Tokat

3 Ağustos 2004

"İçimde kaldı" demiş, "Keşke bir tokat atsaydım".Bu tokat meselesi, Nâzımın az bilinen bir şiirini hatırlattı bana...İhaneti iyi tanıyan bir şairden...Kadının asla unutmayacağının belgesi olarak:"Bir küvet hikâyesi":* * *Süleymana karısı telefon etti:- Konuşan ben, / ben, Fahire.Tanımadın mı sesimden?Demek çok bağırdım birdenbire.Çığlık mı? / Belki...Hayır, / çocuklar hasta değil.Dinle beni: / İşini bırak da gel,çabuk ol ama. / Telefonda anlatamam, / olmaz.Daha kıyamet kadar vakit var akşama.Saatlar, saatlar, / kıyamet kadar.Sorma. / Dinle beni...Hemen vapur bulamazsanÜsküdara kayıkla geç.Bir taksiye atla.Paran yoksa / patrondan avans al.Yolda hiçbir şey düşünme,mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.Yalan kuvvetliye söylenir / ben kuvvetsizim.Alay etme kuzum.Evet kar yağacak, / evet hava güzel.Koynuna girdiğim adam gibi / kocam gibi değil,büyüğüm, akıllım, / babam gibi gel.* * *Geldi Süleyman...Fahire, kocası Süleymana sordu:- Doğru mu?- Evet.- Teşekkür ederim Süleyman.Bak işte rahatladım. / Bak işte ağlamıyorum artık.Nerde buluşuyordunuz?- Bir otelde.- Beyoğlu tarafında mı?- Evet.- Kaç defa?- Ya üç, ya dört.- Üç mü, dört mü?- Bilmiyorum.- Bunu hatırlamak bu kadar mı güç

Yazının Devamı

Tanıdık bir çiftin anatomisi

1 Ağustos 2004

Onlar, Türkiyenin en çok gıpta ve nefret edilen ikilisi Bakan, gıcır ayakkabılarıyla buz üstünde taşları tekmeliyor. 1960lar kışı... Ankara Gölbaşı... Öyle soğuk ki, göl donmuş. O sabah Ecevitler, aile dostları Suna Kan - Faruk Güvenç çiftini arıyor: "Hadi gölde yürümeye gidelim." Ecevit, Çalışma Bakanı... İşi, korumaları atlatıp soluğu gölde alıyor. Ve çocuksu bir kaçamağın keyfi başlıyor: Eşinin bir elinden kendisi tutuyor; öbür eline Suna Kan yapışıyor ve çömelmiş Rahşan Eceviti buz üstünde kaydırıyorlar.O sırada Faruk Güvenç, 16 mmlik kamerasıyla bu sahneleri görüntülüyor.Sadece orada mı?Birlikte çıktıkları Antalya tatilinde de...Bülent Eceviti, çadır kurmaya çalışırken...Huzurlu bir deniz yatağında çalkalanırken...Ve dostlarınca, yatağından denize devrilirken görüntülüyor.40 yıl bir dolabın arka çekmecelerinde tozlanan bu film, bu gece ilk kez gözler önüne serilecek.Saat 23.00te... CNN Türkte...Rıdvan Akarla birlikte hazırladığımız "Karaoğlan Belgeseli"nde... 40 yıldır tozlanan film... Bülent - Rahşan Eceviti boş bir iskelenin paslı demirleri üzerinde neşe içinde bocalayarak yürümeye çalışırken izleyince, insan aralarındaki ilişkiyi düşünüyor.Türkiyenin en çok gıpta ve

Yazının Devamı

40 yaş erkeği

31 Temmuz 2004

Bazen erkek soyu midemi bulandırıyor."Kadın kokusu", taze ete susamış bir sırtlana dönüştürüyor bizi... Gözümüzü kör ediyor; başımızı döndürüyor.Amerikan başkanından hocasına, kör cahilinden okumuşuna, kılıbığından "Taşfırın"ına kadar böyle bu...Hele 40ımızı geçmişsek...Hele cüzdanımızı şişirmişsek...Ve hele 40 yılı "boşa" geçirmişsek...* * *Sokağın çağrısını 40larında işiten erkeğin "kaybolan yıllar" ağıtına, "televole" özentisi bir aşermenin ağız şapırtısı eşlik ediyor.Evet, "alem gezip eğleniyor". Sokakta onun karizmasına teslim olmaya hazır "çıtırlar" fink atıyor.O ise pijaması içinde "evi bekliyor".Oysa -40lıkların yaman teşhisiyle- "Hayat hızla geçiyor" ve "Böyle mi öleceğiz?" sorusu beyni deşiyor.Bu panik, yaşanmamış yılların hıncıyla sokağa döküyor 40 yaş erkeğini... Altta kırmızı arabalar, belde zar zor giyilmiş kotlar, dilde demode iltifatlar, cepte karaborsa Viagralarla...Hâlâ beğeniliyor olmanın vehmi, hala yapabiliyor olmanın hazzına karışıyor. Tatmin edilen ego şiştikçe şişiyor. Nefis uyanınca göz, ne iş ne ev görüyor.Bitap evliliklerin tozunu, sevgisiz ilişkiler alıyor.Her dişlenen "taze et", yenileri davet ediyor.Ev zulaları, günahların çetelesini tutuyor.İhanet

Yazının Devamı

"Maymun Davası" Altemur Kılıçı işinden etti

29 Temmuz 2004

Bu çocuksu sorunun 150 yıldır dünyayı altüst ettiğine inanmak kolay mı?Ankara Mamaktaki sınıf öğretmeni Zeliha Avcı hakkında, Hayat Bilgisi dersinde Darwini anlattı diye soruşturma açılınca evrim tartışması da yeniden başladı. Zeliha öğretmen, "8 yaşındaki çocukların beyinlerinde tahribata yol açmak"la suçlanıyordu.Yeniçağ gazetesi yazarı Altemur Kılıç, bu haber üzerine Cumhuriyette "Maymun Davası" başlıklı bir yazı yazdı ve Mamaktaki "Darwin soruşturması"nın, 80 yıl önce Amerikadaki "Maymun Davası"yla tıpatıp benzeştiğini anlattı.Derste "evrim teorisi"ni anlatan bir öğretmen aleyhine açılan o dava, bir anda bütün Amerikayı etkisine almış ve "yaradılış inancı" ile İncilin sorgulandığı bir mecraya dönüşmüştü.Kılıça göre "Maymun Davası", "aydınlığın taassuba karşı bir zaferi"ydi.* * *Lakin "dokunanı yakan" "Maymun Davası", 80 yıl sonra Altemur Kılıçı da işinden etti.Yazı Cumhuriyette çıkmıştı gerçi, ama Kılıç, Yeniçağda yazıyordu. Gazete yönetimi "Çok tepki aldık, bir süre yazmayın" diye haber gönderince Kılıç da "Bağrıma taş basarak veda ediyorum" diye bir yazı yazdı ve ayrıldı.Yeniçağın "eski çağa özgü" tahammülsüzlüğünü kınarken, sağ cenahta radikal fikirleriyle tanıdığımız

Yazının Devamı

Ecevitin vasiyeti

27 Temmuz 2004

Öyle bir zaaf ki, değiştirmeye, ordular yenmiş Atatürkün de gücü yetmemişti; tek parti döneminin "Milli Şef"i İnönünün de...Ecevit, o gün DSPlilere şöyle dedi:"Benim de ömrüm yetmedi. Dilerim siz bu kaderi değiştirebilirsiniz"."Bu kader" dediği, "köylünün kaderi"ydi.Geçen yüzyılda Atatürk dahil hiçbir lider onu değiştirememiş, toprak ağalarının bileğini bükememişti.Kurultayın en "can alıcı" bölümü, bu itirafı, "Toprak işleyenin, su kullananın" sloganıyla iktidar olmuş bir liderin ağzından duymak ve onun çaresizliğine tanık olmaktı.* * *Geçenlerde Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, "Osmanlıdan Günümüze Türkiye Tarımı" başlıklı slayt gösterisini izletmişti.Ecevitin itirafı, bu bilançoda çok daha net görülebiliyordu:Osmanlının son tarım sayımına göre, tüm ailelerin yüzde 5i, tüm toprakların yüzde 65ine sahipti.Cumhuriyette de bu tablo değişmedi. "Ulusal burjuvazi" yaratma amacıyla büyük çiftçi desteklendi. Savaş yıllarının yarası tarım sayesinde sarıldı. Ancak tarımsal üretimle birlikte toprak dağılımındaki adaletsizlik de katlanarak büyüdü. O kadar ki 1930 kriziyle hepten çöküşe geçen köylü kitleleri akın akın muhalif Serbest Fırkaya aktı.Atatürk, ölmeden önceki son

Yazının Devamı

Hayallerine kavuştular

25 Temmuz 2004

İçeride Bülent Bey, Rahşan Hanımla birlikte, kurultay hazırlığındaydı.Ecevit, her zamanki nezaketiyle kapıya doğru birkaç adım atarak karşıladı beni...Uzunca bir süredir Rıdvan Akarla birlikte hazırladığımız, ilk bölümü bu gece 23.00te CNN Türkte yayımlanacak, 6 bölümlük "Karaoğlan" belgeselinin eksik kalan ayrıntıları üzerinde konuştuk.Hemen her şey bitmişti.Bir tek şey hariç:Belgeselde "politikacı Ecevit" çoktu; "şair Ecevit" yok...Baştan sona takım elbiseli, kravatlı, resmi bir görüntüyle yansımıştı belgesele... Oysa onun bir de şair yüzü vardı.İlk yüzü ne kadar inatçı, sert ve uzlaşmaz ise, ikinci yüzü o kadar yumuşak, duygusal ve "sivil"di.İyi tanıyordum; çünkü o da bir İkizlerdi. DSP Genel Merkezine girdiğimde saat 16.00ydı. Doğruca Genel Başkanın odasına çıktım. Son seçim gecesi, "büyük mağlubiyet"in ardından görüştüğümüz küçük odanın yanındaydı Ecevitin makam odası... Daha 1953te yazdığı bir şiirine "İki Yüzlü Adam" başlığını koymuştu."İkinci yüzüm sen gül biraz, ben ağlayacağımhavadan sudan konuş kaygısızben deli gibi âşık olacağımikinci yüzüm işine gücüne bak senben şiir yazacağımdosyalar aç, tezkere yazdostlara bile duyurmadanben öleceğim yine

Yazının Devamı

Hız ve haz

24 Temmuz 2004

...ve sabah arabanıza binip gazı köklediniz. Önünüzde ağır uslu giden şoföre selektör yapıp ana avrat küfrettiniz. Gece "hızlandırılmış facia"ya öfkelenen aklınız, şimdi arsız bir kornaya dönüşmüş bas bas bağırıyordu."Bu kadar tedbirsizlik olmaz" demiştiniz önceki gece; ama dün sabah emniyet kemerini bile bağlamamıştınız.Siz aşırı hızdan yakınırken, oğlunuz bilgisayarında araba yarıştırıyordu.Kazada kuzenini kaybeden biri, belki "yıldırım nikâhı"na hazırlanıyordu, bu hafta sonu...Haber kanalının yöneticisi, rakiplerini geçemedikleri için muhabirlerini fırçalıyordu.* * *Son kazanın sorumlusu ister "Her şey Allahtan" çaresizliğine sığınan Demiryolları yetkilisi olsun, ister hazırlıksız bir macerayı şova dönüştüren Başbakan; şunu bilmeliyiz ki asıl suçlu, hepimizi gözü dönmüş canavarlara çeviren "hız hazzı"dır.İçinde 10 cinayet, 5 kovalama sahnesi olmayan bir filmden sıkılmamıza yol açan da o hazdır; hayatı dörtnala koştuğumuz bir yarışa dönüştüren de...İnsanlığın asırlık sabır taşı çatladığından beridir ki, aç gözlü bir "hırs", gözünü "hız" göstergesine dikmiş, kamçıladıkça kamçılıyor bizi...Hızlandırılmış trenlerle, ses duvarını aşan jetlerle, uçarcasına sürdüğümüz motosikletlerle,

Yazının Devamı

Kocatepedeki asıl facia

22 Temmuz 2004

30 yıl önce, Kıbrıs harekatının 2. gününde, Türk Hava Kuvvetlerine mensup 30 jet, yanlış istihbarat sonucu Türk Deniz Kuvvetlerinin 3 gemisine saldırmış ve Kocatepe muhribini batırmıştı.Bu korkunç eşgüdüm hatası, 56 şehide mal olmuştu.* * *Dün Emin Çölaşan da yazdı:"Her savaşta bu tür hatalar olabilir"; olmuştur da nitekim..."Kocatepe faciası"nın asıl eleştirilecek yanı, hatanın kendisinden ziyade, 30 yıl, kalın bir perdeyle örtbas edilmiş oluşudur.Soralım:Askeri literatüre geçecek kadar önemli bu facia, hakkıyla soruşturulmuş mudur?Sorumlular yargılanmış mıdır?Yoksa "Olur böyle vakalar" diye tarihe mi gömülmüştür?* * *30 yıl öncesine dönelim:21 Temmuz günü Genelkurmay, "Hava kuvvetlerimizin taarruzu sonucu bir Yunan konvoyuna ağır zayiat verildiği" açıklamasını yaptı.İşin aslı, o gün akşamüstü öğrenildi.Açıklama düzeltildi mi?Hayır!Genelkurmay, ikinci bir açıklamaya gerek görmedi.Hükümet, bunun "ordunun iç meselesi" olduğuna hükmetti.Basın, gerçeği öğrendiği halde zafer havası içinde görmezden gelmeyi tercih etti.Ve "Kocatepe faciası" bir yıl kamuoyundan gizlendi.* * *Skandal basına yansıyınca Genelkurmay soruşturma başlattı.Bir ay süren soruşturma sonucu hazırlanan raporda

Yazının Devamı