"Pearl Harbor" Titanik seyircisinde keşfedilen o susamışlığa y"neldi. Ama sonuç, gişe "nünde büyük bir yıkım oldu.Pahalı bir prodüksiyonla çekilen ve tantanalı bir kampanyayla vizyona sokulan "yılın filmi", hiç iş yapmadığı gibi, alay konusu oldu.Bir Amerikalı eleştirmen "Film 3 saat sürüyor, çünkü hep ağır çekimde ilerliyor" diye yazmıştı. Bir başkası "Hala izlemediyseniz videosunu deneyin. İleri sararak daha kolay izleniyor" dedi.* * * "Titanik", çağımızın telaşlı - yorgun aşıklarının, güvertede koklaşmalı eski moda aşk hikayelerine ne kadar susadığını g"stermişti bize... Titanik' ten çok Top Gun' ı çağrıştıran, aşkla soslandırılmış bir milliyetçilik filmi...Japonlar, film başladıktan 1 saat 20 dakika sonra saldırıyor ve ardından 40 dakikalık bir "Havai fişek g"sterisi" geliyor. Kara bakışlı Japonlar, aydınlık yüzlü Amerikalıları gafil avlıyorlar, neyse ki, "bizim çocuklar" çabuk toparlanıp hiç olmazsa bir - iki Japon uçağı indiriyorlar. "Bizim çocuklar" dediğim başroldeki jet pilotu iki arkadaş... "Esas oğlan", hemşireye aşık oluyor. Sonra harbe gidiyor. Uçağı düşüyor. Esas oğlanın en yakın arkadaşı, esas oğlanın kız arkadaşına kara haberi veriyor. "šzüntüden"
<#comment>#comment>"Titanik", çağımızın telaşlı - yorgun aşıklarının, güvertede koklaşmalı eski moda aşk hikayelerine ne kadar susadığını göstermişti bize...
"Pearl Harbor" Titanik seyircisinde keşfedilen o susamışlığa yöneldi. Ama sonuç, gişe önünde büyük bir yıkım oldu.
Pahalı bir prodüksiyonla çekilen ve tantanalı bir kampanyayla vizyona sokulan "yılın filmi", hiç iş yapmadığı gibi, alay konusu oldu.
Bir Amerikalı eleştirmen "Film 3 saat sürüyor, çünkü hep ağır çekimde ilerliyor" diye yazmıştı. Bir başkası "Hala izlemediyseniz videosunu deneyin. İleri sararak daha kolay izleniyor" dedi.
* * *
Yüksek hakimler aylardır bu hüküm üzerinde çalışıyordu. Nisanda Strasbourg'da mahkeme yetkilileriyle g"rüştüğümüzde kapalı kapılar ardında, RP'den çok daha derin bir konunun tartışıldığını "ğrenmiştik: "Şeriatla demokrasi bağdaşır mı?" Mahkeme sonunda bu soruya "Hayır" yanıtını vermiştir.* * * "Refah gitti, kavga bitti" mi?Keşke o kadar kolay olsaydı.Sorunun k"keni Avrupa'da değildi ki, ç"zümü Avrupa'da bulunsun.Mahkemenin kararı, şeriata siyaset kapılarını kapatıyor.Ya 1994'te o siyasete oy veren 5 milyon 300 bin insan?..Onlar hala bu ülkede yaşıyorlar ve toplumda var olan bir eğilim siyasetten kolay kolay silinmiyor. Zorla silinmek istendiğinde radikalleşerek yeraltına iniyor.Toplumsal eğilimler, ağır gemiler gibi, zor manevra yapıyor ve y"n değiştirmeleri zaman alıyor.* * * Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AiHM) tarihi bir karar aldı. Bir yanda Avrupa'nın 300 yıllık deneyimi var; "te yanda Türkiye'nin 75 yıllık laiklik çabası...Bu fark yüzünden bugün "Demokraside şeriat olur mu" sorusunun yanıtını Avrupa'da arıyoruz.Türkiye henüz dinin ve devletin kendi sınırlarını çizemediği bir belirsizlik içinde yaşıyor. Bir yanda din, devlete ve "kamusal alana" hükmetme çabasına
<#comment>#comment>Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AiHM) tarihi bir karar aldı.
Yüksek hakimler aylardır bu hüküm üzerinde çalışıyordu. Nisanda Strasbourg'da mahkeme yetkilileriyle görüştüğümüzde kapalı kapılar ardında, RP'den çok daha derin bir konunun tartışıldığını öğrenmiştik:
"Şeriatla demokrasi bağdaşır mı?"Mahkeme sonunda bu soruya "Hayır" yanıtını vermiştir.
* * *
Hani Türk filmlerinde olur ya, ben de ilk duruşmada mahkeme heyetine yalvaran g"zlerle bakacağım ve; "- Hakim bey, ne olur acıyın. Malum kriz var, işler sıkıntıda" diyeceğim. "- Yasalar ortada, suçlusun" diye kızacak Reis... "- İyi ya..." diyeceğim. "...o halde bir an "nce kesin cezamı..." Sonra şaşkın bakışlar arasında "mahkumiyet talebi" min nedenini anlatacağım: "- Ahmet Altan'a da bir yazısından 1.5 yıl hapis verdiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AiHM) gitti. Türkiye hükümeti mahkum olacağını anlayınca Ahmet'e 30 bin frank verip uzlaşma "neriyor. Şu krizde yapın bir iyilik... Ben suçluyum Hakim Bey!.." * * * Yazdığım birkaç yazıdan DGM'de yargılanıyorum. Türkiye, 1987'de yurttaşlarına AiHM'ye başvuru hakkı tanıdı. B"ylece Batı'nın hukuki normlarına aykırı mahkumiyetlerden tazminat isteme hakkımız doğdu. Mahkeme, aykırılığı tazminatla cezalandırırken AB vizesi veren Avrupa Konseyi de yasalardaki bu aykırılığın bir an "nce düzeltilmesi için hükümete baskı yapıyordu.Ancak Türkiye ne AB'ye üyelikten vazgeçti, ne de çağdışı yasalarından... O yüzden son 15 yılda 4 bini aşkın davaya muhatap olup peş peşe milyon dolarlık mahkumiyetler almaya başladı.Şu komikliğe
<#comment>#comment>Yazdığım birkaç yazıdan DGM'de yargılanıyorum.
Hani Türk filmlerinde olur ya, ben de ilk duruşmada mahkeme heyetine yalvaran gözlerle bakacağım ve;
"- Hakim bey, ne olur acıyın. Malum kriz var, işler sıkıntıda" diyeceğim.
"- Yasalar ortada, suçlusun" diye kızacak Reis...
"- İyi ya..." diyeceğim. "...o halde bir an önce kesin cezamı..."Sonra şaşkın bakışlar arasında "mahkumiyet talebi"min nedenini anlatacağım:
"- Ahmet Altan'a da bir yazısından 1.5 yıl hapis verdiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AiHM) gitti. Türkiye hükümeti mahkum olacağını anlayınca Ahmet'e 30 bin frank verip uzlaşma öneriyor. Şu krizde yapın bir iyilik... Ben suçluyum Hakim Bey!.."
Bir tren k"prüsünde Jeff, k"rlüğün eşiğindeki Çek mülteci Selma Jezkova' ya sorar: "- G"rmüyorsun değil mi?" Kısık g"zlerle sımsıcak gülümser Selma ve şarkısını s"yler: "- G"recek ne var? En iyi dostunca "ldürülen adamı g"rdüm. Yaşanmadan biten yaşamları... G"rülecek bir şey kalmadı. Bu kadarını g"rdüm... fazlası açg"zlülük olurdu". * * * Son zamanlarda g"rdüğüm en iyi filmin, "Karanlıkta Dans" ın bir türlü g"zümün "nünden gitmeyen muhteşem sahnesi: "Beynindeki kanserli tüm"r tüm vücudunu sardı. 5 aylık "mrü kaldı" diyordu gazeteler...İtalya'daki evine çekilmiş ve bir dostuna "Bu kez savaşı kaybettim" demişti; "...artık "lüme hazırım".* * *John Lennon - Paul McCartney buluşmasından sonra katılmıştı gruba George Harrisson... 1950'lerin sonlarında Liverpool'da işe koyulmuşlardı. En büyükleri 23 yaşındaydı. K"tü gece klüplerinde rock çalıyorlardı. Lennon' a g"re en iyi çalışmalarıydı onlar...Savaş bittiğinde doğup 1960'larda gençliğini yaşayan kuşak, "fkesinin müziğini Beatles' ta bulmuştu. Ama müzik endüstrisi, bu "fkeyi kontrol altına almakta gecikmedi. Bir gün Brian Epstein girdi hayatlarına; hepsine tek tip elbiseler dikti. Spotlar altında ehlileştirip Elvis'
<#comment>#comment>Son zamanlarda gördüğüm en iyi filmin, "Karanlıkta Dans"ın bir türlü gözümün önünden gitmeyen muhteşem sahnesi:
Bir tren köprüsünde Jeff, körlüğün eşiğindeki Çek mülteci Selma Jezkova'ya sorar:
"- Görmüyorsun değil mi?"
Kısık gözlerle sımsıcak gülümser Selma ve şarkısını söyler:
"- Görecek ne var? En iyi dostunca öldürülen adamı gördüm. Yaşanmadan biten yaşamları... Görülecek bir şey kalmadı. Bu kadarını gördüm... fazlası açgözlülük olurdu".