Erman Toroğlu, belki de ekran hayatının en karanlık devresini yaşıyor. Karanlık, mutsuz ve tatsız tuzsuz...
Nasıl olmasın?.. Karşısında nefretini açık açık söyleyen bir Ahmet Çakar’la kolay mı canlı yayın?
Kolay mı rekabet?
Ve kolay mı bu zalim rekabette züccaciye dükkanına girmiş file dönmemek?
Zeplin gibi şişkin egolar kıvrak manevralar yaparken bir şeyler patlıyor işte.
Arda skandalı da öyle.
Erman Hoca, yıldız futbolcunun sakatlığını “aşırı sekse” bağlayınca, evlilik yolundaki Arda koyuverdi kalayı:
Düşene tekme atanlardan değilim ben... O yüzden, Federasyonu, Milli Takım’ı, futbolcuları, Hiddink’i çarmıha germeyeceğim. Bu işin en başında birkaç meslektaşımla Don Kişot’a döndüğümüz “yerli hoca” mücadelemin tadını çıkarmayacağım.
Açıkçası, “adalet” duygum da engel oluyor buna!..
Şu anda Milli Takım “düşkün” durumda... Peki “neremiz doğru” ki bizim?..
İçinde debelendiğimiz “kaostan” fırtına gibi bir milli takım çıksa, akademisyenlerin sebeplerini araştırması, benim “primin gücünden” bahsetmem, sizin hayret etmeniz lazım.
Neden mi?
Kulüp takımlarında 10 yabancıyı bile az bulanlara, yabancı sayısı arttırıldıkça ses çıkarmayanlara, alkışlayanlara sorun.
Defalarca yazdım, Türkiye kendine özgü bir ülke. Futbolu da öyle. Avrupa modellerini birebir örnek almaya uğraşırsanız bugünkü gibi apışıp kalırsınız.
Lafı dolandırmadan söyleyeyim; “Helal olsun Fenerbahçe’ye”...
Neden?
Bugün “Batmanspor ve Batman 72 Spor karması” ile Batman’da yapacağı özel maç yüzünden.
Yıllarca hatırlattım üç büyüklere...
Dilimde tüy bitti. Rica ettim. Bir tek yalvarmadığım kaldı:
“Doğu, Güneydoğu Anadolu’ya gidin. Gidemiyorsanız bir iki futbolcunuzun gönderin halkın arasına girsin. Hiçbiri olmuyorsa bir kamyona doldurun formalarınızı / şapkalarınızı / kaşkollarınızı, Cizre meydanında indirimli satış yapın. Bitlis’e korna ve sirenlerle girin. Bingöl Stadı’nın önüne tezgah açın. Zap kenarından geçin, Çukurca’ya kadar uzanın. Sadece mecburi hizmet ve vatan borcu yerleri değildir oraları. Seviliyorsunuz. Tapıyorlar size; şu platonik aşkı fiziksele çevirin Anadolu’yla”.
İşte bunun en kralını Fenerbahçe yapacak bugün.
Madem ki, Milli Takım’ın başına getirilirken ses çıkarmadığınız Hiddink’i şimdi linç etmeye karar verdiniz, hiç olmazsa doğru bilgiler edinmelisiniz.
Milli Takım hocasının ücretinden mi bahsediyorsunuz, Rafi Portakal’ın açık arttırmasında tabela mı kaldırıyorsunuz?
“4 milyon Euroluk hoca bu mu”...
“Terim’in 2 milyonunu meclise taşı, Hiddink’e 6 milyon Euro verip enseni kaşı”...
“Hiddink’e ödenen 8 milyon Euro milletin sokağa atılmış parasıdır”.
Hangisi doğru?
Ben size söyleyeyim:
“Bir bardak suda fırtına koparmak” diye buna denir!.. Arda, Milli Takım kampında sakatlandı ya; illa bir “suçlu” bulunacak. Olay Milli Takım antrenmanında yaşanmışsa, işe ay-yıldız’dan başlanacak.
“Fanatik”i yok nasılsa... Hatta seveni ve sahibi kalmasın diye uygulanan “master plan”dan birtakım “müspet” sonuçlar bile alınmış, Milli Takım’ın tutkunları neredeyse “ırkçılıkla” suçlanmaya başlamış...
Vurun abalıya!
Eloğlu, sanki Arif Karakaya...
Onu tanımazsınız. “Tek Gecelik Aşk” denilen bitkisine çiçek açsın diye 16 sene özene bezene bakan sabırlı bir Kıbrıslıdır kendisi. İşte “dünya” milli takımlarına böyle yaklaşıyor. Bizde, “futbolumuza ne kadar zararlı bir kurum bu Milli Takım” imajına tuzla koşanlar birbirini eziyor.
Sanki bu Milli Takım’ı İzmir’deki babasının tütün tarlasında hobi diye kurdu Mahmut Özgener. Hiddink de iş ortağıydı, ona teslim etti.
Açık söylüyorum Hiddink’in gelmesine de, geliş şekline de karşıydım, ama Arda’nın sakatlığı konusunda şayet “suçlu” varsa, Milli Takım teknik sorumluları en son sıradadır.
İnanılmaz!.. Dehşet... Vahşet... Hatta hıyanet !
Bir insan bu kadar mı yanlış anlaşılır?
Ya da, bir insanın niyeti bu kadar mı çarpıtılır?
Tabi üçüncü bir şık daha var ki, o daha vahim...Ona rezillik diyebilirim:
Bir ülkenin vatandaşı, kendi milli takımı ile bu kadar mı yabancılaşır?
Konu, Aykut Kocaman’ın, Futbol Milli Takımı primlerine ilişkin sözleri.
Ne demiş Kocaman?
Sergilenen pis oyunun adı; “Rijkaard”ı eleştirmenin dayanılmaz hafifliği”!.. Söz konusu “hafiflik”, “bayağılık” anlamında.
Amiyane yani... Kalleşlik kokan, belden aşağı çalışan bir hafiflik.
Düğününden cenazesine, giyiminden teninin rengine, dalan dalana Rijkaard’a.
“Kara balon” bile dediler adama.
Fırsat bu fırsat, Dünya’nın en büyük futbol markalarından biri, elinde “kimyası bozuk” bir takımla düşmüş kucağına; vur ha vur!
Rijkaard dua etsin ki meşgalesi spor... Mesela aktör falan olsa, bir Haluk Bilginer çıkıp çoktan “yavşak” sıfatını takmıştı yakasına.
Neden?..
Mafya üyeleri birbirlerini yok etmeden önce “Kişisel değil, sadece iş” derler ya... Şayet sezon başından beri “medya, Alex’i yok etmeye” çalışıyor gibi görünüyorsa, emin olun kişisel değil; sadece iş!..
“Bu nasıl iş” demeyin.
Spor medyasının “işlerinden” bir tanesi de takımların daha hızlı daha verimli futbol oynaması için kafa patlatmaktır.
Fenerbahçe özelinde, Alex paragrafında kafa patlatmaya bile gerek yoktur.
Çünkü takımın hocası, daha verimli daha hızlı futbol oynama çarelerini “Alex’siz bir Fenerbahçe”de aramakta, o hocaya duyulan güven ve hocanın geleceği kurma hakkı yüzünden Alex’e veda ortamı yaratılmaktadır.
Yoksa Alex gibi bir futbolcuya birinci sırada saygı duyulur. Hak ettiği budur. Karizması ve duruşu bunu gerektirir.
Hele söyledikleri: