<#comment>#comment>Tuncay Özkan’ın halka açtığı şike muhabbetleri, Müdürümüz Necil Ülgen’in gazeteciliği ile tavan yaptı Salı günü...
Ali Fevzi Bir, Milano’da bir bir anlatmış ipuçlarını.
Söylediğine göre, futbolda olmayan tek şey dürüstlükmüş...
Hakemler de, hakem yorumcuları da bahislere para sürmüş...
Zaten maçlara elini sokmayan kimse yokmuş.
Tam bomba!..
<#comment>#comment>Gerin bakalım...
Masum taraftardan tribün profesyoneline kadar cümle TC vatandaşını, analarını, avratlarını, çocuklarını gerin...
Yazın bakalım...
"Benim takıma sataşıldığında barış lafları edenler, salaktır" türünden fetvalarınızı...
Vurun bakalım...
Rakibin renklerinde kaşkol takana, çevre esnaf camlarına ve hatta arabadan kafasını çıkaran yöneticilere... Bir Mecidiyeköy’de, bir Kadıköy’de; "sarı"nın üzerinde kaşın var deyin, vurun.
<#comment>#comment>Kim ne derse desin, Ekvador karşılaşması Milli Takımımız’ın bugüne kadar oynadığı en yararlı hazırlık maçı oldu. Futbol dünyasında sörf yaparken aniden ekranımıza doluveren bir meridyenler ötesi takımdı Ekvador...
Sarı - Lacivert formalarıyla bir an bile aklımızdan çıkmayan derbiyi hatırlatsalar da teknik direktörleri Dario Gomez’in de altını çizdiği gibi "Bu ilginç bir tecrübe olacaktı"... Oldu da...
Madem ki, Milli Takım Kore’ye gidecek, dünyanın dört bir yanından süzülmüş meçhullerle mücadele edecek, işte size iyi bir örnek.
Sadece bir iki ufak not vardı Ekvador’dan... Öyle, Güney Amerika futbolunu falan temsil etmiyordu. Dünya Kupası’nın en büyük sürprizlerinden biriydi. Ayrıca, petrol, zümrüt ve muz ülkesi... Bir de Southampton’da oynayan yıldızı Del Gado sakattı... İyi ki de öyle, ceza sahasında becerikli bir adamları olsa ilk yarı zor biterdi.
Evet Milli Takımımız’ın oynadığı en yararlı hazırlık maçı dedik ya, hem sürprizlere alıştık, hem de bizim hakemlerin kıymetini anladık... Orta hakem J. Van Hulten "Kayı" Türkleri’nden miydi neydi ?
Bir de Şükrü Saraçoğlu’ndaki cumartesi derbisinin müsekkini olacaktı bu maç. Heyhat...
<#comment>#comment>Hani "sert oynadın", "futbola kıydın" dersin anlarım...
"Yazıktır, günahtır"... Eyvallah...
Ama nedir bu komplo teorilerindeki pervasızlık yahu?..
Antalyaspor - Galatasaray maçının hakemi Ali Çulcu’ya denilmiş ki, "sakın ola Antalyaspor’dan adam falan atmayasın. Galatasaraylıların kemiklerini kırsalar gözünü kapatacaksın. Artık penaltı menaltı da yok, tamam mı aslanım"!..
Ve yetmemiş... Hakeme verdikleri bu direktifi Giray Bulak’a da fıslamışlar.
"Hocam, Antalyaspor’a her şey serbest... Sakın acımayın" demişler.
<#comment>#comment>Bakmayın "hakaret" anlamında kullanıldığına!.. Köstebek, bitkilerin köklerini kesip, önemli tarımsal kayıplara neden olsa da, toprağın altındaki zararlıları ayırım yapmadan yiyerek bunu telafi eden şirin bir canlıdır.
"Bir örgütün, kurumun içine sızan gizli ajan" anlamında kullanılıyorsa, o zaman da kime faydalı kime zararlı olduğu görelidir.
Mesela, Abdülhamit’in hafiyeleri ve İngilizler’in nefret ettiği İngiliz Kemal, ya da asıl adıyla Ahmet Esat Tomruk, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli kahramanıdır. Bizim için "insanlık düşmanı", emperyalist güçlerin has adamı Lawrance’in hasmıdır.
Aslında Köstebek’in iyi veya kötü olması ispiyon ettiği kurumun yaptığı işin doğru veya yanlış olmasıyla belirlenir ki, o da görelidir.
Şimdi...
MHK’de köstebek varsa - ki, olduğunu Ahmet Çakar, Bülent Yavuz ile Sabri Çelik’e bir otel odasında söylemiş, ancak üçü de birbirlerine bunu itiraf edememektedir - bu köstebek "bize" çalışmaktadır...
<#comment>#comment>Nasıl ki, "sisli hava" ile "kurtlar" arasında "pozitif" bir ilişki varsa, 18 Ocak’tan beri yürürlükte olan "nefes nefese futbol" takvimi de, üç günde bir ava çıkmaya alışkın "futbol kurdu" Galatasaray için biçilmiş kaftandı.
Ne olacaktı yani? Çaykur Rizespor’a 15 yıl önceki gibi yenilecek miydi?
Hem de Ali Sami Yen’de... Hem de Fenerbahçe, Ankara’da teslim anlaşmasını imzalamış, Beşiktaş’ın, Diyarbakırspor’a puan kaptırma müjdesini almıştı...
Maç saygı duyulacak nitelik ve nicelikteki seyirci katkısıyla başladı Galatasaray adına... Lucescu, tedbirli davranıp, Denizli deplasmanında da hakemlerin kulağını bükmüştü. Ali Uluyol, maçın ilk çeyreği biterken Rizespor’u bir kişi eksiltip, penaltıyla tabelaya bir de gol yazdırdı. Bunu hakemin bir "avansı" kabul etmek de olası. Nitekim ilk yarı bitmeden Hasan Şaş’a yapılan penaltıyı vermeyip, hesabı kapattı Uluyol.
Ama Oumar’ın eksikliğini sonuna kadar hissetti Rizespor. Direnmek istedi, gücü yetmedi. İkinci devre de çözüldü...
Çözen ise Batista...
<#comment>#comment>Baştan söyleyelim, kimse umutlanmasın... Diyaframdan patlatılmamış, gırtlakta gargara yaptırılmamış, salya, tükürük katılmamış, hısım akraba karıştırılmamış ve asla organize olmamış, tekil bir tribün küfründen bile nefretini esirgemeyen Ters Köşe’den, bilmem kaçıncı Trabzon vakası için zehir zemberek iddianameler bekleyenler, avuçlarını yalasın...
Bizim istiab haddimizi aşan bu soruna, artık "uzmanlar" baksın...
Bu ülkenin polisi, doktoru, federasyonu var...
Olmadı; "narkozitöründen şahinine" kadar, bilcümle yorumcular:
Onlar "gerekeni" yaptılar ve yapacaklar!..
Zaten Bakırköy’ün Başhekimi Arif Verimli hocamız da söyledi:
<#comment>#comment>Bugüne kadar tek kelime yazmadıysam eğer, Baya konusunda kafamın bayağı karışık olmasındandır... Tıpkı sizler gibi.
Baya’nın Afrika Kupası’na gitmeyeceği üzerine Daum’a söz vermiş olması - hatta bir söylentiye göre yazılı güvence de vermişti - beni hiç enterese etmiyor.
Sadece beni değil... Benzer durumlarda yüce Türk Adaleti de verilen sözleri geçersiz sayıyor. Mesela, altı ay sonra çıkmayı taahhüd edip ev kiralıyorsunuz, vazgeçip hakimin karşısına geldiğinizde "O sırada mecburdum, yoksa sokakta kalacaktım" diyorsunuz ve ev sahibi avucunu yalıyor.
Kimbilir, belki de "çağırmayabilirler" diye söz vermişti Baya...
Ayrıca Baya, daveti aldıktan sonra Tunus Milli Takımı’ndaki görevini kaytarsaydı; benim gözümde "sabıkalı" olacaktı. "Kendi milli takımına faydası olmayan bir adamdan" ne yarar gelebilirdi ki Beşiktaş’a?!
Bizim gurbetteki çocuklardan biri, böyle bir işe kalkışsa bile demiyorum. Umarım ve eminim akıllarından geçirmiyorlardır.