Çiller uzun süredir ciddi bir parti lideri gibi hareket etmiyor.
Elinde bir televizyon kanalı ile bir gazete var.
Çiller'in bu iki medya kuruluşu, habercilik değil, "hakaretçilik" yapıyor.
Medya tarihine geçecek bir anormal durum. Türk basın tarihinde ilk kez rastlanan bir çarpıklık...
Böyle bir yasa dışılığa, etik dışılığa, mesleğin evrensel kurallarını dejenere etme teşebbüsüne Tansu Çiller nasıl önayak olur?
Ama oluyor.
Dr. Oktar Babuna'ya uygun ilik arayışı Türkiye'nin bir konudaki eksiğini daha ortaya çıkarttı.
Demek ki lösemililer için Türkiye'de pek umut yok.
Oysa lösemililerle ilgili, ismi çok duyulan, çok aktif görünen derneklerimiz var.
Peki bu dernekler ne yapıyor?
Devletin, Sağlık Bakanlığı'nın ilik bankası konusundaki yıllar süren vurdumduymazlığını bugüne kadar bu kuruluşlar halka duyurabilir, bu ihtiyacın karşılanması konusunda kamuoyu oluşturulabilirdi.
Yapmadılar. Veya bu dernekler ve yöneticileri yıllardır isimlerini duyurma çabasına paralel bir çabayla bu bankanın temellerine ilk tuğlaları koyabilirlerdi.
Türkiye'de son dönemde yıldızı parlayan müesseseler oldu, sönenler oldu.
"Milli Güvenlik Kurulu" yıllar önceye göre fazla gündemdeydi.
"Başsavcılık" müessesesi her gün gündemde. Birkaç yıl önce vatandaşın çoğu başsavcıyı herhalde tanımazdı.
Oysa şimdi o mevkii ve o yeri bugün dolduran Sayın Vural Savaş'ı herkes tanıyor.
Gündemde olsa ne olur, olmasa ne olur, gözüyle bakılır hale gelen ise Meclis oldu.
Yani; Meclis özellikle son dönemde iyice irtifa kaybetti.
Sırpların tek taraflı ateş kes ilan etmesi, NATO'nun tüm şartlarını kabul etmedikçe Kosovalıların acı kaderini etkilemez.
Sırplar şu ana kadar amaçları olan etnik temizlikte büyük mesafe aldılar. NATO'nun bu noktada durması Sırpların zaferi sayılır.
Şu anda bile Kosovalılar çil yavrusu gibi dağılıyor.
Sırpların istediği oluyor:
Avrupa Birliği, Amerika, Türkiye, Arnavutluk, Makedonya Kosovalı göçmenleri kabul edeceğini açıklamıştı. Bunlardan Arnavutluk, Makedonya ve Türkiye gelenleri yerleştirmeye çalışıyor.
Kosova'nın savaş öncesi nüfusu 2 milyondu.
Stalin, Nehru, Tito, Nasır, Castro, Reagan.
Son dönemin karizmatik liderleri bunlardı. Ölen öldü, Reagan dışında göz önünde kalan bir Castro var. Onun da karizması söndü, mutfağa kadar indi. Şimdi arada sırada sevgili Leyla Umar'la hamsi buğulama yaparak günlerini geçiriyor.
* * *
SON karizmatik liderlerin en önemlilerinden biri Tito'ydu.
Tito, barut fıçısını gül bahçesi haline getirebilen başarılı bir insandı.
Karışık ulusların, en sert mizaçlı insanların bulunduğu Balkanlar'da, birbirleriyle uzlaşmaz gibi görünen insanları ve ulusları birlik halinde bir araya toplayabilmişti.
Türkiye Cumhuriyeti büyüklüğünü bir kez daha gösteriyor.
Balkanlar'dan akıp gelenleri Türkiye bağrına basıyor.
Bir zamanlar Bulgaristan'dan gelen 300 bin kişi gibi...
Bir zamanlar Kuzey Irak'tan gelen 400 bin kişi gibi...
Türkiye mozaikinde herkesin ortak yeri var.
Türk kimliği altındaki bu mozaik, homojen bir mozaik; bu mozaikte ayrılık yok; bölücülük yok; birlik beraberlik, bütünlük var. Yek vücut olma var.
Şu bizim Galata Köprüsü oldum olası üstünden geçecek insanları şaşırtır.
"Köprü açıldı" denildi mi, kapalıdır.
"Kapandı" denildi mi, açıktır.
Ama o köprü eskidi, yenisi geldi.
Beceriksizlik yarışması olsa birinciliği yabancılara kaptırmayız.
Yeni köprüyü yaptık, ama 7 yıldır doğru dürüst çalıştıramıyoruz.
Balkan tarihinde 1945 yılı, bir parantez olarak kalacak, kır kbeş yıllık bir dönemin başlangıcına damgasını vurdu. Bu dönem, özellikle yarımadanın güney ucunu, merkezi Washington olan Atlantik Birliği içine alarak ileri bir karakol haline dönüştürdü. Buna karşılık, zaman zaman Yugoslav toprakları dışında kalan diğer tüm bölgelerde beyni ve kalbi Kremlin olan imparatorluğun güney kanadı yer aldı. Siyasal olarak artık Balkanlar yoktu.
Bazılarına Sovyet, bazılarına da Amerikan modeli sunulması, bu ayrılıktan sadece devletlerin değil, halkların da etkilenmesine neden oldu.
Ancak, sadece Sovyet askeri danışmanları kabul eden Yugoslavya ve Arnavutluk için durum farklıydı.
Tito 1948'den, Enver Hoca da 1960'tan beri Sovyet modelini bırakmış durumdaydılar.
* * *
ASLINDA, 1980'de Tito'nun ölümünden beri Yugoslav Federasyonu bir kriz içinde bulunuyordu. Ekonominin kötü durumunun nedeni, idari yolsuzluklar ve cumhuriyetler arası rekabet idi.