Gün bugündür.

11 Ekim 2008

Dün Mustafa Denizli transferi...  Bugün Milli maç...  Yarın Skibbe, öbür gün Fenerbahçe...
Spor adına durum böyle!..
Peki, ne oldu olimpiyata?
Hani olimpiyat sporun zirvesiydi?.. Hani Biz Pekin’deki kuş yuvasından aşağı yuvarlanmıştık. Hani “gerekeni yapacaktık”?
Çoktan kış uykusuna yattık. Uyanmamız yıllar sonra.
Çünkü, biri geride kaldı, diğeri çok uzakta olimpiyatın.
Futbolun forması “turkuaz”, sporun şapkası “alaturka”.

Yazının Devamı

Gururlan... Ağlama!

10 Ekim 2008

Her şeyden önce kendine saygı duymalısın!..                         Mesela, “Ertuğrul Sağlam Beşiktaş’ı taşıyamadı” diye yazıyorsan, “Takım kötü oynuyor” diye konuşuyorsan... Ertuğrul Sağlam istifaya zorlanıp veda edince salya sümük ağıt yakmayacaksın.
Olmaz ya... Sana ve fikirlerine saygı duyup Hoca’yı değiştirdi yönetim; diyelim.
“Rezalet... Sen de istifa et”!
Yahu bürokrat değil “seçilmiş” insanlar yöneticiler. Yüz kızartıcı bir suç işlemiyorlar. Alt tarafı Beşiktaş Genel Kurulu’nun verdiği görev ve yetkiyi kullanıyorlar.
Beceremiyorlarsa sandıkta hesap verecekler.
“Eleştiri”nin şehveti bu. Eleştirdiğini eleştireni eleştirmek.
Asalete bakın:

Yazının Devamı

Sağlam strateji!

8 Ekim 2008

İki hafta boyunca Ertuğrul Sağlam’la “empati” kurmayan kalmadı!.. “Ben olsam giderim”.
“Ben olsam kalırım”.
“Onurunu kurtarması lazım”.
Peki Yıldırım Demirören ? Var mı onun ayakkabılarını giyip de düşünen?
Yok...
Çünkü “kompleks” diz boyu. Bir de dağları bekleyen korku...
“Yakın” adamları dışında herhangi bir başkana “haklı” demek için yürek lazım Türkiye’de. O “yakınlar” da aslında başkanları mahveden kişiliksizler. Kalemleriyle, mikrofonlarıyla, tükürükleriyle bugün ona, yarın başkasına hizmet verecekler.

Yazının Devamı

Fener’in “malzeme yorgunluğu”

7 Ekim 2008

Analiz denilen subjektiflikte  tekniğin, taktiğin zort dediği yer burası...  Yerim senin bloklarını, öperim ön liberolarını, sıkarım kanatlarını...
Gir fizikten, çık kimyadan, anlat bakalım bana “en pahalılar”ın “en paçavra” olmasındaki mantık kaymasını.
Anlat, anlayalım!
“Becerisi belgeli” yönetici nasıl çarşafa dolanır?
Diploması yaldızlı teknik direktörün “genci/yaşlısı/Türk’ü/yabancısı” nasıl eblehlik eder?
Futbolda yıldız varsa... Yıldızlar pahalıysa... Ve büyük takımlar büyüklüklerini sürdürülebilmek için parayı bastırıp onları alıyorsa; bu nasıl tufa?.. Fahiş fiyata ıskarta, üçotuz paraya sağlam...
“Piyasa kurallarına” ne oldu hocam?

Yazının Devamı

Hayata nasıl devam edecek?

4 Ekim 2008

Hayat devam ediyor.
Ve edecek tabi.
Felsefi açıdan son derece haklıdır Ertuğrul Sağlam!
Lakin bize lazım olan, “filozof” değil “hoca”!
Kısaca, soru başka:
“Devam edecek olan bu hayat mı”?
“Bu da hayat mı”?

Yazının Devamı

Karartma olsa nafile

2 Ekim 2008

En fedakâr Fenerbahçeli kim? Mahmut Uslu!  İnsanın kendisinin bile inanmadığı “Stadın şalteri UEFA”nın elinde” cümlesini canlı yayında kurmak kolay mı?
Baktı tribünlerde kavga var; attı kendini ortaya hepimize yeni bir polemik konusu çıkardı.
“Işıkları kim kapadı”?
“Neden” kapatıldığının önemi kalmadı böylece.
O sırada Saracoğlu tribünlerindeki Aziz Yıldırım muhalifi “100 kahraman Türk” ile onlara haddini bildiren “1000 fedakar Türk’ün” fiziksel münazarası ikinci planda.
 *               *                  *
Konu “kimin kapadığıysa” ben ne UEFA’ya ne sayın Yıldırım’a kızabilirim!

Yazının Devamı

Emre “Mesih” mi?

1 Ekim 2008

Avrupa Kupalarındaki  maçları, “ulusal çıkar” terazisiyle tartan “dinazor”lardan olduğum için sustum.
Bir yazarın asla ıskalamayacağı Emre Belözoğlu “gel gel”ini görmezden geldim.
Bekledim; Dinamo Kiev maçı oynansın.
Siz bu satırları okurken Fenerbahçe’nin kaderi yazılmış olacak.
İyi veya kötü... Orası konumuz değil.
Emre’ye dönelim:
Herkes gibi ben de farkındayım ki, “yıldız futbolcu” denilen insan ırkı, “assolist” ırkıyla yakın akrabadır ve yaşamdaki tek amacı sahnede kalmaktır.

Yazının Devamı

Fenerbahçe soruları ‘1 Ağustos 2008’

30 Eylül 2008

İki ay önceki “Fenerbahçe soruları” başlıklı Ters Köşe, “tespit ve uyarıyla” Cuma günü Sivasspor faciasında olduğu gibi bugün Dinamo Kiev maçından önce de aynen geçerli.
Tembellikten değil, kendimi tekrar etmemek için alıyorum:
* * *
Futbolu “buz balesi” veya “tramplen atlama” ile karıştıranlar var galiba!..
Oysa benim bildiğim “rakibe karşı” oynanıyor hâlâ...
Göğüs göğse, kondisyon kondisyona, yetenek yeteneğe, taktik taktiğe, zeka zekaya...
Kazanan, sadece o maçtaki rakibinden iyi...

Yazının Devamı