Trabzonspor bu sezon ilk kez dört maçı peşi sıra kazandı. İlk defa bir maçta beş gol attı. Sivasspor yenilgisinden sonra “bu iş bitti” diye düşünülürken, ligin son haftasına Şampiyonlar Ligi umutları artarak girdi.
Ve bunların tümü emaneti Ersun Yanal’dan teslim alan Ahmet Özen’in takımın başında geçtiği bir aylık süreçte gerçekleşti.
İtiraf edelim, “abartmayalım, bekleyip görelim, acaba şans mı?” diye diye Ahmet Özen’e kuşkulu gözlerle baktık.
Şimdi Trabzonspor’un genç teknik direktörüne hakkını teslim etme zamanı.
Dün geceki Eskişehirspor galibiyeti, Özen’in rüştünün ispatıdır. Oyuncu tercihleri, rakibe ve elindeki malzemeye göre her maça değişik taktik ve öngörüleri yarıştan koptu denen Trabzonspor’u adeta uçurdu.
Geldiği günden itibaren tek forvetli oyun düzenini terk eden ve Umut-Gökhan ikilisini birlikte oynatan Ahmet hoca, Gökhan’ın cezalı duruma düşmesinden sonra ne yapacak diye merak ediyorduk ki, yanıtı
Bir haftada iki önemli final maçı izledik. İlki İzmir’de Fortis Türkiye Kupası’nın son doksan dakikası.
Diğeri Çarşamba günü Saracoğlu Stadı’nda UEFA kupasının galası.
Ders çıkarılacak, sorgulanacak, ibret alınacak iki final.
O tabloyu bir defa daha anımsamanızı istiyorum.
İzmir’de kupa töreni yapılıyor.
Tam da “kazanamıyorsan, kaybetme” denecek bir maçtı Trabzonspor açısından.
Beşiktaş ve Sivasspor’un galibiyetle kapattığı haftada, bordo-mavili ekibin alacağı tek puan Şampiyonlar Ligi şansını yok denecek kadar azaltsa da, UEFA garanti olacaktı. Umutların tükendiği, artık maç bitti denen o uzatma dakikalarına dek tabii.
Trabzonspor’un 90 artı 2. dakikada kaleye yaklaşık 25 metreden kazandığı serbest atış sırasında yaşananların neleri değiştirebileceğini kim bilebilirdi ki? Gökhan geçti topun başına vurdu. Barajdaki Bekir elle müdahale edince hem ikinci sarıdan ihraç oldu, hem de atış noktası en az 5 metre yaklaştı kaleye.
Gökhan’ın karşısına yine kalabalık bir duvar örüldü. Hem de öyle böyle değil. Tüm Bursasporlu oyuncular oradaydı.
Bu sezon kaçırdıklarıyla eleştirilen, attıklarıyla alkışlanan Gökhan topu öpüp yere bıraktı. Ve top iğne deliğinden geçip o ana kadar yaptığı kurtarışlarla maçın en başarılı ismi olan kaleci İvankov’un şaşkın bakışları arasında ağları buldu.
Müthiş bir uğultu kapladı Avni
Top Sivasspor kalecisi Petkoviç’in eline ilk değdiğinde dakika 15’i gösteriyordu.
O da Hacettepe’nin geliştirdiği bir pozisyonun sonucu değil, Bilica’nın yeniden oyunu başlatması için topu Petkoviç’e bırakma tercihindendi.
Başkent ekibinin rakip kaleye attığı ve çerçeveyi bulmayan ilk şutu ise 30’uncu dakikanın hemen başıydı.
Sivasspor mu? Sanmayın ki bu tablo kırmızı-beyazlıların baskılı oyunundan kaynaklanıyordu. İlk 7 dakikada Musa, Mehmet Yıldız ve Tum’un üç gol denemesinden sonra maç öyle bir şekle büründü ki;
“Hadi Hacettepe’nin hocası bile artık baklavasına oynuyoruz derken, bu Sivasspor’un hali ne?” dedirtecek cinsten bir acayiplikti.
Şampiyonluk kovalayan takım bu kadar gergin, baskı altında olabilir miydi?
Orta alandan şişirilen toplar, işlemeyen kanatlar ve yüzünü kaleye dönemeyen forvet. Tam bir kaos.
Dünyanın hangi ülkesinde hakeme hakaret etmek için “İb...”diye bağırılır? Galiba Avrupa kıtasında Türkiye ve benzer karakterdeki Yunanistan’da! Diğerlerinde “İb..” olmak ayıp değil ki küfür salıysın...
Peki neden? “İb..” demek hakarettir. Aşağılamaktır. En hafifinden küçümsemektir karşısındakini.
Gündemde, eşcinsel olduğu için “hakemlik yapamaz” denen mağdur bir insan var.
Oysa etrafımızda her meslekten (!) o kadar çok eşcinsel yaşıyor ki!
Ancak kimse eşcinsel olduğu için mesleğinden atılmıyor, sorgulanmıyor. Kimse onların tercihini merak etmiyor.
Konu bir futbol hakemi olunca yer yerinden oynuyor!
İşe bakın!
mehmet Yıldız, Kamanan ve Tum... Eğer maça Büyükşehir Belediyespor gibi ani atağa yatkın bir takım karşısına üç hücumcu ile çıkıyorsanız, büyük risk alıyorsunuz demek.
Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun dün bir kez daha aynı hataya düştü. Orta alanda inanılmaz boşluklar oluştu. Murat Erdoğan ve İbrahim çaresiz kaldı. Rakip kaleden boş dönen her top hiçbir dirençle karşılaşmadan Serhat, Efe, Zeki gibi çabuk oyuncularla buluştu. İşbirlikçileri ise Gökhan Kaba oldu. Öyle pozisyonlar buldu ki, fırsatçı oyuncunun geri çevirmesi imkansızdı.
9. dakikada ne oluyoruz derken, 17. dakikada buz gibi bir hava esti, Sivas 4 Eylül Stadı’nda. İki şok gol!
Seyirci şaşkın, futbolcular şaşkın, Bülent Uygun hepten şaşkındı!
Açık söyleyeyim Belediyespor da!
Sivasspor’un ilk yarıda yakaladığı tek ciddi pozisyonun 41. dakikada Bilica’nın frikiğinden geldiğini söylersek, neler yaptığını değil, neler yapamadığını daha iyi anlatmış oluruz. Brezilyalının füzesinde top önce çataldan
Beş değil, elli beş sene süre verseniz ne olur? Yumurta kapıya gelinceye kadar yatanlar, şimdi Bakanların, Genel Müdürlerin kapısını aşındırıyorlar.
“Aman efendim, şu özel güvenlik işini halledelim, polis statlardan çıkmasın, asayiş bozulmasın” diye yalvar yakar oluyorlar.
Hani deveye sormuşlar “neden boynun eğri?” o da soruyla yanıt vermiş “nerem doğru ki?”
Bizim Sporda Şiddeti Önleme yasası da tıpkı öyle.
Sivasspor için Mehmet Yıldız’ın 21. dakikada gelen golüyle her şey bitmişti sanki. Maç kazanılmış, şampiyonluk yolunda önemli bir engel daha aşılmıştı. Gaziantepspor açısından da görüntü farklı değildi. Gol atacak mecali olmadığı gibi, ikincisini yese, hani deyim yerindeyse kılı kıpırdamayacaktı ev sahibinin.
Nitekim ikinci yarının hemen başında Mehmet Yıldız’ın kaçırdığı pozisyon maçı o dakikada bitirebilirdi. Ancak Sivasspor için bitişin başlangıcını yine bir Sivassporlu oyuncunun hazırlayacağı kimin aklına gelirdi ki? Zaten Beto’nun dışında eşitliği sağlayacak etkili silahı da yoktu Gaziantepspor’un. Bu görevi üstlenmek talihsiz bir şekilde Abdurrahman’a düştü. Sivassporlu savunmacının uzaklaştırmak istediği top, ters bir vuruşla kendi ağlarına gidince, şampiyonluk adayı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldı. Bu tip skorlarla baş edemediği ortaya çıktı. Tekrar öne geçeyim derken takım oyununun gereklerini unuttu. Oysa önce mevcut durumu korumak, yani kontrolü elden bırakmamak, sonra çok adamla gol aramak,