EKONOMİDE deprem var.
Depremi olumlu bulanlar var, ihtiyatlı konuşanlar var.
Ama kim ne derse desin inkar edilemeyen, gerçek depremin mevcudiyeti.
Mevduat faizleri ayın birinde düşürülüyor, ayın ikisinde bir daha.
Çünkü birinci düşman faiz. Ve onu düşürmek devletin de, faiz verenlerin de işine geliyor. Onun düşüşündeki moral etki çok önemli bulunuyor ve o etki kullanılmak isteniyor.
Ama mevduat faizinin ikiz kardeşi kredi faizleri henüz beklemede...
Peki bunun sonucunda ne olur?
TURİZM Bakanı, TV'lerden birinde kumarhaneleri, pardon casinoları savunuyor.
Önceki akşam onu dinlerken hayret ettim.
Yabancılar bu kumarhaneleri kapatmamıza hayret ediyormuş.
Altın yumurtlayan tavuk kesilmiş.
Casinolar turizmin, otelciliğin, motelciliğin mütemmim cüzüymüş...
Bunlar doğru sayılabilir.
Ama bizde durum böyle miydi?
TÜRKİYE'de anarşinin özgürlüğü var.
Hem de her alanda.
Bunun da tek nedeni var:
Denetimsizlik.
Son depremin sonuçları da bunu gösteriyor.
Karadeniz'de bir süre önceki sel faciası da.
İstanbul'da içinde yaşadığımız küçük gibi görünen aslında büyük düzensizlikler de...
SİSTEM tartışması Türkiye'nin gündeminden düşmeyecek. Doğru dürüst işleyene kadar. En son, işçi liderlerinden Rıdvan Budak da halkı sistem değişikliği için, daha doğrusu Seçim ve Partiler Yasası değişikliği için yönetenlere baskı yapmaya çağırdı.
28 Şubat sürecini başlatan sivil inisiyatif, sivil baskı grupları, şimdi Seçim Yasası ve Partiler Yasası değişiklikleri için de mücadele vermeli.
* * *
BU yolda en sistematik ve hazırlıklı öneriyi Cumhurbaşkanı Demirel yaptı. Ama nedense onun önerilerine Baykal ile Ecevit sert yanıtlar verdi.
Cumhurbaşkanı'nın söylediğine katılmak veya katılmamak ayrı şey, tartışmak ayrı.
Baykal ile Ecevit, Demirel'in sistem arayışlarına çare olarak sunduğu önerileri beğenmemiş olabilirler, ama özellikle Ecevit'in yaptığı gibi "böyle şeyleri tartışacak vaktimiz yok" anlamında karşı çıkışlar ne derece yararlı bir davranıştır?
Politikacıların günlük işlerle uğraşmaları, uzun vadeli düşünmelerine,
"TARABYA"nın adının "Arabya" olduğu günleri hatırlıyorsunuz değil mi?
Yıllarca Akdeniz Bölgesi'nin Türkiye dışındaki sahillerini yazlık olarak seçen Araplar, hedef değiştirmiş, İstanbul'a akmıştı. Özellikle Boğaz'ın bazı bölümleri ile Levent'e kadar uzanan bölgelerdeki evleri adeta işgal etmişlerdi. Yalova ve civarı Arap şehri görünümündeydi... Ataköy de, Adalar da Arap turist alan bölgelerdendi.
Özellikle daha önce Yunanistan'a, Yunan adalarına gidenlerin çoğu İstanbul'a yönelmişti.
1984'te 250 bin, 1985'te 500 bin Arap turist gelmişti.
Boğaz'da emlakçiler vitrinlere Arapça ilanlar asıyorlardı.
Esnaf Arapça konuşmaya başlamıştı.
İstanbul'a para akıyordu.
"ANKARA sakinleri", günü kurtarma telaşı içinde bir karış öteyi görmezken, geleceği düşünme ve dört dörtlük bir öneride bulunma sorumluluğunu Sayın Cumhurbaşkanı Demirel yerine getirdi.
Beğenen olur, beğenmeyen, önemli olan ülkenin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarılması için fikir üretmek, önerilerde bulunmak değil mi?
Herkes önerisini sunacak, fikrini açıklayacak; üzerinde konsensus sağlanabilen uygulanacak.
Ama bu yolda düşünce üreten az...
Kafalar genellikle; "seçim yapalım, koltuk kapalım" formülüne çalışıyor.
Rejimi, sistemi, demokrasiyi, katılımı, istikrarı, adaleti düşünenler duruma hakim olsaydı Türkiye bugünkü kaosu yaşar mıydı?
"Kaos nerede, abartıyorsunuz" diyenler de çıkabilir.
NE yapılırsa yapılsın trafik canavarı durdurulamıyor.
Ceza dedik, olmadı.
Eğitim dedik, olmadı.
Kontrol dedik, olmadı.
Sonuç; canavar galip.
Oysa kilit çözüm, bu üçlünün, üçünün birden hayata geçirilmesinde.
Eğitim de olacak, kontrol de olacak, ceza da olacak. Hem de gerçek anlamda olacak...
HAYALLERİ akıllarından büyük olan Yunanlılar tarih boyunca yaptıklarını bugünlerde de tekrarlıyorlar.
Yunanistan, Türkiye'nin zayıf anını kollayıp, kedinin önünden peyniri kapan fare rolünü oynuyor.
Girit böyle gitmedi mi?
Ege adaları böyle gitmedi mi?
Yunanistan savaş alanında kaybettiğini diplomasi masasında hep geri aldı.
Savaş alanındaki mağlup, masada galip oldu...
Bu becerikliliğini, sırtını daima Avrupa'ya, Rusya'ya, yani Hıristiyan dünyasına dayayarak yaptı.