'1 Mart tezkeresini geçirselerdi'

11 Ağustos 2005

Demirel'den Çiçek'e cevap O dönemde ABD ile Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesi gerektiğini savunan Özal'ın talepleri karşısında Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay da istifa etmişti. Çiçek, bugünkü koşulların Özal'ı haklı çıkardığını savunmuştu. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in, Türkiye'nin karşılaştığı terör ve Kuzey Irak kaynaklı sorunların, "Özal düşmanlığı nedeniyle" bugünkü boyutlara ulaştığı yolundaki görüşü tartışmaya neden oldu. Çiçek, "Terördeki tırmanışın nedenini görmek için 1990'lara gitmek lazım. Özal düşmanlığı uğruna Türkiye'nin çıkarlarını heba ettiler" diyerek, dönemin muhalefet lideri Süleyman Demirel'i işaret etmişti. Çiçek'in eleştirileri karşısında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, dünkü görüşmemizde şu değerlendirmeyi yaptı:"Kuzey Irak'a girmek bütün bu sorunları çözecekti ve Özal da girecekti ise girseydi. Özal, Irak'a girecekti veya girdi de elini ben mi tuttum? O zaman iktidardaydı. Muhalefetin iktidarı engellediği nerede görülmüş? O zaman istediği kararı alacak ve uygulayacak gücü vardı. Madem çözümü öyle görüyordu, o zaman girseydi."Demirel, 1990 olayının bugünle karıştırılmaması gerektiğini vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı:"O zaman mesele Irak'ın

Yazının Devamı

Terörü tırmandıran 90'lardaki politikalar

10 Ağustos 2005

Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün "kısıtlanmış yetki"den söz etmesi nedeniyle başlayan tartışmada Çiçek, yetkiyle ilgili bir sorun varsa bunun kolayca çözülebileceği kanısında. Konuya ceza hukuku açısından bakılıyorsa, ek yetki talebinin iki anlamı olabileceğini söylüyor:1- Ya olmayan bir ceza düzenlemesi istenir,2- Veya mevcut cezalar az görülüyordur, artırılması istenir.Çiçek, her iki olasılık için de hükümetin ve TBMM'nin gereğini hep yaptığını, bugün bir ihtiyaç varsa onun da kuşkusuz karşılanacağını belirtiyor. Böylece Org. Özkök'ün "sitem" gibi algılanan sözlerinde bir talep varsa, bunun karşılanacağı mesajını veriyor. Bu talebin dile getirilmesi için de MGK başta olmak üzere birçok zeminin mevcut olduğuna dikkat çekiyor. Çiçek, talep olaydan sonra devreye giren hukukla değil de olaydan önce önleyici önlemlerle ilgiliyse bunu da karşılayacaklarını, bu nevi taleplerin ise daha çok idari olacağına dikkat çekiyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, terördeki tırmanışta temel sorunun yetkiden çok Kuzey Irak'taki durum ve dış destek olduğunu düşünüyor. Çiçek, bugün tırmanan terörün hukuki düzenlemelerin eksikliğinden çok dış destekten kaynaklandığını, bunun nedeninin ise 1990'larda

Yazının Devamı

Türkiye'nin sürüklendiği ikilem

9 Ağustos 2005

1- 3 Ekim'de Avrupa Birliği (AB) ile müzakereye oturmayı beklerken, İngiltere örneği sert önlemler almaya yönelmek,2- PKK'yı doğrudan veya dolaylı olarak muhatap almak suretiyle sorunu siyasi zeminde karşılamayı tercih etmek.Birinci seçenekte dış baskıyı, ikinci seçenekte iç baskıyı göğüsleyebilmek...Bu tablo, hükümeti sıkıştırıyor. Terörün tırmanması Türkiye'yi hızla bir ikileme sürüklüyor: Hükümet birinci seçeneğe yönelse ve İngiltere'nin yaptığı gibi insan hakları, demokrasi değerleri, hukukun üstünlüğü gibi ölçülere aldırmadan sert önlemler alsa; karşısında başta AB olmak üzere uluslararası bir tepki bulacaktır. Aynı önlemlere ABD ve İngiltere başvurduğunda ses çıkarmayan Brüksel, Washington, Londra, Paris gibi merkezlerden Türkiye karşıtı sesler yükselecektir. Hele 3 Ekim'de masaya oturmayı bekleyen Ankara'nın kısa sürede bu yola girmesi yüksek olasılıkla "müzakere"yi askıya alma tehdidiyle karşılaşacaktır.AB'nin terörle mücadelede dahi çifte standarda yönelmesi olasılık dışı değildir.Türkiye'nin terörün en aza indirildiği dönemde attığı demokratikleşme adımlarını, insanlarını ve hukukun üstünlüğünü esas alan adımlarını "geri alması" olarak değerlendirilecek önlemler, 3 Ekim

Yazının Devamı

Bahçeli'nin 'kanla' mücadelesi

8 Ağustos 2005

Bahçeli, gazeteci konuklarını kendisi için hazırlanmış "Bey Çadırı"nda ağırladı."Bey Çadırı", MHP'nin gelenekselleştirdiği Erciyes kurultaylarının 16'ncısı olduğu için, tarihteki 16 Türk devletini simgeleyen hakanların resimleriyle donatılmıştı.Bahçeli ile yaptığımız çadır sohbetinden edindiğim izlenim, MHP liderinin partisine yeni bir imaj kazandırma uğraşısını bütün yoğunluğu ile sürdürdüğü... Bahçeli, MHP'nin bir "kan partisi" olmadığı algısını yerleştirmeye çalışıyor. Bu çaba için de, çok yönlü bir mücadele veriyor. "Kan-siyaset" ilişkisini özellikle MHP için reddediyor.MHP lideri, bu bağlamda, iki yönlü mesaj veriyor:1 MHP, PKK'nın döktüğü kandan beslenen bir parti değildir.2 MHP kan esasına dayanan ırkçı bir parti değildir.Bahçeli'nin bu iki mesajını açmak gerekirse... MHP'nin Tekir Yaylası'nda 16'ncısını gerçekleştirdiği Erciyes Kurultayı'nda Devlet Bahçeli'nin konuğuyduk. Bahçeli, PKK terörünün yükselmesinin, şehit sayısının artmasının, şehit annelerinin gözyaşlarının MHP'ye siyasi destek olarak yansıdığı ve yansıyacağı yaklaşımına şiddetle itiraz ediyor. Bu yaklaşımı "MHP'ye hakaret" olarak nitelendiriyor. "MHP bir siyasi vampir değil ki kanla beslensin" diye karşı

Yazının Devamı

Bakan Çiçek: Org. Başbuğ'dan çok önce başlamıştık

7 Ağustos 2005

Org. Özkök'ün bu sözleri, "Asker, ek yetki mi istiyor?" sorusuna yol açarken, hükümet sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "kısıtlanmış yetkiler" ile ne kastedildiğini bilmediğini ifade etti. Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün terörle mücadele konusunda "kısıtlanmış yetkilerle" mücadele ettiklerini belirtmesi yetki konusunda bir sitem olarak algılandı. "Asker ek yetki ister" sözünü gündeme ilk taşıyan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmuştu. Geçen pazar günü CNN Türk'te Ankara Kulisi programına konuk ettiğimiz Demirel, terörün böyle tırmanmaya devam etmesi halinde askerin ek tedbir ve yetki isteyebileceğini belirtmişti. Ertesi günkü söyleşimizde de bu konuya vurgu yapmayı sürdürmüş ve "PKK bu çılgınlığı sürdürürse ordu bunu kaldırmaz. Ek tedbir ve ek yetki isteyebilir" demişti.Demirel'in bu sözlerinin üzerinden dört gün geçtikten sonra Org. Özkök'ün, "kısıtlanmış yetkiler"den söz etmesi askerin ek yetki ihtiyacı içinde olduğu yorumlarına yol açtı.Demirel, dünkü konuşmamızda da deneyimlerine dayanarak terörle mücadelede askerin dile getirdiği yetki ihtiyacının usulden çok kendi çalışmasını kolaylaştıracak ve yetkilendirecek esasa ilişkin düzenlemeler niteliğinde olduğuna

Yazının Devamı

Terörün iki sonucu

6 Ağustos 2005

Bu, son dönemde dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen terör eylemlerindeki yöntemle örtüşüyor. PKK'nın eylemliliği ve aldığı lojistik destek Irak'taki koşullarla yakından ilgili oluyor. Örneğin C-4 olarak isimlendirilen patlayıcının Kuzey Irak'tan sokulduğu güvenlik güçlerinin saptaması.PKK'nın yöntem değiştirmesi, terörle mücadele açısından da değişiklik gerektiriyor.PKK, Türkiye'de terör eylemlerini neden tırmandırıyor?Kuşkusuz bu soruya verilecek birçok yanıt var. Ancak, iki amaç veya sonuç öne çıkmış görünüyor. Birincisi, Türkiye'nin içeride terörle meşgul edilmesi, Irak'ta, özellikle de Kuzey Irak'taki gelişmelerle etkin şekilde meşgul olmasını zorlaştırıcı bir faktör. İkincisi ise, Avrupa Birliği (AB) sürecinde adımlarını yavaşlatıcı etkisi. PKK terörü tırmanışını sürdürüyor. Eski dönemlere göre örgütün terör yönteminde farklılık gözleniyor. Eskiden, Türk Silahlı Kuvvetleri'yle çatışmaya giren teröristler, bu yöntemi terk etmiş görünüyor. Bunun yerine bombalama ve uzaktan kumandalı patlayıcı yöntemini kullanıyorlar. Terörün tırmanması karşısında kısa bir süre önce gündeme gelen sınır ötesi harekât veya sıcak takip tartışmalarında ABD ve Irak yönetimi bir çizgi

Yazının Devamı

Demirel'e göre ucu görünen sorunlar

2 Ağustos 2005

Demirel, bu sorunları Kıbrıs, PKK terörü ve küresel terörün faturasının İslama çıkarılması olarak görüyor.Türkiye'nin ek protokolü imzalayarak Avrupa Birliği'ne (AB) karşı bütün yükümlülüklerini yerine getirmesine karşın, 3 Ekim öncesinde ve sonrasında Kıbrıs'la ilgili önemli sorunlar yaşayacağını düşünen Demirel, "Kıbrıs işi bitmedi, daha yeni başlıyor" diyor. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e göre önümüzdeki dönemde Türkiye'nin gündemine oturacak üç önemli sorunun ucu görünüyor. Demirel, Türkiye'nin ek protokolü bir deklarasyonla birlikte imzaladığını, buna karşılık AB'nin karşı bir deklarasyonda bulunduğuna dikkat çekerek, AB ve Türkiye'nin iki farklı Kıbrıs tanımladıklarını, bunun da önümüzdeki süreçte Türkiye'nin önüne bir sorun olarak konulacağını belirtiyor.Demirel'in değerlendirmesi şöyle:"Ucu görünen sorunlardan biri Kıbrıs'tır. Türkiye yaptığı deklarasyonla kendine göre bir Kıbrıs Cumhuriyeti tarif ediyor. Türkiye'nin tarif ettiği adanın sadece güneyinde otorite olan bir Kıbrıs Rum yönetimidir. Türkiye bu yönetimi veya Rum devletini kabul ediyor ama tanımıyor. Bu kabulle tanıma arasında fark zaten bir sorun olacak. Ayrıca, AB'nin tarif ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti var ki,

Yazının Devamı

Deklarasyonun anlamı

31 Temmuz 2005

Protokolün imzasıyla 3 Ekim'de müzakerelerin açılmasını garanti altına aldığı görüşündeki hükümet, yaptığı tek taraflı deklarasyonla da atılan imzanın Türkiye'nin Kıbrıs politikasına bir değişiklik getirmeyeceğini kayda geçirmiş oldu. Hükümetin, AB'ye de iletilen deklarasyonla açıkladığı pozisyonu şu unsurları içeriyor:1 Türkiye, Kıbrıs sorununa iki kesimli yeni bir ortaklık devleti kurularak çözüm bulunması yönündeki BM girişimlerini desteklemeye devam edecek.2 Türkiye'nin altına imza attığı belgede yer alan "Kıbrıs Cumhuriyeti" 1960'ta Türk ve Rumların birlikte kurduğu asıl ortaklık devleti değildir. Çünkü Türkiye'ye göre bu devlet, Rumların tek taraflı girişimleri sonucu bozulmuştur. 3 Bu nedenle Türkiye'ye göre, Kıbrıs Cumhuriyeti adını kullanan Rumlar sadece adanın güneyinde otorite, denetim ve yetki icra edebilir ve Kıbrıs Türk halkını kesinlikle temsil edemez. 4 Bu anlayışla Türkiye, protokolün imzalanması, onaylanması ve uygulanmasını belgede adı geçen "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin tanınması olarak görmemektedir.5 Türkiye'nin 1960 Garanti Anlaşmaları'ndan kaynaklanan garantörlük haklarının protokol nedeniyle hiçbir zarara uğramadığı da belgede bir kez daha kayda geçiriliyor.6

Yazının Devamı