Niye yazmadık?

8 Haziran 2002

Belki de o, çileli Anadolu yollarını arşınlarken, biz g"rkemli Çin kıtasını turalıyoruz diye "yle bir ayrıntı yazdı ki, Çin izlenimlerini yazı dizisine bırakıp buralardan 2 yıllık bir dosyayı açmak gerekti.Yazısını okumuşsunuzdur; ben yine de kendi notlarımdan aktarayım:* * * Ecevit' in Hindistan gezisindeydik.Ağır bir geziydi.Sağlığının iyi olmadığı bilinen Başbakan, 40 derecede kavrulan bir ülkeye gidiyordu.Geziden "nce "Hinduizmin Ecevit'in yaşamındaki yeri" üzerine bir araştırma dizisi kaleme almıştım.Yeni Delhi'deki resmi temaslardan sonra Taç Mahal' e gitmek üzere uçağa bindik. Ecevitler uçağın "n b"lümünde oturuyorlardı.Elimizde Bülent Ecevit' in çevirdiği Tagore' un kitabı vardı.Yanımda oturan Hasan Ağabey'e, kitabı "tercümanı" na imzalatmaya gideceğimi s"yledim; "Benimkini de imzalat" dedi.Yanına gittiğimde Ecevit' i bitap halde buldum.Cehennem sıcağı altında gezinin Yeni Delhi durağını zor tamamlayabilmiş, rengi solmuş, yüzü ç"kmüştü.Yazı dizimi çok beğendiğini s"yledi. ™zel bilgilere nasıl ulaştığımı sordu. "Psikoloji tahsiliniz var mı" dedi.İmza ricasıyla kitapları uzattım.Çok yorgun olmasına rağmen kırmak istemedi; kitabın kapağını açtı ve sağ elinin

Yazının Devamı

Niye yazmadık?

8 Haziran 2002


<#comment>Ağabeyimiz Hasan Cemal'in önceki günkü yazısını Çin'in batısındaki Şian kentinde okudum.
Belki de o, çileli Anadolu yollarını arşınlarken, biz görkemli Çin kıtasını turalıyoruz diye öyle bir ayrıntı yazdı ki, Çin izlenimlerini yazı dizisine bırakıp buralardan 2 yıllık bir dosyayı açmak gerekti.
Yazısını okumuşsunuzdur; ben yine de kendi notlarımdan aktarayım:

* * *

Yazının Devamı

Global kent

6 Haziran 2002

Önceki gün, o ayaklanmanın 13. yıldönümüydü ve ben Pekinde dünyanın adını bile bilmediği bir Çinli gencin, modern bir Buda heykeli gibi tankların önüne dikildiği o muazzam meydandaydım.Pekin, mazide yaşayıp hafızasında gezdirdiği bir tatsızlığı unutmaya çalışanlara özgü bir kayıtsızlıkla geçiştirdi 4 Haziranı...Ne gazetede haber oldu, ne televizyonda duyuru, ne bir gösteri, ne de orada öldürülenler için bir anma töreni...Sanki ani bir hafıza kaybı, bu olayı halkın belleğinden söküp atmış, ölenler öldüğüyle, direnenler asıldığıyla kalmış, özgürlük simgesi haline gelen o üniversiteli genç unutulup gitmişti.Adı "güvenlik" manasına gelen meydanda olağanüstü bir güvenlik önlemi yoktu. Birkaç resmi aracın arkasında polisler bağdaş kurmuş sohbetteydi.Maonun, eskiden önünden kuyruk eksik olmayan anıt kabrini süsleyen sosyalist gerçekçi heykellerin altında turistler resim çektiriyor, iki genç de cola satıyordu.Meydandaki dükkanların Çince tabelaları arasında iki tanıdık marka göze çarpıyordu:McDonalds ve Kentucky Fried Chicken...Mao, kızıl bayrakların gönülsüz dalgalandığı meydanın öbür ucundaki "Yasak Şehir"in girişine asılı resminden müstehzi bir gülümsemeyle bakıyordu.Herhalde Pekindeki

Yazının Devamı

Global kent

6 Haziran 2002


<#comment>

Pekin’in ünlü Tiananmen Meydanı’nda tankların üniversiteli gençlerin üstüne yürüdüğü o dehşet gününü hatırlıyor musunuz?
Önceki gün, o ayaklanmanın 13. yıldönümüydü ve ben Pekin’de dünyanın adını bile bilmediği bir Çinli gencin, modern bir Buda heykeli gibi tankların önüne dikildiği o muazzam meydandaydım.
Pekin, mazide yaşayıp hafızasında gezdirdiği bir tatsızlığı unutmaya çalışanlara özgü bir kayıtsızlıkla geçiştirdi 4 Haziran’ı...
Ne gazetede haber oldu, ne televizyonda duyuru, ne bir gösteri, ne de orada öldürülenler için bir anma töreni...

Yazının Devamı

Bir mektup ve bir şirket

4 Haziran 2002

Gündemde yine Kıbrıs vardı. Türkiye, adaya çıkacağını açıklamış, Amerika da bunu haber alınca ayağını koymuştu.Ama olabilecek en küstah yöntemle...Türkiyeye tarihi boyunca unutmayacağı 2 mesaj vererek:"Sana verdiğim silahları kullanamazsın" bir."Sovyetler saldırırsa yalnız kalırsın" iki.***Johnson Mektubunu anlatan "O Gün" belgeselimiz yarın gece CNN Türkte yayınlanacak.Mektubun İsmet Paşanın dahiyane taktiğiyle hazırlanışını, sonra işlerin ters dönüşünü ve bu sert mektubun Türk - ABD ilişkilerini kökünden tahrip edişini izleyeceksiniz.3 sayfalık o mektup, Türkiyeye "dostunu düşmanını" öğretti, dünyaya at gözlüğüyle bakmamayı belletti. O sayede kafamızı kaldırıp kuzeye bakabildik, komşularımızla dost olmayı becerebildik.Türkiye, bu unutulmaz ders sayesinde ayakları üzerinde durmayı öğrendi ve 1970lere "Kendi uçağını kendin yap" kampanyasıyla girdi.***Geçen hafta Johnson Mektubu belgeselini hazırlarken kuruluşunun 18. yılını kutlayan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii tesislerine (TAİ) davet edildim ve 1964te gelen mektubun hayal kırıklığıyla başlayan bir atılımın Türkiyeye neler kazandırdığını gördüm.1984te Ankara yakınlarında bir çorak arazide kurulan bu yabancı ortaklı Türk

Yazının Devamı

Bir mektup ve bir şirket

4 Haziran 2002


<#comment>1964 yılının 5 Haziran günü Washington’dan gelen bir mektup, Türk - Amerikan ilişkilerinin kaderini değiştirmişti.
Gündemde yine Kıbrıs vardı. Türkiye, adaya çıkacağını açıklamış, Amerika da bunu haber alınca ayağını koymuştu.
Ama olabilecek en küstah yöntemle...
Türkiye’ye tarihi boyunca unutmayacağı 2 mesaj vererek:
"Sana verdiğim silahları kullanamazsın" bir.
"Sovyetler saldırırsa yalnız kalırsın" iki.

Yazının Devamı

21. asrın bestekârı

2 Haziran 2002

Ey 21. asrın mühendis bestekârı" diye seslenmişti 80 yıl önce Nâzım Hikmet:"Ben / size / 1923 senesinde yazdım bu şiiri...Biz proleter şairleri / elimizde badana fırçaları, önümüzde kovalar/Amele kahvelerine destan / kızıl bayraklara şiar / fabrika duvarlarına ilan yazıyorduk. /Size istismarsız, / burjuvasız, hükümdarsız / bir cemiyet veren sınıfımızın / sesi sıtma görmemiş çığırtkanlarıydık".***Yarın büyük şairin 40. ölüm yıldönümü...Her ne kadar, elindeki badana fırçalarını önündeki boyalara batırıp amele kahvelerine destan, kızıl bayraklara şiar, fabrika duvarlarına ilan yazanlar, istismarsız, burjuvasız, hükümdarsız bir cemiyet devredemediyseler de 21. yüzyıla......onların şairinin mısraları, ulu meydanlarda mikrofonlarla haykırılıyor bugün...Ve "21. asrın bestekârı", bir mühendis titizliğiyle besteliyor onun şiirini... 77 yıllık bir vasiyeti yerine getirircesine...Yeni çağın kapısını "sol anahtarı"yla açıyor.***Gerçi herkesin teslim etmesi gerek, onu notalarla buluşturan türküler oldu ilkin...70lerde Zülfü Livanelinin türküleriyle dillere yerleşti Nâzım...Livanelinin, geçenlerde CD olarak yeniden basılan "Nâzım Türküsü"nü ezberleyerek yetişti bir nesil...Ve bu yıl 31 yaşında

Yazının Devamı

21. asrın bestekârı

2 Haziran 2002


<#comment>"Ey 77 yıl sonra / mısralarını / mikrofonlarla haykıracak şair/
Ey 21. asrın mühendis bestekârı"
diye seslenmişti 80 yıl önce Nâzım Hikmet:
"Ben / size / 1923 senesinde yazdım bu şiiri...
Biz proleter şairleri / elimizde badana fırçaları, önümüzde kovalar/
Amele kahvelerine destan / kızıl bayraklara şiar / fabrika duvarlarına ilan yazıyorduk. /

Yazının Devamı