Hâlâ “Bizimkiler daha ağır yaralandı”, “Sizinkiler planladı” tartışmalarıyla “Dolmabahçe Komplosu”ndan ekmek umanlar var.
Açık açık söylemeye utanıyorlar, ama cümle aralarında laf sokuyorlar.
“Bizim yaralılar kanal kanal gezmiyorlar”!..
Aferin sizinkilere.
Daha “iyi” bir planları vardır herhalde!
* * *
Pes yani pes... Ruanda’da birbirlerini kesen Hutular ile Tutsiler bile sizden daha akıllıydılar. Hiç olmazsa iş, aş, ekmek için, kendilerine yer açmak için cinayet işlediler ve yaptıklarıyla yüzleşebildiler.
Beşiktaş maçına “taraftar” getiren otobüsler Çamlıca gişelerinde durduruldu!
Arandı!
Bazı arkadaşlar “sağlam”dı. Zulası zayıf sopaların, döner bıçaklarının, tornavida ve maket bıçaklarının “birkaçı” alıkondu.
“Yolcular” İnönü Stadı’na doğru uğurlandı!
Burası demokratik bir ülkeydi ve “holigan” olsa bile kimsenin kavga etme hakkı gasp edilemezdi.
Hatta, otobüslerden polise şişe atanlara bile müsamaha gösterildi!
Oysa bir gün önce, sayın Başbakan’ın rektörlerle yapacağı toplantıya bir “öneri” dosyası getirmek ve demokratik protesto haklarını kullanmak için Ankara ve Eskişehir’den yola çıkan üniversite öğrencileri, aynı Çamlıca gişelerinde durdurulmuş, saatlerce bekletilmiş, tuvalete gitme izni bile verilmemiş ve altına işemiş gençler geldikleri yere postalanmıştı.
Espri değil... Bir futbolsever olarak teşekkür ediyorum Galatasaray Başkanı sayın Polat’a.
Şaşırarak okuduğunuzun farkındayım. İzin verin açıklayayım.
Malum, Galatasaray futbol takımı yakın tarihinin en berbat durumunda. Artık “neşter değdirilmeyecek” hale gelmiş.
Yönetim, ha keza...
Şu stat ümidi de olmasa, kapıya kilidi vur git.
Diyeceksiniz ki, “Sorumlusu kim”?
Başta kim varsa o; sayın Adnan Polat tabi.
Yerkürede yer yerinden oynayacak, eteklerdeki taşlar dökülecek, Türk Futbolu’na teğet geçecek. Hiç olur mu?
Türkiye’de en netameli konu, futbol.
Para orada... İlgi, sevgi orada. Kitleleri kontrol edebilmek, bir şehrin siyasi görüşünü etkilemek bile mümkün futbolla.
Futbol ve siyaset koordinasyonu yani...
“İlişkilerin” en sinsisi.
“Dolaylı vergi” gibi... Eğlenirken, çaktırmadan, adaletsiz ve en ağırından.
Biz istediğimiz kadar “Yapmayın, etmeyin” diyelim, herkes şehvetle kullandı ve kullanıyor futbolu.
Pekçok neden var tutkulu bir Galatasaraylı’nın matem tutması için!.. Ve pek çok sebep var isyan etmek için.
Ama en sarsıcı olanı Ali Sami Yen’deki son derbi yenilgisidir.
O değişmez. Telafisi yoktur. Olduğu gibi kalır.
O “veda” Ali Sami Yen’deki muhteşem anıların paslı/kirli aynası olarak asılmıştır yaşlı yorgun tribünlere.
Ne zaman anılara dalsalar, geçmişi bulanıklaştırıp, burukluk yaratacaktır.
Çünkü, herhangi bir derbi yenilgisi değildir. Hem ümitle başlayan koca bir sezonu bitiren, hem Ali Sami Yen’deki son sezonu bitiren, hem de Ali Sami Yen gibi destan kitabını kötü sonla bitiren, manevi yönden berbat bir olaydır.
Kırıcıdır, inciticidir, matem gerekiyorsa bu sebeple tutulmalıdır.
Ne oldu?.. Bizler mi saçmalıyorduk?.. Aykut Kocaman mı çark etti?
Cayır cayır yazıyorduk “Aykut Hoca’nın sisteminde Alex’in yeri yok” diye.
“Brezilyalı’yı istemiyor”, hatta “Brezilyalılar’ın hiçbirini istemiyor” tespiti ise genel kabul görmüş sıradan hadise. “Elini sıktı/sıkmadı”, “Adını andı/anmadı”, “Yolladı / yolluyor / yollayacak” lafları, gündelik vakalardı.
Hiç ses çıkmıyordu Kocaman’dan...
Hoca’nın suskunluğu bizim meslekte “haklısınız” ile eşdeğer bir anlama gelirdi ki, şüpheleri siler, ocağa odun atmayı teşvik ederdi.
Sadece biz mi?.. Tribünler de aynı algıdaydı. Kaptan’ı seviyorlar ve üzülüyorlardı.
“Alex’i, Aykut Kocaman’dan korumak” şeklinde bir misyon icat edilmişti.
Bundan böyle Beşiktaşlı global şöhretlerin yediği “yerel tekmeler” nicelik ve nitelik bakımından artar, Kartal yıldızlarından verim alamazsa... Dün olduğu gibi yarın da her maçta bir “Çılgın Türk”e toslayıp zorlanırsa... Hayretler içinde kalarak sezonu hiç de planlamadığı bir yerde kapatırsa... Sebebi Schuster’dir!
Alman Hoca’nın kalite ve becerisi değil; “çenesi”!
Schuster’in “60 model hurdaya” benzettiği çelimsiz rakiplerin depolarına “süper oktan” doldurması, hiç ama hiç akıllıca değildir.
Almanya’da bu cümle “durum tespiti” olabilir. Burada “tahrik” kategorisindedir.
Doğrudur/yanlıştır demiyorum.
O tartışmalardan önce “zamanı ve yeri” olmadığını söylüyorum. “Lüzumsuz tespitin” Beşiktaş’a ne getirip ne götüreceğine bakıyorum ve akıllıca bulmuyorum.
Schuster beğenmiyor diye oyun tarzını değiştirecek hali yok kimsenin... Ama, Schuster şikayet ettiği için sürdürecekleri ve Schuster küçümsedi diye iki katı sertleşip maça iki katı asılacakları kesin.
Bire bir kopyası değil belki, ama “çift yumurta ikizi” Fenerbahçe’de yaşanmıştı beş yıl önce Galatasaray Asbaşkanı Mehmet Helvacı olayının.
Adı “Hakan Bilal Kutlualp krizi”ydi.
Sonrasında neler olmuştu hatırlarsınız:
Güç gösterisi, sadece “güç gösterisine kalkışanın” kellesini almıştı...
Hem de bir saatte.
Tüm Türkiye’nin gözleri önünde.
“İçerden” muhalefet yapmaya niyetlenen, medyada efelenen ve son anda yelkenleri suya indiren Hakan Bilal Kutlualp, canlı yayınlanan Divan Kurulu’nda hem yönetimden gönderilmiş hem de bir daha başkanlık şansı kalmamaya mahkum edilmişti!