Otele cumartesi günü giriş yapmışlar ama daha onlara rastlayan olmadı.
Otelin önünde ellerinde fotoğraf makineleriyle bekleyen hayranlar ve tabii paparazziler var. Ünlü biri çıkarsa çığlıklar atılıyor, kıyamet kopuyor. Müşteriler hariç kimse güvenlikten geçemiyor.
Martin