TÜRKİYE'nin tek öncelikli sorunu var, seçim sistemi.
Biz tekrardan yorulmadık, siz bu cümleyi okumaktan...
"Koalisyonlara alışmalıyız" lafı boş çıktı, işte koalisyon. İşte kargaşa...
Demirel beklediğimiz gibi Yılmaz'la Baykal'a karşı kesti attı:
"Anlaşmanıza beni üçüncü taraf yapamazsınız."
Cindoruk'le Ecevit de tahmin ettiğimiz gibi evet demediler.
Haydi şimdi sil baştan, haydi şimdi dönelim başa...
YENİ hükümet nasıl kurulacak?
Şimdi cevap aranan soru bu.
Bu şunu gösteriyor:
İşte bugünden yedi ay sonrasının hesaplarıyla meşgul olmaya başladık, aralık ayında olması gerekenle şimdiden meşgulüz. Günlerimizi artık bu doldurur. Çeşitli başbakanlar, bakanlar buluruz. Asıl önemli konular ikinci planda kalır.
Bunun dışında Demirel'in tutumunun ne olacağı tartışması da var.
Demirel; Erbakan - Çiller senedini Cumhurbaşkanlığı'nın anayasal yetkileri nedeniyle yok saymıştı. Onların yeni başbakanı tayin için vermek istedikleri emri yırtıp atmıştı.
Peki şimdi Yılmaz - Baykal uzlaşmasını nasıl yorumlayıp, ne şekilde gündeme alacak?
"SENSİZ de olmuyor, seninle de..."
Yılmaz'la Baykal'ın durumu bu...
Dokuzuncu kez buluştular, sekiz kez olduğu gibi anlaştılar.
Anlaşacaklarsa neden bozuşuyorlar?
Onların her bozuşması, her buluşması Türkiye'nin ateşini yükseltti, termometre borsa ise, o hep düştü, kalktı.
Uzun vadeli istikrarsızlık içinde bir de bu nedenle kısa dönemli istikrarsızlık dalgaları yaşanır oldu.
* * *
ADALET adaleti eleştiriyor.
Yüksek yargının temsilcileri ne zaman yönetimin zirvesindekilere karşı konuşma imkanı bulsalar şikayetçiler. Hem de vatandaş gibi.
Adalet terazisinin dengesi kayboldu, teraziyi tutan el titriyor, gözündeki örtü de aralandı... Çünkü, bağımsızlık yok.
Yüksek yargının başkanlarının şikayetleri bir yana, Türkiye'deki genel durum da bunu gösteriyor.
Mafya neden doğdu?
Bir bakıma adaletteki zafiyetten.
Yani toplumun temel direği sallanıyor.
ABD, Rusya, Almanya, Fransa yaparsa göz yumulabilir, ama başka ülkeler yaparsa kabahattir.
Uluslararası çifte standart var.
Kuvvetin, gücün meşrulaştırdığı bir çifte standart.
Nükleer denemeleri Fransa yaparsa meşru. Pakistan yaparsa gayri meşru.
Üstelik Fransa'nın yaptıkları daima başka ülkelerin ortasındaki denizlerde, sularda olduğu halde.
Ve Pakistan için Hindistan gibi bir tehlike varken, Fransa için böyle bir tehlike olmadığı halde...
Şimdi, Ermenileri Türkiye'ye karşı kışkırtmak için eski defterleri karıştıran da aynı Fransa.
SANAYİ Bakanı, "Kalite Kongresi"nde konuşurken elektrik kesilmiş.
Bakan, Sanayi Bakanı, konu da kalite olunca "kalitesiz elektrik"in yaptığı sürpriz ilginç değil mi?
Her alanda kalitesizlik yükselişte. Kalitesizlik mesafe alıyor.
Ne demek kalite?
Kalite; nitelik demek. Nitelik yönünden üstünlüğü olan, demek.
Nitelik ise; bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, keyfiyet, üstünlük, değerlilik, vasıf, anlamına geliyor.
Özetle kalite; üstünlük, değerlilikse, bizde tam ters bir gidiş var.
GÜNLÜK yaşıyoruz.
Erken seçim unutuldu. Ama normal seçim için de hazırlık yok.
Yumurta kapıya dayanınca hazırlık imkansız oluyor.
Hazırlık denilen şey ana hatlarıyla Seçim Kanunu ve Partiler Kanunu değişikliği anlamına geliyor.
Ama, ABD eski Başkanı Ford için söylendiği gibi, Türkiye de "iki işi birden yapamıyor..."
Şimdi sel var. Ankara'nın günlerini, mesaisini o dolduruyor. Diğer işler sümen altı... İş bölümüne alışık olmayan bir yapıya sahibiz...
Seçimi, sistemi o konuda hazırlıklı olmak gerektiğini sözleriyle devamlı canlı tutan bir kişi var; Sayın Cumhurbaşkanı Demirel.
BİZE sistem dayanmıyor.
Başka ülkelerde yıllardır çok iyi işleyen çeşitli sistemler bizde nedense yürümüyor, tökezleniyor.
Aslında sistem değil, artık kafaları değiştirmemiz gerekiyor.
Ama, kafaları değiştirmek zor olduğu için gelin biz çoğunluğun yaptığını yapalım, kolayı seçelim, sistemi tartışalım...
Mutlakiyeti, meşrutiyeti bir yana bırakın, gelin cumhuriyete...
Türkiye her sistemi denedi.
İlk tanıdığımız, "Meclis hükümeti" sistemiydi. Bu sistemde "yasama" ve "yürütme" yetkileri hukuken ve fiilen Meclis'te toplanmıştı. "Yasama" yetkisini Meclis bizzat, "yürütme" yetkisini kendi içinden seçtiği heyet ya da kurul eliyle yerine getiriyordu. Ülke tümüyle Meclis tarafından yönetiliyordu.