Beşiktaş’ın dünyaca ünlü iki yıldızı Quaresma ve Guti tarafından Sinan Engin’e verilen cevaplar arasında “çete” esprisi öne çıktı, Süper Lig’in ikinci yarısı için “tekme” mesajları kaynadı.
Şimdi biz bu iki futbolcunun Dünya Futbolu hakkında bilgisine, tecrübesine, kariyerine inanıyor muyuz?
Evet...
Herhalde evet.
O zaman Türkiye’de gördükleri “futbol farkının” da altını çizmek, dikkate almak, tartışmak zorundayız değil mi?
Ne diyor Guti:
“Türkiye ligi çok zor ve sert bir lig”.
Tıpkı şarkıdaki gibi; sen de bizim -en kocaman- hatalarımızdan birisin Aykut Hoca’m!..
Devamı da aynı:
“Senin için harcanan zamana yazık”.
Biz kim miyiz?
Fenerbahçeliyiz mesela...
Fenerbahçe’nin, Fenerbahçeli hoca elinde kanatlanacağını, kişiliğini bulacağını, sağlam bir raya oturup tıkır tıkır yol alacağını, kısaca Fatih Terim-Galatasaray efsanesine benzer yıllara dejavü yapacağını düşünde görüp hayra yoran, hatta buna gönülden inanacak kadar nahif ve romantik olan bir takım Fenerbahçelileriz.
Aksini söyleyenlere de ayıp etmişiz açıkçası.
Teknik direktörlerin “en havalı” zamanı hangisidir? Devre arası!..
Sezonun ilk yarısını puan cetvelinin üstlerinde bitiren hocaları koyun bir yana. Şu habersizlik ortamında onları yüceltme, methiyeler düzme, hatta doğaüstü güçler vehmetme sıradan iş.
Yine de helal olsun onlara.
Sözümüz hak etmemiş olanlara.
Ara tatile kapağı zor atmış, hesapların, beklentilerin ve yatırımların altında kalmış hocalarda bile “hava bin beş yüz” devre arasında.
“İste alalım, söyle kovalım”.
Ne yapsın yönetim kurulları; “ya tutarsa” son çare... Veya “çaresizlik” ifadesi.
Kulüpler Birliği, Türk Telekom Arena’yı ziyaret ediyorlar. Santrada Süper Lig Kulüp Başkanları, stadın inşaatında ter akıtan iki işçinin başlarında baret ellerinde Galatasaray ve Fenerbahçe kaşkolları...
Muhteşem değil mi?
Emek, kardeşlik, dayanışma, hepsi o fotoğrafta.
Hani stadı Ultraslan ziyaretine açmış olsalar, belki biraz gerginlik çıkar. Lakin ziyaretçiler de her biri aklı başında adamlar.
Duygusal baksanız gözleriniz yaşarır.
Faydacı baksanız; az bulunacak ve sporun dostluğu adına çok uzun kullanılacak bir malzeme olduğunu anlarsınız.
Ama o da ne... Korumalar çekip alıyor işçinin elindeki Fenerbahçe atkısını.
Beşiktaş’ı bekleyen tehlikelerin birincisi ve en önemlisi “sanatsal”dır!.. “Hoppala” demeyin. Bir eylem “saçma sapan” değilse “normal”dir. Aynı zamanda üstün nitelikli, yapana ve yapıldığı ortama katkılı, sonuçlarıyla kafaları değiştirebiliyorsa “sanatsal”dır.
Üstesinden gelinen her zorlu hedef, bir sanattır aslında.
Hayat bir sanat, iş bir sanat, şampiyonluk bir sanat!
Beşiktaş’ın durumu “normal”in sınırlarını aşmış, tamamlanabilmesi için “sanatçılara” ihtiyaç duymaktadır.
“Bunca yıldızı ahenkli, huzurlu ve verimli idare edebilme sanatı” ustalarına.
* * *
Olay sanatsaldır; çünkü sıra dışı yetenekler gerektirmektedir.
Futbol tarihimizin en şatafatlı takımı olup olmadığı tartışılan Beşiktaş, Guti ve Quaresma’nın (hatta Ernst) yanında Almeida, Simao ve Fernandes’i de bordroya dahil edince son noktayı koydu:
“Süper Lig, süper lig olalı böyle takım görmedi”!
Belki daha yetenekli, daha ünlü yabancılar geldi... Belki onlardan çok daha becerikli bizim futbolcularımız da Süper Lig’de forma giydi. Ama futbol bir şovsa, hiçbir şov Beşiktaş’ınki kadar ihtişamlı değildi.
İyi midir, kötü müdür bilemem...
Futbolcumuzu mu geriletir, futbolumuzu mu ileri götürür; zaman gösterir.
Lakin, Beşiktaş Kulübü bir “tercih” yapmıştır ve tüm gereklerini yerine getirmektedir.
İroniye bakın... Yapan da “yeter” çığlıklarının muhatabıdır.
Yedi ceddi nehirde timsahlara, savanada aslanlara yem olan antilopun yavrusu, doğar doğmaz koşmaya başlar da “insan yavrusu” neden on sene ailesine muhtaç yaşar?..
Belki yirmi... Belki sonuna kadar.
Çocukların neden “aciz doğup zor büyümesine” karar vermiş Yaradan?
Bence “büyükler adam olsun” diye!
Öyle zekidir ki insan, kontak attıran bir tanesi bile mahveder diğerlerini, doğayı, Dünya’yı...
Tek engel vardır önünde... Çocukları.
Berbat ettiğimiz her işi çocuklarımız için düzeltmeye çalışırız. Kişisel ahlak zafiyetlerinde bile önce çocuklarımızdan utanırız.
Açın internet’i bakın!.. Olay “aşiret kavgası”na dönmüş. Hani bilye oynayan çocukların sokak dalaşı, önce ebeveynlerin sonra abla/ağabeylerin, nihayet aşiretin karışmasıyla meydan muharebesine evrilip bir dizi cenazeyle sonuçlanır ve geride nesiller sürecek “kan davaları” bırakır ya...
İşte öyle.
Bilyeleri mermi çekirdeklerine, çekilen kulakları kesilen uzuvlara dönüştürme hazırlıkları yapılıyor elektronik alemde...
* * *
Yangın var yangın!
Masum bir futbol maçında Fenerbahçeli futbolculara dayak atan magandalar, kendi ağırlıkları kadar odundan daha büyük bir ateş yaktılar.
Şartlar da yardım ediyor tabi...