Türk imzası her yerde

31 Mart 2010

Modacıların ardından Türk sanatçıları da düzenledikleri sergilerle yurtdışında boy gösteriyor. Hangi şehre gidecekseniz o tarihlerde düzenlenen etkinliklere göz atın

Eskiden yurtdışına giderken önce alışveriş listesi yapılır. Sonra da gezilecekler görülecekler bir kenara not edilirdi. Müzikaller, tiyatro oyunları, sergiler bu notlar arasında yer alırdı.
Şimdi yurtdışında nereye gidersek gidelim her yerde bizden birilerinin işleriyle karşılaşıyoruz. “Eskiden onlar ne yapmış?” diyorduk, artık “Bizimkiler ne yapmış?” da diyebiliyoruz. Moda haftasındaki defilelerden sonra şimdi de sergiler ve Sotheby’s Londra müzayedesi gündemde.

Dice Kayek ve Aslı Filinta sergisi Paris’te
Geçen hafta eğlenceli tasarımlarıyla dikkat çeken Aslı Filinta’nın sergisi açıldı. Nerede mi? Paris’te Palais Royal’deki Joyce adlı galeride. 26 Mayıs’a kadar yolu Paris’e düşenler görebilir.
Bugün moda tasarımcılarımızdan Paris’te bir sergi haberi daha var. Dice Kayek’in ‘İstanbul Contrast’ adlı sergisi 30 Mart’ta açıldı. Geçen yıl Paris’te Ritz otelde yapılan serginin devamı aslında. Dice Kayek İstanbul simgelerini anlatan elbiseleri sergilemişti Ritz’de. Hatta Ayasofya elbisesini Victoria Beckham satın

Yazının Devamı

Bu kadar uğraşmadan da olurdu

27 Mart 2010

Bazı şeylerin ‘gündeme’ gelmesi için abartmak gerekiyor. Demet Akalın, bunu başardı, bir de ‘twitledi’
Demet Akalın Facebook’ta kurulan ‘Anti Demet Akalın’ grubunu İstanbul Asayiş Şube Bilişim Büro Amirliği’ne şikayet etti. “Suçluların en kısa zamanda bulunup ceza alacaklarına inanıyorum” dedi. Üç gün sonra “Amerika’daki Facebook avukatları Türk avukatlarını aramışlar. Kapatılmış, silinmiş ama ben davadan vazgeçmicem” diye twitledi. Hemen arkasından da teşekkür twit’i geldi, “Amerika’daki avukatlar bu kadar ürktüyse bravo Türk Polisine, bilişim birimine. Binlerce teşşekkür!”
Bu kadar uğraşa ne gerek vardı? Facebook yöneticilerine bir şikayet emaili atsaydı sayfanın kapatılmasını sağlayabilirdi. Asayiş Şube’ye gitmek zorunda da kalmazdı. O zaman kendi beğenmediği fotoğrafı ve Kibariye’nin annesinin fotoğrafı yan yana her yerde yayınlanmazdı. Cengiz Semercioğlu gibi “Kibariye’nin annesine ayıp oluyor, hepimiz yaşlanınca ne hale geleceğiz?’ diyenler de olmazdı. Ama o zaman da bu Facebook macerası bu kadar konuşulmazdı tabii.

Şimdi bunların zamanı
*Yoksa siz İstanbul Film Festivali için bilet almadınız mı? Festival 3 Nisan’da başlıyor. Elinizi çabuk tutun. Özellikle de Tom

Yazının Devamı

Trabzon macerası

24 Mart 2010

İki günlük yolculuğun sonunda Trabzon’la özel bir bağ oluşuyor aramızda. Burada görülecek çok yer var. Hâlâ gitmediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz!


Trabzon uçağında 10 kişiyiz. İki kişi dışında aramızda herkesin Trabzon’a ilk gidişi. İlk izlenim önemlidir. Havaalanının deniz kenarında olması iyi başlangıç.
Novotel’e yerleşmek üzere yola çıkıyoruz. Otel de deniz kenarında. GS takımı ve yöneticileri de burada kalıyor. Bir de Gürcistan-Rusya rugby maçı için gelenler oteli doldurmuş. Hatta GS’li futbolcuların hepsi tek odada kalırken, kaptan Arda bir takım arkadaşıyla aynı odayı paylaşmak zorunda kalmış. Arda bu duruma itiraz edince son dakika kendisine bir oda ayarlanmış.

Trabzonspor tesislerindeyiz
Mısır ekmeği ve meşhur Trabzon tereyağıyla kahvaltı ettikten sonra bir minibüse doluşuyoruz. İlk hedefimiz Trabzonspor tesisleri... Başkan Sadri Şener bizi odasına davet ediyor ve görmemiz gereken yerleri anlatıyor. ‘Sümela’dan sonra Zigana’daki Zehir Hüseyin’e gidip orada et yiyin’ diyor. Sonra bize Trabzonspor tesislerini gezdiriyor. Futbolcuların soyunma odalarına bile giriyoruz. Tesislerinden elimizde maç biletleriyle ayrılıyoruz.

Sümela yolu karlı ve buzlu

Yazının Devamı

Bugün Trabzon’dayım, TRABZONSPORLUYUM

21 Mart 2010

Hafta sonu tatilini Trabzon’da geçirecek olmak beni çok heyecanlandırıyor. Nihayet Karadeniz’i göreceğim

Avrupa turnesinden sonra Anadolu turnem başlıyor. Siz bu satırları okurken ben Trabzon’da olacağım. Kocam ve 10 kişilik arkadaş grubumuzla sabah yedi uçağına atlayıp Trabzon’a gidiyoruz. Evet, doğru tahmin Trabzonspor-Galatasaray maçı için. Hayır, deplasman maçlarını bile kaçırmayan koyu bir Galatasaraylı değilim. Tam tersine doğuştan bir Fenerli olarak bugün Trabzonspor’u destekliyorum.

Karadeniz’i görmemiş olmak utanç verici
Beni maçtan daha çok heyecanlandıran şey hep istediğim halde şimdiye kadar göremediğim Karadeniz’e sonunda gidiyor olmak. Hiç durmadan seyahat etme potansiyeline sahip biri olarak ne yazık ki yurtiçini çok ihmal etmişim. Dünyanın öbür ucuna saatlerce uçmaya gelince tamam. Bir saatlik uçuşla yurtiçi programı yapmaya gelince hep bir organizasyon eksikliği durumu. Belirli tatil beldeleri ve Kapadokya dışında gördüğüm yer çok az. Bundan büyük suçluluk ve utanç duyuyorum. İşte bu yüzden hafta sonu tatilini Trabzon’da geçirecek olmak beni çok heyecanlandırıyor. Kısa bir zamanda Trabzon’un altını üstüne getireceğiz. Bundan yüzde yüz eminim. Nasıl mı bu

Yazının Devamı

BRAD YOK MADEM LEO’YLA YETiNELiM

20 Mart 2010

Avrupa turnesi devam ediyor. Basel’den bildiriyorum. Dünyanın en önemli saat ve mücevher firmalarındanTAG Heuer’ın 150’inci yılı şerefine düzenlenen partiye katılmak için buradayım. Yanımda da Leonardo DiCaprio

Basel’de kendinizi hiç yurtdışında gibi hissetmiyorsunuz. Geçtiğimiz her sokak Türkçe tabelalarla dolu. Ali Baba kebapçısından kuaför Salih’e kadar birçok Türk mekanı var.
Turumuza Basel saat fuarından başlıyoruz. En yeni modeller bu fuarda tanıtılıyor. Yıllık siparişler burada veriliyor. Her firmanın dev standları var. Rolex, TAG Heuer, Swatch grubu derken aklınıza gelecek bütün markalar aynı çatı altında.
TAG Heuer’ın sadece 150 adet üretilen Monaco V4 modeli de burada. 130 bin franklık yani 90 bin euroluk bir saat. Türkiye’ye şimdi sadece bir adet gelmiş.
Fuara uzun zamandır katılanlarla konuşuyorum. Bu kadar lüks bir organizasyonda daha çok şıklık ve ikram beklerdim diyorum. ‘Eskiden öyleydi’ diyorlar, ama kriz son yıllarda bu fuarı da vurmuş. İsviçreliler artık Uzakdoğu hakimiyeti olduğu için eskisi kadar bu fuara ilgi göstermiyormuş. Oysa dışarıdaki kafeler çok güzel. Akşamüstü sokakta canlı müzik başlıyor. Basel çok güzel olmasa da sürekli düzenlenen

Yazının Devamı

Evinizin garajında bile park cezası yiyebilirsiniz!

17 Mart 2010

Karşınızdaki görevli “Park etmeyin” diye sizi uyarıyor ama burası tam da evinizin önü. Nasıl yani? Bu aralar ustümüze park cezaları yağıyor Haklı olduğumuzu savunmaksa zor geliyor
İstanbul’da trafik sorunundan sonra şimdi bir de park derdiyle uğraşıyoruz demiştim üç ay önce. O zamanki durum fenaydı. Evinin önüne arabasını park edenler hem İspark görevlilerine para ödüyor hem de sonradan internet sitesine girip baktığında plakasına ceza kesilmiş olduğunu görüyordu. Şimdi durum daha da vahimleşti.
Maçka Caddesi’nde altında garajı olan apartmanlara park cezası yağmaya başladı. Hal böyle olunca apartman sakinleri de ‘Kim uğraşacak itiraz etmekle, ödeyelim gitsin!’ demez mi? Bir bakıma haklılar. İtiraz etmeye kalksalar iş uzayacak. Oysa itiraz etmeyince de kimin, neye göre kestiği belli olmayan haksız cezalar ödenecek.
Artık öyle bir hale geldik ki, kimse haklı olduğunu kanıtlamak için uğraşmak istemiyor. Öyle bir enerji ve zaman yok.

Türünün tek örneği: Pera Thai
İstanbul’daki Uzakdoğu restoranları arasında önemli bir istisna var. Herkes yemeğinin ne kadar iyi olduğu konusunda hemfikir ama nedense en sevdiğiniz restoranlar denince hemen akla gelmiyor. Neden mi? Son derece

Yazının Devamı

Lüks devri bitti mi?

14 Mart 2010

Eskiden lüks markalardan giyinmek önemli bir şeydi. Artık lüksün tanımı değişti. Logolu kıyafetlerin yerini çok daha önemli bir şey aldı. İşte 2010’un yeni lüksleri


Bir aylık ev kirasını Christian Louboutin marka bir ayakkabıya yatıran da, markanın kendisini satın alabilecek güce sahip olan da artık aynı ürünü giyebiliyor. Lüks eskiden zenginlere özeldi. O zaman yeni zenginler de yoktu. Lüks markaların ucuz ürünleri de... Oysa artık lüks denilen ürünleri sokağa (Yoksa alışveriş merkezine mi demeliydim?) çıktığımızda farklı gelir gruplarında sık sık görüyoruz.
Bizde tüketim çılgınlığı taksitli alışveriş ile iyice tavan yapmış durumda. Hiç bitmeyen indirimler, seri sonu mağazaları, ihraç fazlası ürünler de durumu tetikliyor. Bir de orijinalleriyle yan yana koyunca ‘Fark göremiyorum, ya siz?’ dedirten taklitler var. Herkesin üstünde aynı ürün olunca da haliyle lüksün bir anlamı kalmıyor.
Dün Eyüp Can yazmış, Burberry’nin Türkiye temsilcisi Mehmet Eren sinemaya gitmiş ve 10 kişinin ayağında 390 TL’lik Burberry marka yağmur çizmesi görünce kaç adet sattıklarını araştırmış. Sonucu görünce de çizme satışını durdurmuş. Amaç ürünün sıradanlaşmasını engellemek ve lüks marka

Yazının Devamı

PARiS’TEN BiLDiRiYORUM

13 Mart 2010

Paris macerası kaldığımız yerden devam ediyor. Dünyanın en güzel kadınlarından hangisiyle ‘Societe’ye karıştık? Ayşe Arman’dan yılın iltifatı. Güneri Cıvaoğlu ve Serdar Turgut’a göre ideal kadın ölçüleri

Vogue Türkiye gezisinin sonunda Neyyire Özkan ile konuşurken Ayşe Arman’dan unutamayacağım bir iltifat alıyorum. 18 yaşında olduğumu zannetmesi, en azından öyle söylemesi beni uçuruyor. İltifatıyla beni mest eden Ayşe Arman, Erdal Şafak’tan güzelliği ile ilgili iltifat alınca ‘Teşekkür ederim ama zekam ya da gazeteciliğimle ilgili bir iltifatı tercih ederdim’ demiş. Oysa dış görünüşle ilgili güzel sözler de pekala hepimizi mutlu ediyor.

‘Ravioli kadınlar’ beğeniliyor
Beni ve olay mahalindeki bütün kadınları sevindiren bir diğer açıklama da Güneri Cıvaoğlu ve Serdar Turgut’tan geliyor. Hüseyin Çağlayan defilesi sonrasında konu mankenlerden açılıyor. Uzun uzun sıska kadınları hiç beğenmediklerini anlatıyorlar. Cıvaoğlu’nun bu konuda bir de özlü sözü var. ‘Kadın dediğin ravioli gibi olacak.’ Tercümesi, ele avuca gelecek.
Yaz öncesi süper moral depoluyorum. ‘Ravioli kadın’ tarifine uyduğum için kendimi yeme-içmeye veriyorum. Eklerler, milföyler derken iş çığırından

Yazının Devamı