<#comment>#comment>Lorant, uzun zamandır yaptırdığı hazırlık kampı ve maçlarını tekzip edercesine bir tertip lotaryacılığı ile çıkmıştı Trabzon’un yeni tertibi önüne...
Orta alanın sağ ve sol kulvarlarında hazırlık maçlarında aşağı yukarı hiç oynatmadığı Abdullah ve Ogün’ü böylesine tepeden inme üç puanlık hayati maça sürmek, futbolun hangi teknik dengelerine uygun düşerdi ki ? Ayrıca bu ikilinin Trabzon tribünlerine birer "küfür ve yuh" kurbanı olacaklarını ve bunun oyundaki dengeleri Fenerbahçe aleyhine gereceğini haydi Lorant bilmiyor, peki Oğuz kardeşimiz da bu hesabı yapmaktan yoksun mu ?
Ortega ve Revivo’ya, bir tek düz pas bile yapamayan Abdullah ve Ogün’e neden kızayım ben ? Tabii bu ince hesapları yapıp, ligin fevkalade önemli ilk maçına oturmuş ve keskin bir on bir yaratamayan teknik adamlarla tartışacağız bunları... Toplama ve isimsiz bir on birle yarışan Trabzon’un temposunu ve kazanma hırsını hepimiz gördük. Peki niçin Fenerbahçe’nin 100 milyon dolarlık şöhretleri de aynı kazanma kavgacılığının ve hırsının içinde görünemediler ki ? Fener’in şaşmaz jokeri Johnson bile Sarı - Lacivertli ekibi sahanın her bölgesinde dar alana sıkıştırmayı beceren rakip kalabalıkların
<#comment>#comment>Ligin bu hafta perdelerini açması, Türkiye’de insanların yeniden yüzlerinin gülmesi anlamına da gelecek demektir.
Öyle ya, vatandaş işsiz, parasız ve de doğal olarak da moralsiz... Maça gidemese de, TV’den seyreder sonuçta haftanın kritik oyunlarını... Hafta boyunca devam edecek geçmiş ve gelecek yedi günün futbol dedikoduları ve yorumları da canı sıkkın insanlarımız için bulunmaz bir moral tedavisi... Yalnız vatandaşın maça gidebilecek ekonomiye sahip olanlarına getirilen derbi deplasmanlarında kendi takımını seyretme yasağı bize göre çağdışı ve insan haklarına son derece saygısızlıktır... Ne yani, üç - beş terbiyesiz insan küfür ediyor diye binlerce masum ve renklerine aşık futbol sevdalısına ceza vermek yeni çağın saydamlığına yakışıyor mu ?.. Böyle bir karar olmaz ve de uygulanamaz zaten... Ne olacak, büyük kulüpler birbirine bilet vermese de, deplasman takımının taraftarı Şükrü Saracoğlu, Ali Sami Yen, İnönü statlarının gişelerine gidecek ve biletini alıp, takımını seyredecek... Buna kim, hangi aklı uzunlar mani olabilir ki?.. Haa ne olacak ! İçeride toplu bir şekilde oturma şansını yitiren taraftar grupları, ayrı ayrı yerlere düşecekler. Büyük ihtimalle de
<#comment>#comment>Fenerbahçe, şöhreti ve kalitesi mazide kalmış Kızılyıldız önünde gelecek haftalar adına oldukça hazırlıklı bir takım resmini çizmekteydi.
Önce takımın saha yaygınlığını, oyunu sahiplenme, rakibe pres ve tek top oynama ciddiyetini geçmiş sezonlarla kıyaslarsak, dün hayli farklı ve göz alıcıydı doğrusu... Ortega’nın gerilere gelip, top çıkarma ve rakip çıkışları önleme çalışkanlığı da Arjantinli yıldızın yeni forması ve seyircisine büyük cesaret ve ümit veriyordu Yugoslav takımı önündeki kolay imtihanda... Ayrıca Ortega’nın gol bölgelerine ustaca sokuluşları ve top kullanmadaki sihirli maharetleri de Fenerbahçe’nin bu yıl kendi sahasında büyük futbol cambazlıkları seyredeceğini de işaretliyordu sanki...
Revivo, şimdiden bir şarkı olmuş Fenerbahçe tribünleri adına adeta... Topu sol ayağına aldığı zaman, bir de karşı kale açısını iyi kestirebilmişse eğer, kestiği topa daha yoldayken "Goool" diyerek ayağa fırlayabilirsiniz... Ayrıca çizgi kenarlarına usulca kayıp, rakip markörünü ustaca uyutması da Revivo’nun çok iyi izlenmesi gereken bir başka özelliği bence... Yani Revivo - Ortega top alış verişleri bu yıl çokça maçta ayağa kaldırır Fenerbahçe tribünlerini.
<#comment>#comment>Galatasaray’ın Olympiakos önünde ortaya koyduğu futbol kalitesi Terim’den kalma bir Cim - Bom klasiği gibiydi adeta.
Avrupa’da önemli bir şöhret olan komşunun Olympiakos’u, Galatasaray orta alanını şöyle keyfi ile aşıp doğru dürüst bir gol atağını bile sergileyemedi, yeni açılan olimpiyat stadımızda. Sebep neydi ki Olympiakos’un böylesine kilitlenip kalması için...? Sebep basit. Bir maçı kazanmak yahut en azından kaybetmemek istiyorsanız eğer bu değerli saha mesaisinin adı "PRESötir sadece... Ama sahanın her yerinde PRES... Adınız ne olursa olsun, futbol şöhretiniz hangi kıtaya sarkmış olursa olsun eğer PRES’te yoksanız Fatih Terim’in kadro portföyünde de hiç boşuna aramayınız kendinizi.
İşte sezon başlarken ilk ciddi Galatasaray fotoğrafının saha içi çekimi bu bende... Şimdi böylesine ciddi bir futbolu çok önemli bir rakip önünde resimleyen, topu çok çabuk ve en rahat arkadaşına pas yaparak rakibini topsuzluğa terkeden ve böylece hem gole çıkma yollarını kolayca arayıp, hem de PRES yorgunlarını dinlendiren bir Fatih Terim klasiği Cim - Bom’a karşı, gelin de rakip olarak tüm futbol düşüncelerinizi geliştirin bakalım.
Düşüne durup, siz kafa yormaya
<#comment>#comment>Dünya Şampiyonası’ndan çıkan üçüncülük başarısı Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nu büyük bir rehavet havasına sokmuş görünüyor... Öyle ya, böylesine bir tarihi zaferi geleceğin de parlak işaretleri olarak yorumlamak, ancak bizler gibi günlük yaşayan ülkelerin kısır düşüncelerine yakışır (!) hani...
Şimdi Haluk Ulusoy kardeşimiz MHK’yı yenilemek konusunda niçin ciddi düşünceler taşımıyor dersiniz? Yani Uzakdoğu’da aldığımız sevinçli sonuçların kutlamaları on yıllarca mı sürecek sanıyoruz ki... Bizler bunu "İşte şimdi Federasyon, MHK konusunda radikal kararlar alacak ve de yeni düşüncelerle donanımlı bir yeni MHK kabinesi kuracak" diye düşünürken, dağ fare doğurdu ve geçmiş yılların en şaibeli MHK Başkanı’na yeni donanımlı zırhlar içinde hareket serbestisi tanındı... Yani geçmiş yılların en dedikodulu futbol sezonlarına imza atan Bülent Yavuz, yeni sezon adına ağır ceza yetkileri ile hareketlenecek.
Birli - İkili - Üçlü anonslarla saha kapatmaya kadar gidecek hakemlerimiz. Ne güzel; bunu doğru maçta, doğru yerde ve doğru hakemimizin karara bağlaması halinde hepimiz alkış tutarız, bu saygın düdük ustalarına... Sonra MHK üç büyüklerimizin istemediği hakemleri,
<#comment>#comment>Fenerbahçe’nin Almanya’daki kampı ve hazırlık maçları büyük bir ciddiyetle devam ediyor...Birisi amatör takımla oynadığı ve gol sağanağı halinde geçen antrenman oyunları adına ciddi yorumlar yapmak, futbolda sezon başı çalışmaları adına hiç doğru değil.
Ancak, geçen gece seyrettiğimiz Hamburg doksan dakikası sanırım Fenerbahçe’nin kadro kurgusunu hayli silkeledi ve de bay Lorant’ın kafasındaki ideal on bir arayışlarına da önemli sualler yükledi... Önce ileri ikiliye bir göz atalım. Serhat maşallah tay gibi. Bütün uzun toplara hırs dolu deparlar atıyor ve rakiplerle ölesiye boğuşuyor... Bu görüntü Serhat’ın ileri uçta vazgeçilmez ilk adam olacağını doğruluyor bizlere... Onun yanında Washington mu oynayacak, yoksa Oktay mı? Bize göre ikisi de ne fizik güç, ne de kafa olarak bu göreve hazır değiller. Washington paslanmış ve bakımsız kalmış bir gol makinasını hatırlatıyor bizlere... Bu adam 25 yaşlarında olduğuna göre kondisyoneriyle, psikoloğuyla ve özel idmanlarıyla acilen toparlanmazsa, Fener’in son derece önemli Şampiyonlar Ligi ön eleme maçına ve ilk Trabzon deplasmanına zor mu zor yetişir. Oktay için fazla lafa gerek yok. Elimizdeki kalemle yıllardır "Oktay" der
<#comment>#comment>Uzakdoğu dönüşü üç beş arkadaşla bir sahil şeridinde uzanıp, Ege’nin masmavi sularına dalıp çıkmak, Dünya Kupası maçlarında nasıl yorulduğunuzu pek güzel hatırlatıyor insana...
Gazeteleri alıp, gündeme bakıyorsunuz, "Bu hafta ne yazalım" diye... Ama Ankara’daki toz duman olmuş politika kargaşası dışında dişe dokunur ciddi bir konu bulmak sanki imkansız bu sıcak yaz günlerinde... Ancak Milli Takım’ın Dünya üçüncülüğü sonrası çıkan "Üstün Hizmet Madalyası" tartışmaları gerçekten irdelenmeye değer... Öyle ya, yarışmacı futbolcuların ve teknik kulübe patronunun dışındaki profesyonel ve amatör görev yapanlara yönetmelik gereği böyle bir madalya vermek bakanlık açısından olanaksız... Ancak tamamen fahri görevlerle çalışan TFF Başkanı ve ekip arkadaşlarının Uzakdoğu’daki heyecan kasırgası içinde yaşayıp, çok önemli görevler yaptıkları da hiç tartışılamaz... Öyleyse TFF Başkanı Sayın Haluk Ulusoy’a, bütün fahri görev yapan üyeler adına da olsa, çok özel dizaynda yapılmış bir kupa verilebilir... Çünkü bütün kurulu ele alırsanız, o zaman doktorundan, masöründen, malzemeci İbrahim’e kadar herkese madalya dağıtmak gerekir; işte bu da olmaz ve olamaz... Ayrıca böyle bir durum
<#comment>#comment>Milli başarımız için büyük sevinç duygularıyla ayaklanan halkımız, acaba bu sevgi yumağı ile Türkiye’yi yönetenlere başka şeyler de hatırlatmak mı istiyordu dersiniz ?
60 yaşlarını aşmış bendeniz, zaman tüneline girip, 45’li yıllardan günümüze dayanan seneleri bir bir tarıyorum da, karşıma hüzün dolu olaylardan başka bu saygın halkı sevindirip, ayaklandıracak tek büyük başarı gelip, takılmıyor beyin hücrelerime... Öyle ya, İsmet Paşa devrinde Amerikan doları 40 - 50 kuruşken, sarı 25 kuruşları büyük dikkatle okşadığımız zamanlarda Türk insanı şimdilerden çok daha mutlu ve mesut yıllar yaşamaktaydı inanınız... Çok partili rejim ve Adnan Menderes vakası bu ülkeyi rayından çıkaran en keskin bir siyaset skandalıdır benim gözlemlerimde... Çünkü Türkçe ezanı tekrar Arapça’ya çevirerek, Atatürk düşmanlarına ilk siyaset rüşvetini veren kişidir kendileri... Güzelim İstanbul’u Rumeli Hisarı ile Topkapı Surları arasındaki bin yıllara dayalı tarih köklerini Barbaros Bulvarı, Millet ve Vatan caddelerini açmak uğruna kaç kocaman dozerlerle darmadağan edip, İstanbul’u yok eden zattır şimdilerin rahmetli Menderes’i... Daha bitmedi... Güney Doğu ve Doğu’da başlatılması gereken