Futbol denilen oyunda unvanların, apoletlerin zerre kadar değeri yoktur... İstediğin kadar ligin en ofansif takımı ol... İstediğin kadar iyi kadroya sahip ol... Her doksan dakika, o unvanlar ve apoletler için yeniden sınava girersin!..
Beceremezsen unvanı/apoleti çimenlere bırakıp gidersin.
Birinci kural; rakip kadar mücadele edeceksin.
En az rakip kadar.
Ondan sonra üstün yeteneklerinin (şayet varsa) semeresini göreceksin. Kendini dev aynasında görmeyeceksin. Eskişehir’deki maçın ilk yarısında unuttu bu yaşamsal gerçeği Galatasaray... İkinci yarı hatırladığında ise geç kalmıştı; Eskişehirspor 24 yıllık sınıfsal handikapı atlatmış, gayret edenin kazanacağını anlamıştı.
İster UEFA yorgunluğu deyin, ister küçümseme; her hamlede rakipten bir adım geri kaldı sarı-kırmızılılar. Birkaç santim az, birkaç selise eksik. Ve sonuçta iki gol arkada.
Bir başka tanımla, Eskişehirspor adım attırmadı dev rakibine. Üç pas yaptırmadı. Topla her buluşmada bastı Eskişehirsporlular. O kadar ki, maçı ekrandan seyredenler Eskişehirspor’un 13-14 futbolcuyla oynadığını sanmış olmalı.
Colin Kazım, Fenerbahçe’nin kafasına çuval geçiren “teknik” otoriteye baş kaldırmış bir idealist midir?
Yoo... Kazım’ın kavgası tamamen kişiseldir.
“Benim piyasam İngiltere, ben niye olmam ilk on birde”!
Bu kadar basittir.
Fenerbahçe Takımı’nın “yetenek birikimini” çar çur edip har hur savuran İspanyol’a kafa tutarken “amme hizmeti olsun”, “Fenerbahçe korunsun” diye düşündüğünü hiç sanmıyorum Colin Kazım’ın.
Zaten Colin Kazım’dan bir Büyük Fikret, bir Can Bartu, bir Ziya Şengül, bir Oğuz Çetin yaratmaya çalışacak kadar hayalperest değilim.
Kazım’ın Fenerbahçeli olduğundan bile emin değilim.
“Michael Skibbe’ye karşı vicdansızlık, terbiyesizlik ve ayıp edildi”!..
Bu cümle benim değil; Galatasaray başkanı Adnan Polat’ın... İkinci hafta maçlarından sonra dile getirmişti.
Bugün de aynen geçerli.
Bir ayda “Vicdansızlık, terbiyesizlik ve ayıp” edenlerin adresi “İkitelli’den Hasnun Galip’e” değişti ama önemli olan eylemdeki istikrar!
İstikrarlı kulüp Galatasaray!
Şaka bir yana...
Bir teknik direktörü -altını oyup, üstüne adam koyup- komik duruma düşürmenin pratikte ne faydası olabilir ki?
Kaybedecek bir şeyi kalmayan adamdan korkacaksın!.. Nasıl çıktı hocalar maça?.. Ersun Yanal’ın cebinde “Yattara”, Skibbe’nin “İstifa”.
Trabzonspor gittikçe temposu artacak ve zaman içinde takviyeler yapılacak normal bir derbi olacağını sanıyor, Galatasaray Allah ne verdiyse saldırıyor. O kadar ki, De Sanctis “Dönsenize ya” diye bağırıp çağırıyor defansa.
İşte bu kritik dakikalara çözüm getiremiyor Trabzonspor. Özel önlem geliştiremiyor. Kendi oyununa devam ediyor. Sanıyor ki, Süper Lig’in en oturmuş ve verimli defansı bu dalgaları savuşturur!
Ama karşısında Arda-Lincoln-Kewell ve Baros gibi devler var. Üstelik arkadan destek alıyorlar. Beklerden destek alıyorlar.
Sonuçta riske giren kazanıyor.
Bu taktik hoca dansa; anlaşılabilir. Ya herro, ya merro demiştir Skibbe. Ama futbolcuların durumdan vazife çıkarmalarıysa, çok dikkate değerdir. Skibbe’yi seviyorlar mı yoksa?
Bugüne kadar pek belli etmemişlerdi ama.
Bazı şeyleri tahmin edersiniz, şüphelenirsiniz, ama yazmazsınız.
Çünkü ortalığın bulandırılmasından ve düzeyin düşmesinden korkarsınız.
Lakin, iş milli takım hocasının zamdan sonra bile ortalamanın altında kalacak parasını tartışmaya kadar geldiyse “düzey müzey hak getire” demektir.
Zafer; “dedikodu”, “tahrik” ve “polemik”indir.
* * *
Terim’in maaşını asgari ücrete bölünce, elbette midesine kramp sokarsınız sokaktaki insanın. Cumhurbaşkanı maaşıyla kıyaslayınca tabi ki sinir bozarsınız.
Üstelik, bir bakıma haklısınız...
Yine “malum olmuş” bana!..
“Estağfurullah” demeyin...
Öyle.
Estonya beraberliği “1”e “70.000.000” verdiği gün, “İster misiniz Estonya maçında bir kaza olsun” diye yazmışım.
Neden?..
Anlatmayayım; alıntı yapayım:
* * *
Ne kadar acı... Bugün oynanacak Estonya milli maçı, iyot gibi açığa çıkardı ikiyüzlülüğümüzü!..
“İkiyüzlü” ağır bir sıfat ama yaşadığımız gerçeklerin yanında hafif kalıyor.
“Arzu eder görünüp”(Başarı / Huzur) aslında istemeyenleri, “Nefret eder görünüp” (Kavga / Hezimet) gerçekte olsun diye yanıp tutuşanları anlatacak başka bir kelime aklıma gelmiyor.
Artık belli oldu ki, bizim Milli Takım’la, Milli Maç’la, hatta futbolun milli olanıyla hiçbir alakamız yoktur... Dünya ve Avrupa şampiyonalarında seyahat, bağırıp çağırma ve bolca dedikodu ihtimali olmasa, o turnuvalar da angarya.
Bizi yerlerde sürünmek coşturur.
İlgimizi boğuşma çeker.
Skandal meşgul eder.
Eski futbolcu, menajer ve Hip Hop’çı Ümit Davala’yı Skibbe’ye yardımcı yapmayı, sonra da kovmayı kimler akıl ettiyse helal olsun...
Galatasaray’ı yönetenlerin karar verme yeteneklerine mi yanarsınız?
Skibbe’nin dibe vurmasına mı?
Süper Lig’in en iyi kadrosunun sersemlemesine mi?
Ümit Davala’ya mı?
Evet... O da Galatasaray mağdurlarından biri... Başlamadan bitti Davala’nın hocalık kariyeri.
Hey gidi Galatasaray...Yardımcı hocalıkta birinci kriter “Almanca” demek ki!