Yücel, iyi eğitim almış, kendini yetiştirmiş bir genç... Soyadını vermiyorum. Ama biliniz ki; Türkiye’nin her yerinde, her pozisyonda çalışabilecek, kendini yetiştirme gayretini hayat boyu sürdürecek bir arkadaşımız.
Tıpkı sizin çevrenizdeki gençler gibi...
Pırıl pırıl...
Yabancı dili olan, kitap okuyan, dünya meseleleriyle ilgilenen, çözümler konusunda kafa yoran, gelecek planları olan...
Hayal kuran, hayallerin peşinde koşan... Ve en önemlisi bunları yapabilecek gücü olan bir genç...
Sadece Yücel mi?
Hemen her gün onlarca telefon, elektronik posta geliyor. Yazı yazan bir kişi olarak belki beni yakın buluyorlar, belki de daha fazla kişiye ulaşabileceğimi umut ederek bana özgeçmişlerini, düşüncelerini anlatıyorlar.
ARKA arkaya sporla ilgili yazılar yazdım. Çünkü sporun ülkelerin, kentlerin tanıtımında itici bir güç olduğuna inanıyorum.
Sportif başarılardan da sadece kulüp başkanlarının sorumlu olmadığını düşünüyorum.
Belediye başkanları, oda başkanları, sivil toplum örgütlerinin başkanları ve elbette o kentte yaşayan herkesin ortak bir sorumluluğu olduğunu söylüyorum.
İzmir’in spordaki başarısızlığı bir gündem maddesidir.
Bunda yerel yöneticiler kadar hükümetin de üzerine düşeni yapması gerekenler var.
Sporda ve özellikle de futbolda büyük bütçelerden bahsediyorsak; o zaman gelir yaratıcı projelerin de planlanması gerekiyor.
Daha önceki yazılarımızda bir önerimiz oldu.
MİLLİYET EGE, yeni bir yazar daha kazandı. Ahmet Talimciler artık her perşembe günü spor yazılarıyla sizlerin karşınızda...
Talimciler, bir sosyolog... Ama çalışmalarının büyük kısmı spor üzerine...
Ege Üniversitesi’nin bu değerli öğretim görevlisinin tez konusu da “Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi” idi.
Talimciler bu çalışmayı kitaplaştırdı ve 2000 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler Ödülü’nü kazandı.
Doktora çalışması da “Türkiye’de Futbol ve İdeoloji İlişkisi” başlığını taşıyordu.
Ahmet Talimciler, yıllardır araştırıyor, bunları kitap haline getiriyor.
İstedik ki, haftada bir gün de olsa bu düşüncelerini Milliyet okurlarıyla da paylaşsın.
2009’a girdik, ocak ayının ilk haftasını bitiriyoruz ama hala adaylar netleşmiş değil.
Genel başkanlar, son dakika, isimleri telaffuz edecek ve adaylar kamuoyunun karşısına çıkacak. Yıllardır seçimleri izliyoruz.
Her dönemde adaylar çıkar bazı projelerden bahseder, vaatlerde bulunur; kazanan kazanır, kaybeden köşesine çekilir...
Ama kimse o projelerin peşinden gitmez.
Kaldı ki, projelerin kent için uygunluğu, yapılabilirliği de araştırılmaz.
Türkiye’de büyükşehir belediye başkanlarının çok nitelikli, vizyon sahibi ve kentlerin dönüşümünü sağlayabilecek kadar güçlü liderlerden seçilmesi gerekiyor. Yani o şehirle kurduğu hayali hayata geçirebilecek kadar kararlı, iddialı liderler...
Bizde hayal kurmak pek hoş karşılanmaz ama geleceği kazanmak önce bir kurguyla başlıyor.
YÜKSEK Seçim Kurulu kamuoyunda tartışılan seçmen listeleriyle ilgili herkesi rahatlatan açıklamaları ne yazık ki yapamadı.
Konuştuğum herkes bu konudan rahatsız...
Siyasetçisi de, sokaktaki vatandaş da 2009 Mart’ındaki seçimlere gölge düşmesinden korkuyor.
Bence çok haklılar...
Haber servisimize düşen çok haber var.
Bizler bu haberleri yapmaktan sıkıldık, sizler de belki okumaktan...
Ama öyle olaylar ve örnekler karşımıza çıkıyor ki...
SEÇİMLER yaklaşıyor. 29 Mart’ta sadece belediye başkanları seçmeyeceğiz; kentlere vizyon katacak, 5 değil en az 20 yıllık programlar ortaya çıkaracak liderler seçeceğiz. Ben bu sefer aday adaylarından günü kurtaran değil, geleceği kazanan projeler bekliyorum.
Yol, su, çöp gibi zaten olması, yapılması gereken hizmetlerin dışında, farklılık yaratacak yatırımlar duymak istiyorum.
Yanılıyor muyum? İzmir’i örnek alalım...
Yıllık bütçesi 5 milyar TL’yi aşmış bir kentin hedefinin daha büyük olması gerekmez mi?
Denizli’nin de, Aydın’ın da, Muğla’nın da, Çanakkale’nin de böyle büyük hayaller kurması gerekir.
Günümüz dünyasında bu kaçınılmaz gözüküyor.
Belediyecilik giderek daha önemli bir kurum haline geliyor ve yerinden yönetim gelecek günlerin en önemli aktörlerinden biri oluyor.
GEÇEN hafta iki meslektaşım İzmir’le ilgili çok güzel yazılar yazdı. Biri Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’in Fanatik Gazetesi’nde, diğeri Star Gazetesi yazarı Murat Birsel’in köşesinde yazdığı yazılar...
Her iki yazar da İzmir’de yetişip İstanbul’a gidenlerden...
Belki de mecbur kalanlardan...
Bu pazar köşemi onların yazılarından alıntılara bırakıyorum.
Her ikisinde de İzmir’e ve İzmirlilere dönük önemli mesajlar var.
2008 kolay kolay unutulmayacak bir yıl oldu. Özellikle yılın ikinci yarısından itibaren ABD’de başlayan ekonomik kriz bütün dünyaya yayıldı; şirketler iflas etti hatta bazı devletlerin ekonomileri iflas noktasına geldi.
Kabul edelim ki; yeni bir döneme giriyoruz.
Dünün kuralları gelecekte geçerli olmayabilir.
Bugün yaptıklarımız yarın için yeterli görülmeyebilir.
Değişen koşullara göre farklı uygulamaları hayata geçirmeliyiz.
Bu Türkiye için de geçerli, diğer ülkeler için de...
Geçmişe dönüp bir bakın.