İstanbul gecelerinde neler oluyor?

13 Ekim 2009

Bu aralar herkes aynı şeyi soruyor. Bu kış nerede eğleneceğiz? Evet, farklı ruh halleri için kişisel bir listem var. Buyrunuz...
H Longtable: Yeni dekoruna tek kelimeyle bayıldım. Bir mekânın dekoru yenilendi ya da adı değişti dendi mi korkarım. Genelde de haklı çıkarım. Tutmamıştır, allansa da pullansa da tutmayacaktır. Longtable’da ise durum tamamen farklı. Zaten tutmuştu, dolup taşıyordu. Eski dekoru da seviyordum. Ama yeni dekor bambaşka.
Hemen Çapamarka Genel Müdürü Barış Demirtaş’a sordum, dekorasyonu kim yaptı diye. Beymen’in kreatif direktörü Murat Türkili ve İzzet Çapa’nın ortak çalışmasıymış. Görüyoruz ki iyinin iyisi de oluyormuş.
Barın tepesinde yeşilliklerin arasındaki ekranlarda maymunlar geziyor. Sandalyelere leopar şallar iğnelenmiş. Rich yazılı şamdanlar başköşede duruyor.
Bu arada sigara içenler de unutulmamış. Onlar için çok güzel bir açıkhava bölüm yapılmış. Şıkırtılı bir yemek artı eğlence için doğru adres.
İzzet Çapa’yı seversiniz sevmezsiniz, o ayrı ama hakkını vermek lazım. Zaten çok iş yapan bir yeri sürekli yenilemek, bu kadar eğlenceli detaylar katmak, bu arada servisi ve yemeği hiç bozmamak kolay iş değil. Popülerlik sadece Bo Derek’i

Yazının Devamı

Paris’te Serdar Bilgili ile W Lounge

8 Ekim 2009

Pazartesi gecesi Paris’teki W Lounge’da partiye gidiyoruz. W İstanbul’dan Bahar Karaca, Marie Claire’den Gülen Yelmen ve tabii Akaretler’i baştan yaratan Serdar Bilgili ile birlikte.
W Lounge, Paris Moda Haftası için Bastille’de geçici olarak kurulmuş. Çok iyi müzik çalıyor. Bu partide ünlü Fransız şarkıcı Emmanuelle Seigner sahneye çıkacakmış. Ama kocası Roman Polanski tutuklanınca Emmanuelle Seigner programı iptal etmek zorunda kalmış. Onun yerine Fransız grup Nouvelle Vague çıktı. Çok da iyiydi.
Partinin başka bir sürprizi de Eclipse’di. Eclipse Londra’nın meşhur barı. Barselona’da geçen hafta açılan W’nun içinde Eclipse bar varmış. Onun şerefine Paris’teki W Lounge’da da Eclipse ve meşhur karpuzlu martinileri vardı.
W henüz Paris’te yok, 2010 sonu açılması planlanıyor. Avrupa’da açılacak daha çok W var. Ama W İstanbul’un, Avrupa’nın ilki olduğu için, sadece bizim değil yabancıların kalbinde de ayrı bir yeri var.
W ve Le Meridien Marka Lideri Eva Ziegler’le konuşurken de zincirin İstanbul halkasına ne kadar önem verdiklerini görüyorsunuz. Hiç şüphesiz bunda Akaretler gibi şahane bir yerde olmaları ve ortakları Serdar Bilgili’nin de payı çok büyük.

Kıvanç

Yazının Devamı

Paris Moda Haftası notları

6 Ekim 2009

Paris Moda Haftası’ndan bildiriyorum. Ayağımın tozuyla doğru Ritz’deki Dice Kayek sergisine gidiyorum.
Fransa’da Türk Mevsimi için düzenlenen “Bizans’tan İstanbul’a: İki Kıtanın Limanı” sergisinden önce Dice Kayek de ‘İstanbul Contrast’ adlı sergiyle Ritz Bar’da.
Dice Kayek’ten İstanbul manzaraları
Kapıdan girişte gördüğünüz ilk elbise kırmızı-beyaz. Türk bayrağından ilham alınmış. Yanında da bir bayrak fotoğrafı var. Daha sonra elbiselerle birlikte tasarımcı Ece Ege’ye İstanbul’un ilham veren fotoğrafları da yer alıyor. Sultanahmet Camisi’nden Topkapı Sarayı’na detaylar var. Bir bölümde İstanbul geceleri temalı elbiseler, diğerinde İstanbul saraylarından ilham alınan bol şıkırtılı elbiseler... İnanılmaz bir işçilik var. Herkes elbiselere bayılıyor ve nasıl özel sipariş verebileceğini soruyor. Sonra da Ayşe ve Ece Ege’yi tebrik ediyor.
Bir köşede yıllar önce Ortaköy’de Aksel Goldenberg’le birlikte Dada’yı açan Fransız Jeremie Trigano ve eşi Duğçem var. Jeremie Trigano Paris’te bir otel açmış. Adı Mama Shelter. Bir dahaki sefere gidip göreceğim.
Bu bütün gün süren serginin sonunda Ayşe-Ece Ege soluğu her zamanki favorileri St. Germain’deki Cafe de Flore’da alıyor. Cafe

Yazının Devamı

New York’ta Aysun Kayacı’yı gördüm!

1 Ekim 2009

New York’ta Aysun Kayacı’yla karşılaşıyorum. Tam da ‘Harvardlı oldu’ haberlerinin üstüne. Yanında çok yakın arkadaşı Ebru Güzel de var.
Aysun’u hafta sonu tatilinde yakalamışken hemen soruyorum, Amerika’ya niye geldiğini. ‘Ben aslında görünmez olmak istedim’ diyor önce. Sonra da Yeditepe Üniversitesi’ndeki profesörü sayesinde Harvard Üniversitesi’nde iki ders alma imkânı olduğunu anlatıyor. Ayrıca tezini de Boston’da yazacak.
Harvard’a yatay geçiş haberleri tabii ki gerçekleri yansıtmıyor. Belli ki buna en çok da Aysun üzülmüş, profesörlerine ve sınıf arkadaşlarına mahcup olduğu için. Zaten kendisinin ağzından çıkan böyle bir laf da yok. Bu konuları konuşmak da istemiyor. Türkiye’de değilken bile neden kendisinden bu kadar söz edildiğini de anlamıyor.
Harvard’da Türkoloji okuyanların onu aralarına hemen kabul ettiklerini ve bundan çok mutlu olduğunu anlatıyor. ‘İleride hepsi çok değerli akademisyenler olacak, ben de onları tanıdığım için çok şanslıyım’ diyor. Osmanlıca dersi aldığı Prof. Cemal Kafadar’ı anlata anlata bitiremiyor.
Aysun’un Harvard olayı bu kadar tartışıldı. Ama burada asıl atlanan bir gerçek var, o da bu yaşta bu kadar şana şöhrete sahipken, çok iyi

Yazının Devamı

New York’ta neler oluyor?

29 Eylül 2009

Liderlerden ve U2’dan sonra şimdi de ben New York’tayım. New York’ta inanılmaz hızlı bir tempo var. Uçaktan inip gece gece bavulları otele bırakıp hemen kendimi sokaklara atıyorum.
Önce Meatpacking’e gidiyorum. Eskiden sadece kasapların olduğu sonradan Pastis ile popüler hale gelen bölge. Burada STK’de yemek ve sonra meşhur gece kulübü Kiss & Fly, hemen yanında lounge ve perdelerle ayrılan dekoruyla kulüpten çok şato salonuna benzeyen özel oda... Masamızda Michael Achenbaum var. Michael genç bir Rus işadamı. Miami, Los Angeles ve New York’ta şubeleri olan Gansevoort otellerinin sahibi. Donald Trump gibi bir emlak kralı. Gece boyunca nereye gitsek, nerenin önünden geçsek sonradan onun olduğunu öğreniyoruz. Ama son derece mütevazı. ‘New York’tan sonra favori şehrim İstanbul’ diyor. Çok yakın Türk arkadaşları var. Onların sayesinde İstanbul gece hayatına son derece hakim. Şimdi İstanbul’da yeni bir proje için yer bakıyor. Çok yakında İstanbul’da...
New York’ta yanımda Michael varken kral gibiyim, Michael yokken ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

Playboy güzeli Victoria Plaza’da
Ertesi gün Türklerin çok sevdiği Nello diye bir İtalyan restoranına gidiyoruz Madison’da. Türkler

Yazının Devamı

Dubai’de çöl turu

24 Eylül 2009

Dubai maceralarım devam ediyor. Dubai’nin beni en çok etkileyen özelliklerinden biri de bu kadar ihtişamı çölün ortasında yaratmış olmaları.
Şehir merkezinden arabayla 45 dakika yol gidiyoruz. Amaç çöldeki Bab Al Shams adlı otele ulaşmak. İlk izlenim bu kadar yola değmezmiş oluyor. Öyle mimari olarak etkileyici bir şey yok. Bir yanda deveye binenler var, bir yanda kriket oynayanlar...
Burada asıl olay günbatımını izlemek. Çölün ortasında, otelin çatısındaki barda minderlere yayılıyorsunuz. Şişe denilen bildiğimiz nargilelerden fokurdatabiliyorsunuz. Bu sırada güneş tabak gibi. Önünüzden batıyor, gökyüzünü değişik renklere boyayarak. Macera sevenler çölde safari ya da kum kayağı da yapabiliyor. Tabii ben bu gruba girmiyorum.
Akşam şehre dönünce The One and Only adındaki otele gidiyoruz. Burada kendinizi Dubai’de değil de pekala Maldivler’de zannedebilirsiniz. Deniz, kum, dekor tropikal ada tadında. Bir de kapısında kuyruklar olan Kasbar adlı gece kulübü var. Görülmeli.

Uçakta cep telefonuyla konuştum mu?
Dün Emirates’in dönüş uçağındayım. Ekonomide bile herkesin kendi TV ekranı ve izleyebileceği yüzlerce film seçeneği var. Üstelik diğer havayollarındakinin aksine bindiğiniz

Yazının Devamı

Dubai’yi bir de benden dinleyin!

22 Eylül 2009

Bayram dolayısıyla Dubai’den bildiriyorum. Dubai’de yaşayan Türk expat’lerin arasına karıştım.
Son zamanların en popüler yaşam alanı Palm. Denizin üstünde, palmiye şeklinde yaratılmış yapay bir ada. Burada evler ve rezidanslar var. Önünde de havuz, deniz ve kumsal. Palm’daki sitelerin spor salonlarında Türkçe müzik çalıyor. Burada Türkler’in egemenliği söz konusu.

Atlantis’i beğenmedim
Meşhur otel Atlantis de Palm’da. Kayıp kentten ilham alınmış. Çok gösterişli bir şey bekliyorum. Bakıyorum akvaryum ve su parkları dışında bir numarası yok. Daha doğrusu Dubai’deki bütün otellerde buradaki kadar çok numara var.
Bayramın ilk günü gidiyoruz Atlantis’e. Belki de ondan, ana baba günü. Bu kadar lüks bir otelin içindeyiz ama İstiklâl Caddesi kadar kalabalık. Yaya trafiğini idare etmek için trafik polisi bile gerekebilir. Burada meşhur Japon restoranı Nobu var. Fiyatlar çok pahalı, yemekler de nedense iyi değil. Zaten Amerikalı ekip gittiğinden beri yemekleri tutturamamışlar. Burada yaşayan Türkler’in yalancısıyım.
Bir de İtalyan restoranı var, Ronda Locatelli diye. Michelin yıldızlı İtalyan şef Locatelli’nin yeri. Çıtır pizzaları inanılmaz.

Yazının Devamı

Oyunculukla özel hayat arasındaki fark

17 Eylül 2009

“Bizim ülkemizde oyunculukla özel hayatı ayıramıyorlar. Kurtlar Vadisi’nde Çakır öldürülünce mevlit yapanlar olmuş. Kötü karakterlere yolda küfür ediyorlar, reklamcılar iş vermiyor, ürünü kötü etkiler diye. Çok geri kafalı bir milletiz. Bizim kendi etrafımızdakiler bile örümcek beyinli. Hâlâ oyunculara oyunculukta kuralların var mı diye soruluyor. O da öpüşmem, sevişmem diyor. Oyunculukla namus davasını karıştırmak çok saçma. 2009 yılında hâlâ bunların konuşulması komik.”
Hande Ataizi söyledi bunları röportajın sayfaya sığmayan bölümünde. Sonra ekledi, “‘Mum Kokulu Kadınlar’la Altın Portakal aldığımda soyundu, ödül aldı dediklerinde acaba öyle mi diye şüpheye düştüğüm bir dönem oldu.” Daha sonra da, “Halle Berry Oscar aldığında da soyundu, Oscar aldı dediler. İşte o zaman tamam ben de doğru yoldayım dedim.”
Bizde oyunculuk zor işte. Bakınız Münevver Karabulut cinayetini anlatacak filmde Cem Garipoğlu’nu canlandıracak oyuncu da bulunamıyor. Oyuncular kötü tepkilerden çekiniyor. İyi oyuncu olmak hep ikinci planda.
Özgü Namal’dan Güllü olur mu?
Aynı günlerde yine bir oyuncuya, Özgü Namal’a saldırılıyor. ‘Hanımın Çiftliği’nin yeni versiyonu ile ilgili herkes bir şeyler

Yazının Devamı