Devre arası gol

29 Nisan 2002


<#comment>Seremoni sessiz, yazısız ve yorumsuz protestolarla başladı ama Çulcu’nun düdüğünü, kemik sesleri izledi Bursa’da.
Bursaspor’a Malatya deplasmanında ne olmuş, nasıl olmuşsa; asabi başladı ev sahibi takım maça. Fenerbahçeliler’e geçen ilk üç top, tekmeyle geri istenince anlaşıldı ki, bu bir sindirme operasyonu. Nitekim sindi Fener...
Bursaspor’un ileri adamları, Fenerbahçe orta alan ağından kayıp geçen küçük balıklar gibiydi ilk çeyrekte. Fenerbahçe’den ise, denenmiş, düşünülmüş, hazırlanmış bir gol pozisyonunu boş yere bekledi tribünler.
Lorant da bu kısırlıktan bıkmış olmalı ki, ilk yarının sonuna doğru Hakan’ın yerine Oktay’ı sürdü sahaya. Daha doğrusu, Serhat’ın yerine ve gezinip duran Revivo’nun yanına... Serhat iyice demoralize, ama yüzüne renk geldi Fenerbahçe’nin.
Fenerbahçe tarihinde ilk defa devre arası soyunma odasında otururken bir gol yedi. Ve bunu radyodan öğrendi. Galatasaray öne geçmiş, şampiyonluk hayalleri en azından bu sezon suya düşmüştü.
Herkes sahaya Sarı - Lacivert bir enkaz çıkmasını beklerken, Fenerbahçe futbolcuları hiçbir şey olmamış gibi golü arayıp, buldular. Belki ümitleri devam ettiğinden, belki de yeni sezonda

Yazının Devamı

Futbolda kimyasal savaş

25 Nisan 2002


<#comment>Sonunda, soyunma odasına zehir de atılmış...
İddianın sahibi Bursa Belediye Başkanı Erdoğan Bilenser olmasa ve Malatyaspor Başkanı Hikmet Tanrıverdi’nin "Zehir kokusu duymadım ama Bilenser’e dirsek gelmiş olabilir" şeklindeki özrü kabahatinden büyük itirafı ortaya çıkmasa, inanılacak gibi değil.
Malatyalılar, Bursasporluları hava alanından karşılayıp maç bitene kadar eşek sudan gelene kadar dövmüşler ama "zehirlemedik" diyorlar. Maçı kaybedip canlarını kurtarmış Bursasporlular...
Hep yazdık... Futbolu, insanlara sosyal yaralarını, umutsuzluklarını, açlıklarını unutsun diye "oyuncak" olarak verirsen, işe yarıyor. Ama zamanı gelince geri vermek istemiyorlar.
Futbol hastalıklara iyi gelmiyor, semptomları gideriyor. İlaç kesildiğinde "en derin duygular" böyle çıkıyor su yüzüne. Herkese geçmiş olsun.

Yazının Devamı

Savaşın temizi var mı ?

18 Nisan 2002


<#comment>Adı konmasa da bir savaş bu! Futbol cephelere bölünüyor. Her hafta yeni bir mevzi kazılıyor, yeni silahlar deneniyor, yeni zırhlar icad ediliyor... Hakemler ajan, rakipler düşman ilan ediliyor. Milis güçleri ve partizan kuvvetleri örgütleniyor...Henüz kayıplar hesaplanmadı ama, futbol yoğun ateş altında ve kan kaybı telafi edilemeyecek boyutlarda. En haklı savaşların bile alın yazısı olan "kirlenme", amacı "yüce kulüp çıkarlarını korumak" olan bu savaşta, "Meksika dalgaları" gibi yayılıyor. Görünen bahanesi "futbol" olan bu savaşta, ilk kurban "futbol" ama kimin umurunda... kime ne, sahadan, taktikten, golden, futboldan... "Kutsal" olan puan... En büyük futbol adamı ise, puanı masa başında kazanan...Günün mana ve ehemmiyetinden nemalanmak için değil, bu "cinnet"i protesto etmek için Ters Köşe’nin konu başlıklarını savaş jargonundan seçtik.Süregelen "savaş"ın saçmalığını belirginleştirmek için de, yöneticilerin mantık ve taktik hatalarını irdeledik.Baştan uyaralım!.. Aşağıdaki yorumlar, son olayların son adımlarında yapılan falsoların değerlendirmesidir. Kimse çıkıp da "o aslında çok iyi adam, şunun Türk futboluna katkıları, bunun insanlığı, ötekinin çalışkanlığı"

Yazının Devamı

Parantez

15 Nisan 2002



<#comment>Zaten Beşiktaş - Fenerbahçe karşılaşması, tek başına bile futbol fantezilerimizi tetiklemeye yeterliydi ama, bu karşılaşmanın anlamı çok daha derindi. (Galatasaraylılar için bile) Hafta boyunca her türlü sonuç, İstanbulspor - Galatasaray "bilinmezi" ile çarpılıyor, her ihtimal, "üç hamle sonrasına" göre çeşitlendiriliyordu. Ta ki, Cumartesi öğle saatlerine kadar...
Artık acil durum planları geçerliydi. Şampiyonlar Ligi de, "teselli ikramiyesi" sayılmazdı doğrusu. (UEFA da öyle) Beşiktaş, durumu lehine çevirmekte Fenerbahçe’den bir adım öndeydi maç başlamadan. Futbolcuların "prim istemiyoruz" jesti ile yarım gün içinde kulüp "bir başka" kenetlenmiş, yönetimin müşfik yanıtı, olası bir terslikte bile kale burçlarının sağlam kalacağı mesajını vermişti.(Neyse ki)
Fenerbahçe’de ise Lorant’ın maça sakladığı sürprizinden başka bir sürpriz göze çarpmıyordu. Gemileri yakarak çıktı sahaya Fenerbahçe, Beşiktaşlılar’ın "yeni icadı" havalı kornalar acımasızca çalarken.

İlk yarı bitmeden atılan Ali Eren’in ardından Beşiktaş seyircisinin tepkisi, en az havalı kornalar kadar acımasızdı. Sanki, kırmızı kartı Aziz Yıldırım gösterdi. Tribünler Muhittin Boşat’ın bu

Yazının Devamı

Bu nasıl ceza?

11 Nisan 2002


<#comment>Kavga kötü ama...
Musibet, nasihatin bin mislidir... Bakarsınız sonu iyi gelir...
Sadece "eceli gelen" bir federasyon, arkasında bile duramayacağı böyle cezalar verebilir.
Bu nasıl bir ceza ki, veren bin pişman, cezalandırılan Spartaküs misali, "despota savaş açan bir kahraman" olabiliyor.
Federasyon’un Aziz Yıldırım’a kestiği cezanın bedelini, yine Federasyon taksit taksit ödüyor.
Ata Aksu’yu dinledim... Futbol Federasyonumuzun otoritesinin ve pilinin bittiğini, son ümidin Dünya Kupası’ndan gelecek iyi bir habere endekslendiğini, ancak Aziz Yıldırım olayı ile sonun başlangıcının hızlandırıldığını çıkardım; satır aralarından.

Yazının Devamı

Başkan yerinde ağırdır

6 Nisan 2002


<#comment>Bayılıyorum Fenerbahçe’nin Şükrü Saracoğlu’ndaki maçlarına. Revivo benim evin önünden serbest vuruş kullansa, top santraya ulaşır. O kadar yakın... Sağa sola bakınarak birkaç dakikada stadtayım.
Bugün yine keyifle yola koyuldum, köşede yakalandım:
-Maça değil mi?..
-Evet.
-Fener kazanır mı?
-Evet!..

Yazının Devamı

Veda zamanı

4 Nisan 2002


<#comment>Sayın Ali Şen’in sözüne dikkat edin lütfen:
"Fenerbahçe başkanı, Federasyon gidecek diyorsa, gitmelidir"...
Bu söz, ilk bakışta bir "megolomani ürünü" gibi gelebilir. Yani, Fenerbahçe Kulübü Başkanı, güç, yetki ve kişilik olarak Federasyon başkanının üzerinde midir?..
Olabilir!.. Ama olmasa da ne değişir?..
Fenerbahçe, futbolumuzun iri bir dilimidir ve bu futbol pastasının tümünden sorumlu olan "aşçı", Federasyondur. En iyi malzemelerle, yakmadan, çiğ bırakmadan, lezzeti ve görüntüsü tastamam pişirecek, ikram edecek ve bunu sürekli aynı kalitede gerçekleştirecek...
Şartlar böyle midir?

Yazının Devamı

Herkes kaşık büker ama!

3 Nisan 2002


<#comment>UEFA ve Süper Kupa ile aklımızı başımızdan almıştı ama, bir Allahın kulu yoktu ki, Avrupa’nın devlerine kafa tutan Galatasaray’ın Süper Lig’de teklemesini, hele deplasmanlarda yerlerde sürünmesini anlamlandırabilsin...
Biz Dünyaca ünlü "enerji doktoru" Uri Geller’in, Galatasaray’dan "metafizik" yardımlarını esirgemediği duyumunu alıp, ziyaretine giderken; tüm matematik ve fizik bahaneler bitmişti.
Geller’in iddiası da, öyle yabana atılacak cinsten değildi. "Cim - Bom’un Avrupa başarıları benden sorulur" diyordu özetle.
Adını biliyorduk ama, bu kadar büyük lafları olan bir insanın, özel yaşamında nasıl bu kadar tevazu içinde olduğunu anlayamadık önce.
O da farkındaydı... Röportajın ortalarına doğru bir masaya uzandı ve Ulus 29’un şık masalarındaki kaşıklardan birini aldı. Burnumuza yaklaştırdığı kaşık, boynunu okşadıkça mırıldayan bir kedi gibi kuyruğunu kaldırıyor, avına saldırmaya hazırlayan bir kobra kafasına dönüyordu.
Çekiçle eğilemeyecek kaşık iki büklüm olmuştu.

Yazının Devamı