Çok yürüdüm "yle pankartların ardından...O uğurda akıtılmış çok kan g"rdüm; nice yoldaş g"mdüm o cephenin kabrine...Yolun sonu, karşısında cepheleştiğimizden daha ağır bir faşizm oldu.Artık inanmıyorum, aynı toprakta düşman kamplara yerleştirilmiş kıtalara...Toplumda "aykırı" bir eğilim filizlendiğinde "Ezelim" diye süngü takanlara değil, "ç"zelim" diye kafa yoranlara kulak kabartıyorum.Çağdaş demokrasilerin harcındaki tılsımın "dışlayıcılık" değil, "katılımcılık" olduğuna inanıyorum.* * *Fransa'da faşizm paniğinde g"zden kaçan bir ayrıntı var: Jean - Marie Le Pen' in Ulusal Cephe Partisi'nin oyu son seçimden bu yana sadece 250 bin arttı.Yani orada ""nlenemez bir tırmanış" yok.Asıl korkutucu sonuç, seçime katılımın yüzde 56'da kalmasında...Yani "canı yanmayan" kitlelerin siyasetle ilgisini kesmesinde...Canı yananlar kimler?Ş"yle sıralıyor Le Pen:"Siz küçük insanlar! Sıra neferleri... dışlanmışlar... siz madenciler... demir çelik işçileri... sanayicileri... Maatstrich'in Euroglobalizasyonu altında yıkıma uğrayan işçiler... Düş kurmaktan korkmayın!""Hair" müzikalinin s"zlerini anımsatıyor değil mi?Sorun burada işte:Solun dünkü sloganlarının bugün faşizmin seçim
<#comment>#comment>Eskiden anti - faşist cephelere inanırdım.
Çok yürüdüm öyle pankartların ardından...
O uğurda akıtılmış çok kan gördüm; nice yoldaş gömdüm o cephenin kabrine...
Yolun sonu, karşısında cepheleştiğimizden daha ağır bir faşizm oldu.
Artık inanmıyorum, aynı toprakta düşman kamplara yerleştirilmiş kıtalara...
Toplumda "aykırı" bir eğilim filizlendiğinde "Ezelim" diye süngü takanlara değil, "çözelim" diye kafa yoranlara kulak kabartıyorum.
Filistin toz duman.Ve kafalarımız karmakarışık.Bu ortamda kavram kargaşasını giderebilmek, pozisyonumuzu netleştirebilmek ve bir laf edip 20 kere "zür açıklaması yapmak zorunda kalmamak için kışkırtıcı sorularla kavramları deşmeye ihtiyacımız var.Onun için sormak istiyorum size:İzmir'i işgal eden Yunan kuvvetlerine bomba atan Hasan Tahsin'i ter"rist sayabilir misiniz?Yanıtınız "Hayır" ise bugün İsrail işgaline taşla, silahla, bombayla direnen Filistinlilerin eylemini "ter"rizm" diye kınayamazsınız.Bir halkın toprağını işgal etmek en büyük ter"r eylemidir.Ve işgalciye karşı direniş, tarihin her d"neminde insanlığın meşru hakkı kabul edilmiştir. Asla "ter"r" diye kategorize edilemez.Bu bir!* * *Peki vücuduna sardığı bombalarla bir pastaneye dalıp sivil asker, genç yaşlı, çoluk çocuk demeden yüzlerce masum cana kıyan intihar komandolarının eylemi?..Bu da tarihin her d"neminde ve dünyanın her yerinde şiddetle kınanması gereken canice bir "ter"r eylemi" dir.Her kim ki bunu yaldızlı gerekçelere dolayıp "hak" kategorisine sokmaya çalışır, gayrimeşru bir şiddetin s"zcülüğüne soyunmuştur.Düşman ne kadar canavarlaşırsa canavarlaşsın, savaşın bile insani kuralları vardır.Ter"re
<#comment>#comment>Ortalık kan revan.
Filistin toz duman.
Ve kafalarımız karmakarışık.
Bu ortamda kavram kargaşasını giderebilmek, pozisyonumuzu netleştirebilmek ve bir laf edip 20 kere özür açıklaması yapmak zorunda kalmamak için kışkırtıcı sorularla kavramları deşmeye ihtiyacımız var.
Onun için sormak istiyorum size:
İzmir'i işgal eden Yunan kuvvetlerine bomba atan Hasan Tahsin'i terörist sayabilir misiniz?
Gençler bedbin ve ümitsizdi, yalnızlıktan yakınıyorlardı, anlaşılmamaktan, adam yerine konmamaktan...Güneşin gecikeceğinden, belki hiç gelmeyeceğinden, g"rmeye "mürlerinin yetmeyeceğinden korkuyorlardı. Campenella hiç "yle hissetmemişti oysa...İlk kitabını 22'sinde yazmış, büyücülükle suçlanmış, engizisyon zindanlarında sivri kazıklarda sallandırılmıştı.Rahipler nedamet getirmesini istedikçe o, atıldığı k"r çukurdan "Ben, doğacak yeni sabahların çan sesiyim" diye haykırmıştı inatla...Ve o karanlıktan insanlığa, zorbalığın kardeşlikle yer değiştirdiği "Güneş šlkesi" ütopyasını hediye etmişti.* * *İstikbalden umudu kesmiş genç dostlara bir ipucu verdim: "Ben ne zaman kendimi yalnız hissetsem tarihe sığınırım" dedim; "Devasa bir yalnızlar kulübüdür tarih... Nice mucit, nice kaşif, nice bilgin, nice filozof, 'deli' diye, 'şeytan' diye, 'hain' diye karalanmış, kah alaycı kahkahalar, kah "fkeli kırbaçlarla kilitlenmiştir yalnızlığa...Gel g"r ki, sonunda tarihi yazan - ve yazılan - onlar olmuştur.İnsanlık, onların icat ettiği araçlarla, onların keşfettiği diyarlara yolculuk etmiş, onların şiirleriyle aşık olup, onların kitaplarıyla uyanmıştır asırlık uykusundan...Size
<#comment>#comment>Bir salon dolusu liseli gence Campenella'nın "Güneş Ülkesi"nden söz ettim geçen hafta.
Gençler bedbin ve ümitsizdi, yalnızlıktan yakınıyorlardı, anlaşılmamaktan, adam yerine konmamaktan...
Güneşin gecikeceğinden, belki hiç gelmeyeceğinden, görmeye ömürlerinin yetmeyeceğinden korkuyorlardı.
Campenella hiç öyle hissetmemişti oysa...
İlk kitabını 22'sinde yazmış, büyücülükle suçlanmış, engizisyon zindanlarında sivri kazıklarda sallandırılmıştı.
Rahipler nedamet getirmesini istedikçe o, atıldığı kör çukurdan "Ben, doğacak yeni sabahların çan sesiyim" diye haykırmıştı inatla...
"Osman Fethi Okyar "ldü." Tarih meraklıları bu ismi bilir.G"sterişi sevmeyen 85'lik İstanbul beyefendisi, Atatürk'ün yakın arkadaşlarından Ali Fethi Okyar' ın oğluydu.En son ekimde evinde uzun uzun sohbet etmiştik.Babası Sofya elçiliğinde Mustafa Kemal' le birlikte çalışmış, Cumhuriyet'in "nce Meclis reisi, sonra başvekili olmuştu.* * *1924'te Şeyh Sait isyanı patladığında Başbakan Fethi Bey, "Dinin siyasete alet edilmesini yasaklayan kanun" u çıkarmış, ancak ç"züm konusunda diğerlerinden farklı tavır almıştı.İsyanın ardında "gericilik" ya da "b"lücülük" değil, "yoksulluk" olduğuna inanıyordu. "Bir kısım memleket beldelerindeki vatandaşlar, katlanılması güç hayat şartlarından sıyrılarak insan gibi yaşamak mücadelesi veriyor; yol, su, ışık, mektep, posta, doktor, mahkeme istiyor" demişti. Cumhuriyet hudutları içinde artık "Garp" ve "Şark" gibi coğrafi ayrımların yerini, "adalet" ve "eşitlik" fikri almalıydı.Sert askeri tedbirler yerine, uzun vadeli ekonomik ve kültürel politikalar "neriyordu.Ancak isyan Diyarbakır'a dayanmıştı. Fethi Bey çekildi. Çizmelerini giyip başbakanlığı devralan İsmet Paşa, yürütme ve yargıya olağanüstü yetkiler veren "Takrir - i
<#comment>#comment>Çarşamba günü gazetelerde küçük bir ilan vardı:
"Osman Fethi Okyar öldü."Tarih meraklıları bu ismi bilir.
Gösterişi sevmeyen 85'lik İstanbul beyefendisi, Atatürk'ün yakın arkadaşlarından Ali Fethi Okyar'ın oğluydu.
En son ekimde evinde uzun uzun sohbet etmiştik.
Babası Sofya elçiliğinde Mustafa Kemal'le birlikte çalışmış, Cumhuriyet'in önce Meclis reisi, sonra başvekili olmuştu.