Naklen yayın zengini olduk, geriye bunu hak edecek futbolu yaratmak kaldı! Bir nal tamam; üç nal ve bir at daha lazım.
Nasıl bulacağız peki?..
Futbolun içindeki her kurumu, her oluşumu, her insanı kıyasıya eleştirerek mi?.. İran halısı gibi “döve döve” güzelleştirerek mi?
Eleştiri tamam da... Sağını solunu itip kaktığımız, incitip kanattığımız kurumlar, oluşumlar, insanlar, hep futbola “alın teri” akıtanlar. Doğru-yanlış; hiç olmazsa bir şeyler yapmaya çalışmışlar.
Asıl, bilgi ve birikimini futboldan sakınanlar var. Futbolun zengin imkanlarını tırıklayıp, ona hiçbir katkı yapmayanlar.
Futbol zenginleştiği kadar büyümek zorundaysa, kötü unsurlardan arınması kadar yeni enerjilere de ihtiyacı var.
Futbola, futbolcuya, hakeme, tribündekilere, oturma odasından maçı izleyen babaya, anaya, bebeye en büyük “hakaret” nedir?..
Küfretmek mi?.. El kol hareketi çekmek mi? Küçümsemek, aşağılamak, alay etmek mi?
Evet... Bunlar ayıp.
Ama “en büyük ayıp”, futbolun tüm unsurlarını toplayıp halı bombardımanı yapılmış gibi bir araziye mahkum etmek... Yağmurda gölet, karda kümbet, güzel havalarda tozkoparan fırtınasına mahkum, yamalı bohça gibi sahalara.
Resmen hakaret.
Futbolun marka değerine dümdüz gitmektir bu.
Futbolcuyu adam yerine koymamaktır.
“Bol para kulüpleri bozar mı acaba” diye akıl yürütüp endişelenirken sıra kulüplere gelmeden futbol aleminin ayarı bozuldu!
Ah şu “biat kültürü” yok mu...
Paranın kaynağına odaklanan, sahibini altı okka yapan, ceket ilikleyen, eleştirmeyip yücelterek biat ettiğine en büyük zararı veren kültür... Futbolun tek hakimi bu oldu.
Türkiye’nin en popüler vatandaşı Ertan Özerdem şimdi... Digitürk Genel Müdürü. Röportajlar, boy boy fotoğraflar.
İşin güzeli, o da benimsedi yeni rolünü!..
Futbol Federasyonu’nun yerine de konuşuyor, Fenerbahçe’nin yerine de, Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın, MHK’nin yerine de.
Futbolun planını, projesini o yapıyor. Medyayı o sokuyor hizaya. Şikeyi, teşviki bir kahraman ortadan kaldıracaksa, mutlaka Digitürk olacaktır!
“Alışırsınız” lafını boşuna etmedi rahmetli Özal. Toplum psikolojisini biliyordu. İnsanlar en marjinal durumlara bile zamanla alışıyordu. Hele bizde... Alışma süresi Dünya ortalamasının yarısıydı belki de.
Evet, halk her şeye alışır. Ama gazeteciler de alışmışsa, koyuverin yakasını gitsin.
Hatırlayanlar gençlere anlatsın; 1980 yılının ilk sekiz ayında “Dün İstanbul’da 26 kişi öldürüldü” haberi “vaka-ı adiye”dendi !..
Sadece rakamı değişen bu haberler ne kadar büyürdü biliyor musunuz?
Tek sütun... Bilemedin iki.
Gazeteciler de halk gibi kanıksamıştı vahşeti... Devamı belli.
“Futbola siyaset girdi” lafına da iyice alıştık galiba.
Bak sen şu işe! Futbolun marka değerini düşüren, ahlakı sukut ettiren, stattan oturma odamıza kadar hepimizin kalitesini bozan en büyük borazan Erman Hoca’ymış...
Toroğlu ortadan kalkınca yayıncı kuruluşun aboneleri de katlanacak herhalde... Futbolumuzun “evsafı” artacak, kulüplerimiz huzur bulacak!..
Maraton’suz günlerde, belki iki takımımız Şampiyonlar Ligi finalinde karşılaşacak!
Sanki Yucatan Yarımadası’nda tarihten bir yaprak... Maya medeniyetinde kurban töreni!
Düne kadar en bariz pozisyonu “Erman Hoca’ma soralım” kişiliksizliğindekilerden, futbolun yoz günlerini Erman Hoca’nın teatral yetenekleriyle doldurmaya çalışanlara ve Toroğlu’ndan “bilge şaman” yaratanlara kadar hepsi, bu sefer onu yok etmeye uğraşıyorlar.
Herhalde bizi aptal sanıyorlar ki, yine ona “hak etmediği” kudret yükleyerek yapıyorlar bu işi!
Maraton biter, her şey düzelir!..
Haksız mıymışız endişelerimizde?.. “Hay”dan gelen para “huy”a gidiyor işte!
Hem de en kötü “huy”lara.
Başta, “har vurup, harman savurma”. Sonra “bal tutan parmağını yalar huyu”!
Tabi başka kötü huylar da var sırada... Bol paranın tetiklediği kötü huylar.
Dün “bir”, bugün “iki”; biraz vakit geçsin, sevgili kulüplerimizin eline biraz nakit geçsin; görürsünüz gerisini.
Bakınız Kulüpler Birliği’nin son konularına:
“Süper” ihalenin mimarı, her kulüp başkanının rol modeli ve medarı iftiharı sayın Yıldırım, emek ve mesaisi karşılığında “minik” bir ricada bulunmuş masanın etrafındakilerden:
Para iyidir. Çetin Altan ustaya göre “yoğunlaşmış enerji”dir. Cana can katar. Ama her “büyük para” potansiyel tehlikedir. (Bakınız; piyangodan büyük ikramiye kazanıp dört yıl sonra intihar eden talihli!).
Kulüplerimizi bekleyen tuzak da böyledir.
Bir de bakmışız, % 126 artmış kulüplerimizin borçları... Dört yıl sonra dörde katlanmış.
Olmadı mı?..
Her gelen başkan kulüplerin borçlarına borç ekleyip giderken, buna karamsarlık ve fantezi diyebilir misiniz? Orta karar futbolcular çift haneli milyon Euro’lara kapış kapış giderken bu ihtimali görmezden gelebilir misiniz?
Bir de bakmışız, Digitürk ayağını “ikramiye”ye göre uzatmış kulüplere vaat ettiği parayı ödeyememiş.
“Bu lig, bu para etmez. Bitmişiz, ölmüşüz” söylemleri, “kavga, küfür, şike” eylemleri arasında Digitürk’ün kablosu kesilivermiş.
Naklen Yayın İhalesi’nin “naklen yayın ihalesi” yapılsa bir 50 milyon dolar da ondan kazanırdı kulüpler...
Türkiye o kadar kilitlendi bu ihaleye. Dört saat boyunca resmen bir derbi gibi seyretti. Sadece bu olaydan bile anlamak mümkün Türkiye’de neyin para ettiğini.
Neyse, hayırlı olsun Digitürk’e.
Tabi meselenin ekonomisi var, siyaseti var, stratejisi var ama bu noktada futbol adına “malumatfuruşluk” yapmak istiyorsanız, bir tek cümle yeter de artar bile:
“Süper Ligimiz 321 milyon dolar etmez”!..
Allah Allah...
“Bu futbolu” yorumlayarak cukkayı götürenlerin cin fikirleri o kadar para eder mi peki?..