Kolay maç olmayacağı kesindi. Lige kötü başlamak herkese stres yükler. Performansları etkiler, beklentileri karşılamaktan uzaklaştırır.
Yeni bir takım oluşturmaya çalışıyorsunuz ve yarışmacı apoletiniz varsa, camia sabırsız, hoş görüsüz olabilir. Aslında her ekip böyle bir yapılanma içinde. Önemli olan süreci en az hasarla atlatmak.
Lakin hemen altını çizeyim, son 25 dakikayı on kişi oynayan bir rakip karşısında çözüm üretmek, saha içinde hamle yapmak teknik adamın becerisidir, görevidir.
Eddie Newton’ı iki maçla eleştirmek haksızlıktır. Beklenmedik sakatlıklar ve takımın iskeletini oluşturan futbolcuların gidişi sonrası yeni isimlerin uyumu kolay değil. Planlar daha ilk günden bozulmuş.
Ama gördüğümü söylemeliyim. Dünkü maç Newton’ın da kariyerinin tartışmaya açılabileceği bir sınavdı. İngiliz teknik adamın üçlü savunma ve beşli orta saha anlayışı, Trabzonspor’un alışık olmadığı bir sistem. Nitekim bu denemenin mevcut kadro yapısı ile verim sağlaması zor.
Denizlispor daha ilk yarıda
Sırf eleştirmiş olmak için yapılan yorumlar, bazen insaf sınırlarını zorluyor.
Örneğin Alexander Sörloth’un Alman ekibi Leipzig’e transferi.
Kimilerine göre “sudan ucuza” gitti. Trabzonspor Başkanı ile yönetimi yanlış strateji izledi ve Norveçli golcü değerinin altında bir fiyata Almanya’nın yolunu tuttu.
Hesap kitap işi başkan Ahmet Ağaoğlu ve arkadaşlarını ilgilendirir. Gerçekten bir kayıp söz konusu ise kulübün mali genel kurulunda hesabını verirler.
İkinci bakış açısı şu; Sörloth, Trabzon’da kalmak istemedi ve tercihini yaptı. Zorla takımda tutamazdınız. Şimdi Avrupa’nın en önemli liglerinden birinde oynayacak. Üstelik Türkiye’de kazandığından çok fazlasına. Siz olsa idiniz ne yapardınız?
Kontratın detaylarını yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Trabzonspor’un eli hiç de sanıldığı gibi güçlü değilmiş. Plan, iki yıl sonunda Norveçli golcüyü 20 milyon euroya satmaktı. Tabii eski kulübüne ödenecek 6 milyon euroyu da unutmayalım.
Leipzig belli ki dersini iyi çalışmış.
Gönül isterdi ki, sezonun ilk haftasında oynanan bu dev maça her iki takım da eksiklerini tamamlamış, sorunlarından arınmış bir şekilde çıksın ve o çok özlediğimiz futbola gözlerimizin pası silinerek geri dönelim.
Trabzonspor adına sıkıntılı bir başlangıç gibi düşünüyordum, nitekim öyle de oldu. Hazırlık dönemindeki sakatlıklara, geçen sezonun gol kralı Sörloth’un yarattığı kriz eklenince, Eddie Newton’un da tercih anlamında işi zorlaştı. Yedek kulübesi bile amatör takım gibiydi.
İstatistiklerde önde olmak her zaman skora yansımıyor. Trabzonspor’un ilk yarıda topa ezici biçimde sahip olması ve daha fazla pas yapması gibi.
Bu bölümde rakip kalelere isabetli tek şut atıldı. Onda da savunmacı Hüseyin’in müdahalesi olmasa, Uğurcan’ın çıkaracağı bir top idi. Boyd’un da hakkını verelim, doğru açıyı buldu, vurdu. O temas, gole harika dememize engel değildi.
Şu tespiti yapmakta yarar var. Novak, Sosa ve Sörloth gibi üç kilit oyuncudan yoksun Trabzonspor’un geçen sezonki ritmini
Sezon başladı. Hayırlı olsun. Kavgasız, gürültüsüz bitsin.
Serdar Tatlı başkanlığındaki Merkez Hakem Kurulu da herkesi şaşırtan bir başlangıç yaptı, gelenekleri yıktı. Bazılarını da ters köşeye attı.
Göreve yeni gelmiş bir MHK’den ne bekler insanlar?
İlk hafta maçlarına, - kulakları çınlasın Aziz Yıldırım’ın söylemi ile - “kaşarlanmış” hakemler ile başlar! Kendilerini düşünerek işi garantiye almak ister.
Tatlı ve kurmayları tersini yaptı. Daha yolun başında risk aldı ve genç isimleri önemli maçlara atadı.
Soruyorum; kaç kişi tanır Yasin Kol’u veya Burak Şeker’i?..
Ya da Trabzonspor- Beşiktaş maçı gibi çok önemli bir müsabakayı Ali Şansalan’ın yöneteceği kimin aklına gelirdi? Bir FİFA kokartı gerekirdi değil mi?
Pandemi nedeniyle üç ay rötarlı yapılan Futbol Federasyonu olağan mali genel kurulunun en önemli konusu, TFF yargı kurullarının bağımsızlığına dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yaptığı uyarı idi.
21. maddelik genel kurul gündeminin 19. sırasına alınarak adeta araya sıkıştırılan “Ana statü” değişikliği Covid-19 engeline takıldı!
Neden?
Çünkü bu değişiklik için salonda yeterli çoğunluk yoktu. Zaten genel kurul rica minnet toplanmış, prosedür yerine gelsin diye hâzirun cetveline imza atanlar, açılış konuşmalarını dinledikten sonra kendileri için hazırlanan hediyeleri alıp gitmişti!
Nedir bu yargı kurallarının bağımsızlığı?
AİHM Türkiye’den yapılan iki başvuruyu değerlendirip; Uyuşmazlık Çözüm Kurulu, Tahkim ile Disiplin Kurullarının atamayla göreve gelmesinin tarafsızlık ilkesine ters olduğunu hükmetmiş, verdiği kararları sorgulamış ve gerekli düzenlemelerin yapılmasını istemişti. “Atamayın, seçin” demeye getirmişti.
Atanmış ile seçilmiş arasındaki farkın hangi krizlere yol açtığını ve demokrasi adına
Türk futbolunda hiç sevmediğim bir gelenek vardır.
Önemli görev değişikliklerinde, giden ile gelen arasında husumet varmış gibi davranılır.
Eskiye ait ne varsa yanlış gözüyle bakılır, izleri silinmeye çalışılır.
Her yiğidin bir yoğurt yeme şekli olur ama, Amerika’yı yeniden keşfetmiyorsunuz. Esas olan hizmette devamlılıktır.
Zekeriya Alp’in istifasından sonra, Serdar Tatlı, Merkez Hakem Kurulu başkanlığına atandı.
Zaman kısa, gündem yoğun. Seminer yapılacak, atletik testler ve Video Asistan Hakemliği ile ilgili çalışmalar tamamlanacak.
Bunlar buzdağının görünen tarafındaki işler. Ya suyun altında neler var?
Futbol Federasyonu’na karne verecekseniz, iki şeyi esas alırsınız. Gerisi hikaye.
Bir; A Milli Takımın başarısı.
İki; Merkez Hakem Kurulu ve hakemlerin performansı...
Bugüne bakarsak. Milli takım cephesinde işler fena gitmiyor. Şenol Güneş ve öğrencileri ülkemizi Avrupa şampiyonasında temsil edecekler. Üstelik harika bir jenerasyon yakaladık.
Diğeri futbolumuzun kanayan yarası. O koltuğa kim gelirse gelsin, Musa’ya da yaranamaz, İsa’ya da. Ağzıyla kuş tutsa kimseyi memnun edemez.
35 yılı geçen meslek yaşamımda en az 20 MHK başkanı gördüm. Ortalama ömürleri 1.5 yıl. Dünyanın başka bir ülkesinde böyle bir rekor yok.
Önceki gün de Zekeriya Alp, rica minnet geldiği görevinden istifa etti.
Trabzonspor transferde gösterişsiz, ancak doğru politikalar izlemeye devam ediyor.
Adı-sanı duyulmamış gençleri kadrosuna katıyor.
Fluminense’den Xavier, Rosenborg’tan Trondsen ve Valladolid’den Stiven Plaza Castillo, futbolcu izleme ekibinin önerileri ile alındı. Tıpkı Sörloth, Nwakaeme ve Ekuban gibi.
Üstelik çok düşük maliyetlerle. Trabzonspor’un son iki yıldır geliştirdiği stratejinin adı belli; “al-geliştir-sat.”
Taraftar sakın burun kıvırmasın. Kulüp, bu imkanlarla en mantıklısını yapmaya çalışıyor.
Ulaştığım diğer bilgi ise şu; Karadeniz ekibinde üç oyuncuya ciddi teklifler olduğu. Gol kralı Sörloth, milli kaleci Uğurcan ve Abdülkadir Ömür.
Başkan Ahmet Ağaoğlu’nun geleceğe yönelik planlaması belli. Her sezon değerini bulan bir futbolcuyu satarak, Bankalar Birliği ile yaptığı anlaşmayı 4 yıl sonra sıfırlamak.