CHP’nin İstanbul Büyükşehir belediye başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu, dürüst siyaset açısından bir sembol isim haline geldi. CHP, seçim kampanyasını bu anlayışa oturttu. Bu doğru bir anlayıştır ve sadece CHP ile sınırlı kalmamalıdır.
Bahaneye gerek yok
Mehmet Sevigen’in partideki görevlerinden istifa etmesi doğru bir karardır. Sevigen’in savunduğu gibi bir para ilişkisi kurulmamış olsa bile, aracılık yaptığı bir alışveriş sonrasında kâr ortaklığı teklifini kabul etmesi etik değildir. Ortaklık için gereken parayı yatırmamış olması onun bu niyetini ortadan kaldırmaz. Nitekim etik bir davranış olmadığını kendisi kabul etmiştir.
Sevigen’in istifa kararında Kemal Kılıçdaroğlu’nun da etkili olduğu açıktır. Kılıçdaroğlu, görüşünü ilk günden açıklamış ve Sevigen’in istifa etmesi gerektiğini ima etmiştir. Eğer aksini yapmış olsaydı bu hem Baykal’a hem CHP’ye hem de Kılıçdaroğlu imajına büyük zarar verirdi. CHP, sadece imaj olarak değil uygulama olarak da Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği kriterleri özenle korumalı ve parti ayırımı yapmadan bütün etik dışı davranışların üzerine gitmelidir. Kim siyasetle ticareti birbirine karıştırıyorsa, onu sorgulamalıdır.
Hata ortadan kalkmaz
CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen bu görevinden istifa etti. Sevigen, doğru olanı yaptı.
Sevigen’in, aracılık yaptığı arsa satışı sonrasında, arsayı alan firmayla yüzde 8 oranında kâr ortaklığı öngören bir sözleşme yaptığı basına yansımıştı. Sevigen, savunmasında, evini satarak bu şirkete ortak olmayı düşündüğünü, ancak evini satamadığı için sözleşmenin iptal edildiğini söylemişti. Bu arada yaptığının etik olmadığını, ancak istifasını gerektirecek derecede de vahim bir durum yaratmadığını belirtmişti. Bir kuruş almadığını, imar değişikliğinin söz konusu olmadığını da özellikle vurgulamıştı.
CHP lideri Deniz Baykal da Sevigen’i dinlemiş, olayı AKP’deki Şaban Dişli olayı gibi görmediğini yansıtmıştı. Baykal, Sevigen’in girişimini doğru bulmamakla beraber olumsuz bir vicdani kanaat oluşturmamıştı.
Baykal’ın sözleri
Sevigen, başlangıçta istifa etmeyi düşünmüyordu, kanımca, Baykal’ın NTV’de yaptığı değerlendirme, istifa kararı almasında etkili oldu.
Baykal, söz konusu değerlendirmesinde, ortada bir yolsuzluk, para alışverişi, imar değişikliği olmadığını, bununla birlikte, Sevigen’in “işgüzarlık” yaptığını belirtmişti. Aracı olduktan sonra arsayı alan firmanın
Doğan Yayın Holding’e kesilen 800 milyon TL civarındaki astronomik vergi cezasını, dün AKP Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli bir basın toplantısıyla savunmaya çalıştı.
“Savunmaya çalıştı” diyorum, çünkü Sayın Canikli, konuşmasında sık sık “Ben raporu görmedim”, “Tabii bazı bilgilere sahip değiliz” gibi ifadeler kullandı.
Eski bir maliye müfettişi olan Canikli, bilgi sahibi olmadığını söylediği bir konuda fikir yürüttü. Benim dünkü yazıma da atıfta bulundu. Umuyorum, Sayın Canikli doğru bilgileri edindiğinde maliye müfettişliği yapmış biri olarak, vergi cezasının yasal dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varacaktır.
Satışın tarihi
Doğan Yayın Holding’e kesilen cezanın gerekçesi, satışın 2006 yılında yapıldığı iddiasıdır. Bu iddia, vergi incelemesini yapan vergi denetim elemanına aittir.
Oysa satış 2 Ocak 2007’de yapılmış ve bu işlemden doğan vergi de Nisan 2007’de ödenmiştir.
Gazeteciliğin kamusal bir hizmet olduğuna inanırım. Bu nedenle de yazarların köşelerinde kendilerinden söz etmelerini veya bağlı oldukları şirketin sorunlarını dile getirmelerini doğru bulmam. Köşelerin sağa sola saldırmak, polemik yaratmak için kullanılmasını da mesleğin kurallarına aykırı bulurum. Bunu okurun, halkın hakkının yenilmesi sayarım. Benim gözümde basın, halkın denetim organıdır. İletişim fakültelerindeki öğrencilerime de, gazetedeki stajyer muhabirlere de öğretmeye çalıştığım budur.
Milliyet’te 23 yılımı doldurdum. Kişisel olarak bir hakarete maruz kalmadıkça veya kurumla ilgili sorun kamusal nitelik taşımadıkça, kendimden, Aydın Doğan’dan, Milliyet’ten veya çatısı altında bulunduğumuz Doğan Grubu’ndan söz etmediğimi okurlarım bilir.
Bugün nadir olarak karşılaştığım istisnai bir durum söz konusu. Bu nedenle okurlarımın affına sığınarak, Aydın Doğan ve Doğan Grubu’ndan söz etmek zorundayım. Çünkü konu, kamusal bir nitelik kazanmış durumda.
Sessiz bir anlaşma
Aydın Doğan’la aramızda, birbirimize açıkça söylemediğimiz sessiz, zımni bir anlaşma vardır. Aydın Bey, vergi rekortmenleri açıklandığı zaman kendisini arayacağımı bilir. Aydın Doğan vergi şampiyonu
Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, hakkındaki iddiaları yanıtlamak üzere basının karşısına geldiğinde, CHP lideri Deniz Baykal, MR çektiriyordu. Belindeki bir rahatsızlık nedeniyle partisinin grup toplantısında konuştuktan sonra MR randevusuna gittiği için Sevigen’in basın toplantısını izleyememişti.
Suçlama
Sevigen, İstanbul Dikilitaş’taki 23 katlı Serenium Panorama için 1 milyon 120 bin dolarlık protokol yapmakla suçlanmış, olay, AKP Genel Başkan Yardımcılığı’ndan istifa etmek zorunda kalan Şaban Dişli’nin olayına benzetilmişti. Sevigen, inşaatın yapıldığı arsanın satılmasına aracı olmuş, alıcıyla satıcıyı buluşturmuş, arsayı alanlar da ortaklık teklif etmişlerdi.
Sevigen için bir protokol de hazırlanmıştı. Protokol, Sevigen’in hisseleri karşılığı 1 milyon 120 bin dolarlık kâr payı öngörüyordu. Sevigen evini satacak, bu parayla şirkete ortak olacaktı.
Sevigen’in savunması
Yerel seçim yarışı iyice kızıştı. Birçok karar, yerel seçim sonrasına ertelendi. IMF ile yapılacak anlaşma dahil. Bütün partiler için ilk hedef yerel seçimler.
Yerel seçimlerde İstanbul, Ankara ve İzmir, AKP ile CHP arasında kıyasıya bir yarışa sahne olacak.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, dördüncü dönem için aday. Karşısında ise CHP’den Murat Karayalçın var. Seçimin çok çekişmeli geçeceği illerden biri Ankara olacak.
Muz kabuğu
CHP adayı Murat Karayalçın geçenlerde yaptığımız bir sohbette, Ankara için ilginç bir benzetme yaptı.
“Bu kez” dedi, “Muz kabuğuna basmayacağız.”
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Davos’taki sözleri ve tavrına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği sert yanıtın yarattığı sıkıntı krize dönüşmeden atlatılmıştı.
Davos’un krize dönüşmesi Peres’in zaman yitirmeden Erdoğan’ı araması, Başbakan’ın tansiyonu düşüren basın toplantısı, iki ülke dışişlerinin çabasıyla önlenmişti. Peres’in Türk halkını, Erdoğan’ın İsrail halkını hedef almadığını açıklamasıyla da ilişkiler normalleşmeye yüz tutmuştu.
Tam kriz atlatıldı derken İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mizrahi’nin basına yansıyan kabul edilemez sözleri, yeni bir krizin habercisi gibi.
General Mizrahi, Başbakan Erdoğan’ın, “Siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözlerini anımsatarak, “Erdoğan, aynaya baksın. Ermenileri katlettiler. Şimdi aynı şeyi Kürtlere yapıyorlar. Kıbrıs’ı da işgal ettiler” dediği basında yer aldı.
Türkiye’nin sert tepkisi
Mizhari’nin bu sözlerine karşılık Türkiye iki sert yanıt verdi. Biri, İsrailli bu komutanın sözleri nedeniyle Ankara’nın Tel Aviv’e bir NOTA vermesiydi. İkincisi ise, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden geldi.
Genelkurmay Başkanlığı, İbrahim Şahin’e ait olduğu öne sürülen ifadenin basında yer almasından sonra önceki gün bir açıklama yaptı. Açıklama, özellikle Ergenekon davası ve soruşturmayla ilgili olarak Tük Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) duruşunu sergiliyordu.
İbrahim Şahin’in Ergenekon soruşturması kapsamında savcılıkta alınan ifadesi olduğu öne sürülen bilgilere göre Şahin, Genelkurmay Başkanlığı ile irtibatlı olduğunu, yeni oluşturulacak güvenlik müsteşarlığına atanmak üzere teklif aldığını, keza kendisinden 300 kişilik bir ekip kurmasının istendiğini belirtiyordu.
Bu konuya ilişkin haber üzerine Genelkurmay Başkanlığı’nın önceki gün yaptığı açıklamadan sonra, dün de Şahin basına açıklama gönderdi. Genelkurmay’ı doğruladı, habere konu olan ifadeleri reddetti, bazı soruların sorgu tutanağına eklenmiş olduğunu, cevaplarının ise boş bırakıldığını, Genelkurmay Başkanlığı’na gitmediğini, görüşme yapmadığını, TSK’nın kendisi gibi hasta birine ihtiyacı olmadığını ifade etti.
Şahin’in ifadesi veya yalanlaması, Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamanın önemini ortadan kaldırmıyor.
Genelkurmay’ın açıklamasındaki mesajları şöyle sıralayabiliriz.
Anayasa’ya uygun duruş