<#comment>#comment>Maça gitmek yerine "büyük ekran TV referanslı" ahkam kesiciler için geliştirilmiş "şezlong yorumcuları" yakıştırması var ya...
Bu sıfat, gerçekten bariz bir "kolaycılığın" altını çizse de, kim icat etmişse, ülke adına yapılacak en büyük özverinin, masraflar müesseseden Japonya’ya gitmek olduğunu düşünüyor herhalde...
Gidip de görmemek var değil mi? Görüp de anlamamak.
Anlayıp yorumlayamamak. Belki de anlatamamak...
* * *
Neyse... Şu anda "şezlong yorumculuğu"nu yarım boy aşmış durumdayım ve bu haftaki Ters Köşe’yi Antalya’dan yazmaktayım. Yine de, Kore’den çaktırmadan Türkiye’ye dönüp, Milli Takım haberlerini yazlığından cep telefonu ile geçen Ümit Aktan’a yetişmek olası değil.
<#comment>#comment>Ben bu işten bir şey anlamadım!.. Adamlar kendi ülkelerinde yüzlerce milyon dolara yaptıkları stadlarında, kendi seyircilerinin karşısında, kendi toplarıyla oynuyorlar... Ne dayılanma, ne tekme, ne de hakemin üstüne yürüme...
İnşaatında başlayıp antrenmanında devam eden alın terleri kurumadan Dünya Kupası’na veda ediyorlar, tribündeki bir avuç Türk’ten bir tanesine bile şöyle okkalı bir kafa yapıştıramıyorlar. Sokakta omuz vurmuyorlar.
İnsan pet şişe atar, tükürür değil mi?...
Aslında çok güzel kılıçları da var... Acaba neden stada getirmiyorlar?
Yok. Öylece duruyorlar hipnotize olmuş gibi. FIFA’nın Collina’yı tayin etmesinden bir komplo teorisi bile üretemiyorlar.
Yeniliyorlar; kimi ağlıyor, kimi tebrik ediyor. Koltukları kırıp tribünleri ateşe vermiyorlar.
<#comment>#comment>Ben de "tahmin yapma özgürlüğümü" kullanıyorum ve bugünün Türk Futbolu adına çok önemli gelişmelerle tamamlanacağını iddia ediyorum.
Aslında, bu bir tahmin değil... İşin uyanıklığına kaçıyorum.
Çünkü, ihtimaller belli:
Bizim Çin’i yenmemiz durumunda, eğer Brezilya Kosta Rika’ya tribün jargonuyla "yatarsa"; ortada "mandepsiye bastırılmış ve emekleri çalınmış bir milli takım kalır" ki, her şeyi unutur onu kucaklarız... Biz "düşene" vurmayız...
Brezilya, "benim kendisinden beklediğim gibi" karakter zafiyetine uğramaz ve hakkıyla oynayıp Kosta Rika’yı hallaç pamuğu gibi atarsa... Tur atlarız ki, milli takımımızı bağrımıza basarken, "birkaç gazeteci sallandırırız" ve hiçbir şey olmamış gibi Japonya hayallerine balıklama dalarız.
Çin’i yenemezsek eğer... İşte o zaman da, Türk Futbolu adına gerçekten önemli bir gelişme yaşarız... Ne Federasyon kalır, ne teknik heyet, ne de futbol yaşamını eski yatırımlarından sağladığı rantla ve eskisi kadar ihtişamla sürdürmeye çalışan, "çene çalımcısı" üstadlar.
<#comment>#comment>Dün gibi aklımda Şenol Güneş’in haftalar önceki basın toplantısında söyledikleri:
Mealen; "Türkiye büyük bir fırsatı kaçırdı" demişti... "İşin sahadaki kısmını biz hallederiz. Ama ülke tanıtımı açısından, Dünya Kupası büyük şanstı ve yararlanılmadı."
Gerçi sonradan "kastı aşan bir ifade kullandıysam kusura bakmayın" demişti ama, teorik olarak haklıydı... Pratikte ise, görev sınırlarını biraz zorlamıştı.
"Geçmişte kalan" bu olayı, bana İtalya Futbol Milli Takımı’nın Japonya’daki bir ziyareti hatırlattı:
Ne zaman akıl etmişler, nasıl ayarlamışlarsa, ülkeye varır varmaz özürlü Japon çocuklarını ziyaret etmiş ve önümüzdeki yaz sezonu için binlerce Japon turisti daha garantilemişlerdi uyanık İtalyanlar... Tribünlerdeki "olası" Japon asıllı İtalya taraftarları da cabası.
Hadi, olaya bu kadar pragmatik yaklaşmayalım. İnsani açıdan ne kadar saygın jest değil mi?
<#comment>#comment>Allah daha çok versin ama, hayatında "Yayan yürümemiş, yavan yememiş" bir takım "ipek çamaşırlı" beylerin en büyük derdi, "bizim taraftar seninkinden kalabalık" hesaplaşması.
Bu fantezilerin sahipleri, göz önünde kişiler olduklarından, en büyük milli meselemizin taraftar sayısı olduğunu sanıyor bazı iyi niyetli arkadaşlar.
Hatta çözümler üretiyorlar:
Nüfus sayımlarına neden "hangi takımı tutuyorsunuz" sorusu eklenmezmiş!..
Yahu bu yazılar, bu programlar Anadolu’dan da varoşlardan da okunup seyrediliyor. Kime ne taraftarın çokluğundan. Bu iş, taraftar için kulüple kendi arasında bir gönül meselesi. Nicelik hesapları yapanlar ise hükmettikleri camianın genişliği ile keyiflenen tuzu kurular.
Sizin nüfus sayımlarına soru ekleme fırsatınız varsa; "Kaç aydır işsizsin, en son ne zaman et yedin, Türkiye’den kaçmak istiyor musun, intihar etmeyi düşünüyor musun" gibi yaşamsal meraklar edinin.
<#comment>#comment>Kaptan Ogün’ün, Şenol Güneş için yaptığı yazılı açıklamayı okurken yüreğim "cız" etti...
Bu nasıl bir "alemödir ki, dilden düşürülmeyen "erdem", müebbete mahkum olmuş bir masum; "fırsatçılık" denen arsız, genel afla sokağa çıkmış suç makinesi sanki...
"Dostluk" mazi...
"Anı"lar "Brutüs’ün hançeri"...
Sıkıldım Ogün’ü okudukça.
Onu, Şenol Güneş hayal kırıklığına uğratmış, beni Ogün.
<#comment>#comment>Yılın hakemi Kuddusi Müftüoğlu "yılın dayağını" yedi Siirt’te ve sahadan zırhlı araçla kaçarak canını zor kurtardı.
Televizyonda gördük... Adam taşı atmıyor artık. Elinde sıkı sıkı tutup, adrese teslim, kafasına vuruyor hakemin. Taşa kıyamıyor, tekrar kullanabilmek için.
Siirtspor başkanı milletvekili... Dövmeye geliyor ama, bir yumrukluk yer bulamıyor inip kalkan darbeler arasında. Mecburen küfürle idare ediyor.
Müftüoğlu’nun suçu ağır. Konya karşısında 1 - 0 mağlup Siirtspor’un attığı golü, kuralı uygulayıp iptal etmiş, saha kan kokuyor.
İnsanlar TRT spikeri Hüseyin Başaran’a saldırıyor ki, olay belgelenmesin. Yalvar yakar maç yayınlattırılıp, üzerine para da alınan TRT, görgü tanığı ve en büyük düşman.
Daha önce de hakem dövmüşlüğü olan Başkan Takiyettin Yarayan, son "yaramazlığını" savunmaya çalışırken hakemi suçlamaya şöyle başlıyor:
<#comment>#comment>Niyeti sansasyon yaratmak olan bir "eleştirmen" için biçilmiş kaftan Galatasaray’ın teknik direktör meselesi...
"Yağ satarım, bal satarım" oynayan çocuklar gibi, çembere istediğin yerden girer, istediğini "ebe"lersin... Ya da istediğin gibi "mızıkçılık" edersin...
Aslında bu "fırsatı" kaçırmak istemezler ama, bir kısmı Fatih Terim’den çekiniyorlar, bazıları Galatasaray yönetimi kadar kararsızlar, bazıları da her hamlenin kontrası olan bu fikir cimnastiğinin, özellikle dışında kalıyorlar. Dediğinin tersi çıkıp, mahçup olmak - ya da bazıları gibi hiç gocunmamak - da var.
Yönetime gelince:
Lucescu, değeri Fenerbahçe’nin üçte biri takımı Avrupa’da estirmiş, Türkiye’de şampiyon yapmış, nasıl göndereceksin?..
Adama sormazlar mı, "senin istikrar anlayışın bu mu", "daha ne yapsın" diye?