Avukat Zafer İŞERİ - Hayatta her gün karşılıklı borçlar doğuran sözleşmeler kuruyoruz. Bunların her zaman yazılı da olması gerekmiyor. Çoğu zaman sözlü ve hatta konuşmaya dahi gerek olmadan iradi biçimde davranışlarımızla oluşanlar da var. Aracınızı servise bıraktığınızda alırken ödeme yapacağınızı biliyorsunuz örneğin. Bakkaldan bir ekmek talep ettiğim anda sözleşmesel ilişki başlıyor ve ücretini ödeme sorumluluğu altına giriyoruz. İşyerimizde hizmet sözleşmesi, kullandığımız ev ya da iş yerinde kira sözleşmesi ve hatta evde evlilik sözleşmesi.
Belgeli akitler
Sözleşmeler genellikle her iki tarafa borç yükleyen mahiyette olurlar. Kurulmasıyla birlikte taraflar birbirlerine karşı belirli davranışları yerine getirme sorumluluğu altına girerken, karşı taraf da buna mukabil gereğini yapmak taahhüdü altındadır. Bir mal ya da hizmet satın alırken, taşınmaz kiralarken bunun karşılığında ödenecek bedel, işe girdiğinizde yapılacak önceden belirlenmiş görevler karşılığında alınacak maaş, taraflarında müzakere edilip, konuşulmuş, belki yazılı belgeye bağlanmış
BÜLENT AKARCALI - Mehmet Soysal bey 21/12/2019 tarihli yazısında, ünlü Fransız filozof, siyaset adamı, Komünist Partisinin önde gelen bir ismi ve 1982 de ihtida ederek Müslüman olan Roger Garaudy’nin 1977 yılında yazdığı ‘Medeniyetler Diyaloğu’ adlı eserini kaynak göstererek verdiği rakamlara göre, ABD’nin, 100 den fazla kabilenin dilini, kültürünü yok ederken 70 milyon kızılderiliyi öldürdüğünü belirtiyordu. Bu sayıya ABD ekonomisini ayağa kaldıran 20 milyon kölenin bir hayvan kadar değeri olmadan kullanıldığını, en az 5 milyonunun kötü muameleden öldüğünü ekleyebiliriz. İspanya ve Portekiz’in Latin Amerika’yı sömürgeleştirdikleri süre içerisinde 7 büyük medeniyetin (İnka, Aztek, Maya Zapotek, Olmek, Toltek, Toetihuakan) din, dil, ırk ve kültürlerini, 30 milyondan fazla insanıyla birlikte yok ettiğini, Belçika Kongo’sunda 1885-1908 arası 10 milyona yakın insanın katledildiği, el ve ayaklarının kesildiği, Fransa’nın, bilinen Cezayir katliamları
Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com
Değerli okurlarım, bugün sizi 1900’lü yılların başına götüreceğim. İstanbul’un Şehremini semtinde babası musiki hocası ve üstadı, İstanbul Defterdarlığı muhasibi Fuat Efendi’nin talebesi olarak, ilk musiki derslerini babacığından alan ve bir Sine-i keman üstadı ve harika sesiyle de hem kemanını çalıp, hem de söyleyen, (ki hem çalıp, hem de şarkı okunması imkansız olan tek saz kemandır ve çok az kişi bunu başarmıştır) rahmetli anacığım Neriman Hanım’ın kendi elleriyle, 1996 yılında çıkan Ateş gazetesinin müthiş köşe yazarı, rahmetli Doğan Katırcığlu’na yazdığı ve Doğan Bey’in köşesinde aynen yayınladığı, o eski İstanbul’u ve adetlerini anlatan çok özel bir yazıyı sunuyorum.
Olur Böyle Vakalar / Doğan Katırcıoğlu
Meşk nedir?
Gecenin bir vaktiydi... Telefon çaldı.. Hemen kaldırdım.. Daima telefon başucumdadır.. Mesleğim gereği telefonla içiçeyim.. “Ben Neriman Ulusu” dedi “Doğan Bey oğlum, rahatsız etmedim ya..” “Estağfurullah rahatsızlık ne kelime
Prof. Dr. Levent Eraslan - leventeraslan75@icloud.com
“Öğrenciler dijital dünyaya her ne kadar hâkim olsa da bu platformların eğitim amacıyla kullanılması konusunda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmayabilirler. Evlerde birer eğlence aracı olarak kullanılan tabletler, bilgisayarlar ve hatta televizyonların bir anda öğrenme aracına dönüşmesi öğretmen, aile ve çocukların görece olan uyumunu da zorlaştırmıştır...”
Okulların uzaktan eğitim sistemine geçmesiyle birlikte eğitim kurumları, öğretmenler ve velilerin yanı sıra öğrenciler de süreçten fazlasıyla etkilendi. Eğitimin dijital platformlarda gerçekleştirilmesi teknolojik cihazlara, internet bağlantısına ve altyapıya ulaşmakta güçlük çeken öğrenciler için fırsat eşitsizliğini beraberinde getirdi.
Ülkede 1.5 milyon öğrenci dijital eğitime erişim sağlayamadı. Bölgesel teknik altyapı yetersizliğinin yanı sıra öğrencilerin sosyo-ekonomik düzeyi de bu sayının artmasında etkili bir rol oynamaktadır. Maddi yetersizlikler sebebiyle dijital eğitimin olmazsa olmaz bileşenleri olan tablet,
Aybars Kuday - aybarskuday@yahoo.com
Bu sorunun cevabı hala belli değil... Ama bu rekabetin spor dünyasına getirdiği çok önemli bir kazanım var. Ben bu yazıda özellikle bu konudan bahsetmek istiyorum.
Hatırlarsınız Ronaldo ilk altın top ödülünü 2008 senesinde aldığında rakibi Messi çıkıp Ronaldo bu ödülü “tesadüfen” kazanmıştır gibi bir söz söylememişti. Aksine Ronaldo tarafından kazanılmış olan bu ödülle yukarı çekilmiş olan başarı çıtasını kendine hedef olarak belirlemiş ve bu hedefi geçmek üzere kendi sosyal hayatından, aile yaşantısından, uykusundan, konforundan daha çok özveride bulunmuştu, daha düzgün yaşamış, daha düzgün beslenmiş, daha cok fedakarlık yapıp daha çok çalışmıştı. Sonucunda da rakibi Ronaldo’dan daha başarılı bir sonuç elde ederek 2009 senesinde rakibini geçip bu ödülü kazanmıştı. Messi bu ödülü 2009-13 senelerinde 4 sene üst üste kazandığı zaman Ronaldo da çıkıp Messi bu ödülleri tesadüfen kazandı gibi bir
Zafer İŞERİ / Avukat Arabulucu TBB İstanbul Delegesi
Bilinen en eski tarihli insan hakları metinlerinde dahi yer bulabilmiş, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, devletin bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir haktır.
Özgürlük hakkı; kişilerin, dört tarafı çevrili, sınırları belli, dar bir mekânda, belli bir zaman boyunca, rızası olmaksızın tutulmaya zorlanmamasını güvence altına alan haktır. Kişi özgürlüğü insanların fiziki özgürlükleridir. Bir kişinin bir yerden başka bir yere hareket edebilme serbestileridir. Bu imkânın elinden alındığı her durum “özgürlükten yoksun bırakma” kabul edilecektir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması anında ihlal edilmiş olur.
Bu temel hakkın muhatabı devlettir. İnsan Hakları Mahkemesi’nin son dönemde Türkiye aleyhine verdiği ihlal kararlarına bakıldığında ilk sırada kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının yer aldığı
Mustafa Kemal Ulusu / kulusu@hotmail.com
Bir sanatçımız geçenlerde Zeki Müren’i tenkit eden bir beyanat verdi, hem de durup dururken, demek ki ona karşı ne kadar büyük bir kompleksi varmış ki yıllar sonra kendini tutamamış ve biraz saçmalamış. Bugün Türkiye’de kime sorarsanız sorun Türk Sanat Müziği’nde gelmiş geçmiş 1 numara kim diye, yüzde 90’ı Zeki Müren der. Zeki Müren güzel sanatların çoğunda maharetliydi, yardımseverdi. Şimdi okuyacağınız değerli dostum, rahmetli Mete Akyol’dan aktaracağım hikâyesini okuduktan sonra nasıl bir insan olduğunu çok daha iyi anlayacaksınız.
“Sevmiyorum Seni Artık Gözlerimi Geri Ver...”
Ankara Körler Okulu öğrencilerinin Zeki Müren’e hayran olduklarını biliyordum, onlara Köşk Gazinosu’ndaki programı için Ankara’ya bir gelişinde, sürpriz yapmak istedim.
Zeki Müren’den istekte bulundum:
“Ankara’da bulunacağınız bu bir ay içinde, bir iki saatinizi Ankara Körler Okulu öğrencileri için ayırır mısınız?”
Zeki
Bülent AKARCALI - Sağlık ve Turizm eski bakanı
Kıbrıs adasında, 1974 harekâtıyla 47 yıldır tamamen, 1963 Rum saldırılarından hesap edersek, 58 yıldır ayrı yaşayan ve ancak 80 yaşına yaklaşmış olanların pek de hoş olmayan birlikte yaşam anıları dışında, birbirini unutmuş iki toplumu nasıl ve hangi mucizevi formülle tek devlet çatısı altında huzur ve barış içinde yaşatabileceksiniz?
Kıbrıs Türkleri 1960’da kurulan tek devletin çağdaş Batı dünyasında daha önce hiç görülmemiş ve denenmemiş yönetim yapısını, yani dini bir liderin aynı anda devlet başkanı olmasını dahi kabul ettiler.
İran’ın Humeyni ile başlattığı siyasi modelin öncülüğünü, Makarios, hem Devlet hem de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başkanı olarak başlatmıştı.
Kıbrıslı Türklerin bu kadar anlayışlı yaklaşımına karşın dünyaya sevgi dolu bir öğretiyi yaymak üzere yeni bir peygamberin gelişini müjdeleyen ve tüm Hıristiyan âleminin coşkuyla kutladığı Hazreti İsa’nın doğum günü olan Noel gecesi vatandaşı Türklere karşı katliam başlatacak kadar zalim çıkan