Pazar akşamı istemeden parçası olduğum bir olayı anlatacağım şimdi size... Bir hayli kahırlı, ama bir o kadar da açıklayıcı. Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, anlayın:
Gece yarısına az kala... Ekranda haberciliğine her zaman şapka çıkardığım Serhat Ulueren’in Telegol programı olanca hızıyla sürerken, telefonum çalıyor. Karşımda Cahit Ahıskalıoğlu. Serbet Güreş Milli Takımı eski hocalarından.
“Ercan abi biraz önce Telegol’ü aradım” diyor; “Dünya Şampiyonu Zekeriya Güçlü’nün hastanede yaşam savaşı verdiğini anlattım. Sana da söylemek istedim”!..
Ne... Olamaz... Zekeriya Güçlü hasta ha!.. Daha 40 yaşında. Çelikten bir devdi düne kadar. Ama küçücük safra kesesinden küçücük bir taş, mikrobunu pankreasa kadar itmiş ve devirmiş pehlivanı.
Aylarca atlatmış, doktora gitmemiş. Neden biliyor musunuz?
Sosyal güvencesi yok. Üç kuruş parasını hastanelere harcamak istememiş.
Türkiye’de bir maç oynayıp, intiharıyla tüm Türk Medyası’na manşet olan Enke’ninki gibi değil, ama bir tür intihar girişimi.
Reha Muhtar gazetecidir... Televizyoncudur... Habercidir... Üstelik bütün bunları çok iyi yapanlardan biridir. Yakaladı mı haberi, patlatır bombayı. İsterse “uzaktan kumandalı”, isterse “zaman ayarlı”; keyfi bilir.
Veya “mayın”...
Basın siz patlatın!..
Nitekim öyle yaptı.
Son Kale programında, Mustafa Denizli’yi “temel çalışmaları bile yaptırmamakla” suçlayan Beşiktaşlı bir futbolcu olduğunu açıkladı. İsim vermedi.
Sadece “uluslararası”!..
Biliyor ki, adını verse ertesi gün Reha Muhtar devreden çıkar.
Ne “doğduğunda” doğru dürüst sevinebildik şu Süreyya Ayhan için, ne “yok olurken” ağız tadıyla ağıt yakabiliyoruz.
Suçluyu bile bilmiyoruz.
“Neden, nasıl, kim ?” soruları yanıt bulmadan yitip giden koca bir fenomen ve ağzı açık seyreden milyonlar...
Arka fonda “Geç bulduk, çabuk kaybettik” nakaratı; o kadar.
Neden bu skandal? Nasıl bu hale geldi? Kim sebep oldu?
Ya Süreyya’nın kendisi, ya Süreyya’yı “sevk ve idare eden” değil mi? Yani hocası...
Hoca, “Ben yarattım, ben yok ettim” diyorsa eğer, tut adamı bitir işini... Kafası çalışmıyorsa, ha keza. Kötü niyetliyse “içeri”, aptalsa “uzağa”...
Kayseri’ye 65 milyon liraya stat yapıyorsun, Fenerbahçe konuk geliyor, 8 bin 25 seyirci”!..Geçtik futbolu, boşverdik Fenerbahçe’yi, “Kayserili ticareti iyi bilir” lafına yanıyorum ben şimdi.
Ticaret bunun neresinde?..
Alttan ısıtmalı, yandan aydınlatmalı çiçek gibi stat; bir yanda Süper Lig’in en “meşhuru”, diğer tarafta senin kimliğinin kramponlusu... 33 bin koltuğun 4/3’ü boş...
Ya para yok millette, ya da gözünde futbolun değeri.
Seyircinin yarısı en ucuz yerden seyrediyor. 30 liralık bilet alan 4042 kişi.200 liralık lüküs yerlere ancak 33 Kayseri’li kıyıyor. Bir maça 200 lira verdiler diye, yakında o 33 kişinin de ticari hayatı biter Kayseri’de.
“Futbolun iflası” bağıra bağıra geliyor.
Geçelim Diyarbakırspor-Galatasaray maçına...
Eskiciler bile “futbol alıyorum” diye dolaşacak yakında... Salı pazarındaki çamaşırcı “ikizlere futbol” satacak. TBMM’de taşkınlık yapan milletvekilini “sarı kartla” uyaracak idare amirleri... Rüşvet yiyen memura “kırmızı kart”...
Türkiye, futbola o kadar gömüldü yani.
Dili futbol, hedefi futbol, kendini ifade şekli futbol. Siyaseti, ticareti, reklamı ve dahası... Biraz ileri gidenler “futbol dini”nden bahsediyor.
Medya mı?.. O da orta sahada top çeviriyor.
Spor yazarı = futbol yorumcusu!
Muhabir, üç büyüklerden birinden sorumlu...
Foto muhabirinin makine aksamı bile gece maçına ayarlı.
Hiç edebiyat yapmayalım; adını koyalım. Hürriyet’in spor koordinatörü Ercan Saatçi’yi Galatasaray’a küfür ederken gösteren kaset rezaletti. Vatan Gazetesi Müdür Yardımcısı Gökmen Özdemir’in (müdürü İbrahim Seten’in direktifiyle), Galatasaray yöneticisini tehdit etmesi de rezalettir.
Şansal Büyüka gibi bir basın markasının, Mahmut Özgener gibi bir Federasyon Başkanı’nın olaya alt başlık olması ise çok büyük hata değilse, hepten rezalet.
Kaseti kim araklamış, niyeti neymiş, yemeğe kim kaçta gitmiş, telefon kavgayı sonlandırmak için bir girişimmiş; beni ilgilendirmez.
Sizi hiç ilgilendirmez. Gazeteyi satın alan, saygın insanların doğru haber ve yorumları için para verir. Kim kime madik attı diye değil. Gazeteci takip edendir, madik atan değil. Saygınlık düşerse, o gazeteler ancak kesekağıdı, “jurnalistler” jurnalci olur.
Bab-ı Ali’yi nasıl “ali baba” ile karıştırmamak lazımsa, İkitelli de bir saz modeli değildir. Gazetelerin ve gazetecilerin kümeleştiği adrestir. Orada gazeteler vardır. İçinde gazeteciler çalışır. Gazeteciler şarkıcı, menajer, eski futbolcu, son ütücü değil, meslek ilkelerini benimsemiş insanlar olmalıdır. İnanışa göre; dürüst ve mesafeli insanlardır. Akıllı
Başlığın muhatabı Fenerbahçe... “Yaptığı” ne?.. Tam sekiz taraftarını İstanbul Valiliği Spor İl Güvenlik Kurulu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Spor Asayiş Bürosu ve Futbol Federasyonu’na “ihbar” etmek.
Hem de fotoğraflarıyla birlikte.
Derbiden sonra yememiş içmemiş Fenerbahçe yöneticileri, geniş bir teknik ekiple oturup görüntüleri incelemiş. Tek tek... Öyle kolay iş değil. Sahaya atılan madde ile senkron tutturmak lazım ki, atanı bulasın.
90 dakika x 50 bin seyirci x 12 yabancı madde:
Feci bir emek.
Önce yerlerini saptamışlar. Sonra isimlerini. Dosyaya görüntüleri de eklemişler... Doğru Emniyet’e...
“Alın” diyorlar; “Bunlar ezeli rakibimiz Galatasaray’a eline geçeni atanlar... Gerekeni yapın”!
“Galatasaray maçına çıkmıyoruz. Süper Lig’den çekiliyoruz”!..
-Neden?
“Bursa’dan sonra Gaziantep’de de ‘PKK dışarı’ diye bağırdılar. Biz bu yakıştırmalarla anılmak istemiyoruz. Bunu hak etmiyoruz”.
-Yahu kardeşim, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve diğerleri her gittiği deplasmanda ‘hayat kadını bir annenin, babası belli olmayan çocuğu’ olarak anılmayı hak ediyor mu? Hakemler her maçta cinsiyetlerinin ve şereflerinin tartışmaya açılmasından memnun mu? İnsan kalitemiz bu. Herkese en kızdığı şeyi söylüyorlar. Ve bunu sadece sahadaki minicik avantaj uğruna yapıyorlar.
Otobüsün üzerindeki üniformalı örgüt üyelerine bile tepki gösterilmeyen bir coğrafyada, Diyarbakırspor’un örgütle falan alakası olduğuna hakikaten inananlar mı var sanıyorsunuz? Diyarbakır’da bile sokağa çıkıp üç kişiye sorun, ikisi “Devletin Takımı” der Diyarbakırspor için.
Kızdığını belli ettikçe daha çok yapacaklar. Oysa medya kucağını açmış sana. Her olumsuz tepkiden sonra çık baştan anlat. Bundan büyük avantaj var mı? Mücadele ediyor işte Federasyon. Sizin için yeni kurallar bile ihdas etti.
“Ama hakemler de önümüzü kesiyor. Federasyon bizi düşürmek istiyor”.