<#comment>#comment>Amerika'nın eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris'in Türkiye gezisinde "Derviş yoksa para da yok" anlamına gelen bir mesaj verdiğini yazıyordu önceki gün Serpil Yılmaz...Parris yalanlasa da bu Türkiye açısından utanç verici bir tablo... Üstelik Kemal Derviş'i de Amerikan yardımının paratoneri konumunda bir misyoner durumuna sokan talihsiz bir görüntü... Durum bana, bir süre önce Osmanlı'nın kuruluş sürecini araştırırken rastladığım ilginç bir makaleyi anımsattı.
* * *
Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan'ın, 1942 yılında Vakıflar Dergisi'nde yayımlanan makalesi (Cilt II, ss. 279 - 386) "İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri" başlığını taşıyor.
Barkan bu başlık altında Selçuk - Bizans sınırlarında yaşayan küçük bir uç beyliğinin nasıl olup da kısa zamanda tarihin seyrini asırlarca değiştirecek bir imparatorluk haline geldiğini araştırıyor.
Durumu tanımlamak için daha iyi "rnek seçemezdi.Tıpkı Türkiye gibi kabinenin de 2 ayağı var:Güreşçiler ve tenisçiler... "Gelenekçiler ve yenilikçiler" diye de tercüme edilebilir.İşin "zü şu:Popülist siyasetin dar koridorlarında alışılagelmiş ayakoyunlarıyla politika yapmaya alışmış olanlar yeni çağın, ekonomiyle, dünyayla, sivil toplumla el ele yürüyen interaktif siyaset anlayışı karşısında bocalıyorlar.Atadan kalma yağlarla sıvazlanıp, manda derisi kispetler içinde "Ya Allah" çayırlara koşarak rakibini el enseyle kündeye getirmeye çabalayan pehlivanların devri kapanıyor.Yeni hayat, taşranın yeşil çayırlarından kentin suni kortlarına çekiyor siyasileri... Burada zemin sert, kurallar farklı, terminoloji yabancı... Yakın temas yok, taraflar mesafeli... Kas gücünden çok zeka, kondisyon ve teknik üstünlük "nemli. Arkaya dolaşıp iki puan almak ya da rakibi ketenpere sarmasına takıp üzerinde soluklanmak mümkün değil artık. Her dakika tetikte olmak, raketi gelen topun şiddetine g"re ayarlayıp, her seferinde ona g"re karşılık vermek gerekiyor.Günümüz siyasetinin minderden, korta taşındığını farketmeyen pehlivanlar, başta "yeşil şortlu" rakiplerine çelme takıp maç kazanmaya
<#comment>#comment>Enis Öksüz, istifasına iki saat kala konuştuğu Sabah'tan Nuriye Akman'a "Güreş yapsak Derviş'i yenerim, o da beni teniste yener" demiş.
Durumu tanımlamak için daha iyi örnek seçemezdi.
Tıpkı Türkiye gibi kabinenin de 2 ayağı var:
Güreşçiler ve tenisçiler...
"Gelenekçiler ve yenilikçiler" diye de tercüme edilebilir.
İşin özü şu:
Misyonerler kefşedene dek adanın kız ve erkekleri bir arada "zgür bir yaşam sürdürmektedirler. Gençlere cinsel baskı yapılmaz, yakınlaşma doğal seyrinde yürür. Bu süreçte adada tecavüz gibi cinsel suçlara rastlanmaz.Ne zaman ki "beyaz adam" adaya gelip yerli kızlarla erkekleri ayrı yerlerde yaşamaya zorlar, ondan sonra adada cinsel saldırganlık vakaları başlar, ırza geçmeler sıklaşır; eşcinsellik başg"sterir. "Uygarlık" la gelen cinsel baskı, yaşamı doğal seyrinden, insanlığı insanlığından uzaklaştırmıştır.* * *Sağlık Bakanlığı'nın meslek lisesi "ğrencilerine bekaret zorunluluğu koyması, "beyaz adam" ın adamızdaki zulmünü sürdürdüğünü hatırlattı bana...Zaten aileden baskıcı bir cinsel terbiyeyle liseye g"nderilen gençler, "cinsel ilişkiye girmiş oldukları" anlaşılırsa okuldan atılacaklar. İtiraz hakları olmayacağı gibi devletin başka okullarına da giremeyecek; lanetlenecekler.Peki nasıl anlaşılacak cinsel ilişkiye girdikleri?..Yeni y"netmeliğe g"re "yapılacak araştırmalar sonucunda". Yani "bekaret testiyle"... * * * Sosyal antropolog Bronislaw Malinowski, Yeni Gine'deki Trobriand adalarında yerlilerin yaşamını incelerken ilginç bir bulguya ulaşır: Medeniyet saati orta
<#comment>#comment>Sosyal antropolog Bronislaw Malinowski, Yeni Gine'deki Trobriand adalarında yerlilerin yaşamını incelerken ilginç bir bulguya ulaşır:
Misyonerler kefşedene dek adanın kız ve erkekleri bir arada özgür bir yaşam sürdürmektedirler. Gençlere cinsel baskı yapılmaz, yakınlaşma doğal seyrinde yürür. Bu süreçte adada tecavüz gibi cinsel suçlara rastlanmaz.
Ne zaman ki "beyaz adam" adaya gelip yerli kızlarla erkekleri ayrı yerlerde yaşamaya zorlar, ondan sonra adada cinsel saldırganlık vakaları başlar, ırza geçmeler sıklaşır; eşcinsellik başgösterir.
"Uygarlık"la gelen cinsel baskı, yaşamı doğal seyrinden, insanlığı insanlığından uzaklaştırmıştır.
* * *
"Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; "G"zünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, s"ylemeden anlamalı...Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi k"klenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik g"vdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.Kucaklamalı seni güvenli kolları,...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp g"sterebilmelisin; g"lgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...Onca dalkavuk arasında bir tek o, s"zünü eğip bükmeden s"ylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.™vmeli alem içinde, baş başayken s"vmeli ve sen "yle güvenmelisin ki ona, "vdüğünde de s"vdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin.Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş...G"zbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.Ve sen ağladığında, onun g"zünden gelmeli
<#comment>#comment>Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
"Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
"Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları,
...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
Mücevher ustası, bir elması yuvasına mıhlarken, ışısın diye yuvanın zeminine gümüş rengi "foya" (aslı folye olsa gerek) koyar. Zamanla alttaki foya bozulunca elmas o g"z alıcı parıltısını kaybeder ve s"ner. "Foyası meydana çıkmış" tır artık...Son depremde Topkapı Sarayı Hazine Dairesi'nin foyası da "yle çıktı meydana... Fatih Sultan Mehmet tarafından 550 yıl "nce k"şk olarak yaptırılan ve Yavuz Sultan Selim' in mührü, Kanuni' nin kılıcı, Kaşıkçı Elması gibi birbirinden değerli nadide saray eşyalarına ev sahipliği yapan bu binanın ahşap kubbeleri sonradan beton kaplanmış, bu yüzden depremde riskli hale gelmişti. Ciddi bir sarsıntıda çatı ç"kebilir ve narin vitrinler içinde sergilenen eşsiz hazine tamamen yok olabilirdi.Ayrıca bütün iyi niyetli çabalara rağmen 60 yıldır ciddi bir restorasyon g"rmeyen bu saray - müze ışıltısını kaybetmişti.* * *Mücevher sekt"ründe kısa zamanda parlayan Gilan' ın Y"netim Kurulu Başkanı Muharrem Geylani bir gün Hazine'yi gezerken bir tahtı inceleyen iki turistin konuşmasına tanık oldu. Turistlerden biri diğerine, gülümseyerek "Bak o zaman da bu mendiller kullanılıyormuş" diyordu. "- Dikkatli bakınca tahtın hemen yanı başına sıkıştırılmış