Babacan'ın başmüzakereci olması hem Brüksel'de hem Ankara'da memnuniyetle karşılandı. Sadece diplomatik çevreler değil, Ankara'da muhalefet de Babacan'ın atanmasından memnun. CHP lideri Deniz Baykal da, Babacan'ın yeteneklerine dikkat çekerek, görevlendirmeyi olumlu karşıladığı izlenimi verdi. Başbakan Erdoğan, nihayet başmüzakereciyi açıkladı. AB ile müzakereleri Devlet Bakanı Ali Babacan yürütecek. Ankara kulislerine göre, Başbakan Erdoğan, başmüzakereciyi Fransa'da yapılacak AB Anayasası referandumundan sonra açıklayacaktı, ancak, Almanya Başbakanı Schröder'in aldığı seçim yenilgisi, açıklamanın öne alınmasında etkili oldu. Babacan'ın ismi başmüzakereci olarak önceden belirlenmişti. Ankara, Fransa'da, Türkiye aleyhtarlığına oturan referandum kampanyasında Chirac'ın işini daha da güçleştirmemek için, alçaktan uçuyordu.Erdoğan'ın başmüzakereciyi belirlemekte acele etmeyişinin altında yatan neden buydu. Almanya etkili oldu Ancak, Schröder'in ağır bir seçim yenilgisi alması ve erken seçim olasılığının güçlenmesi Ankara'yı harekete geçirdi. Almanya'da yapılacak erken seçimin muhtemel galibi olarak görülen Hıristiyan Demokratların lideri Merkel'in, Türkiye'ye özel statü verilmesi
Çiçek, bu kesimlerce, CHP'nin tahakkümüne girmekle suçlanıyor.O kadar ki, hükümete en yakın gazetelerde, ileride, bu hüküm nedeniyle, evlerinde Kuran öğrenen çocukların ve onlara Kuran öğretenlerin jandarma ve polis tarafından toplanması halinde, hükümetin ve özellikle "işin sahibi" olarak Adalet Bakanı Çiçek'in "ne zor durumlarda kalacağı" uyarıları yapılıyor...Çiçek'i hedef alan oklar, Bakan'ı şimdiden "töhmet" altında bırakarak baskılama çabalarıyla da sınırlı değil...Adalet Bakanı, "devletçi yönleri bulunduğu için" özgürlükleri es geçmekle ve giderek 2007'de cumhurbaşkanı seçilme hesapları yapmakla; bu yüzden de "kimi çevrelerle iyi geçinmeye" çalışmakla suçlanıyor. Yeni Türk Ceza Yasası'nda, yasadışı eğitim veren ve bilerek alanlar için 3 yıla kadar hapis cezası öngören düzenleme nedeniyle, sadece Saadet Partisi tarafından değil, AKP içinden ve yakın çevresinden bazı kesimler de Adalet Bakanı Cemil Çiçek'i hedef olarak seçmiş görünüyorlar. Cemil Çiçek, milli duyarlılık gösteren, milli konu ve sorunlarda devletçi refleksler gösteren bir bakan. Bunu saklamıyor da...Bu yönünün hükümete yakın yayın organlarınca "eksi" olarak işaretlenmesi dikkat çekiyor.Ancak, Adalet Bakanı'nın
Hükümetin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde, türban davasında, yasağın devamı yönünde savunma yapmasından sonra Saadet Partisi sözcülerinin, hükümete karşı muhalefetin dozunu artırdıkları gözleniyor. Hükümetin bu tutumu, AKP içinde de bazı milletvekillerinin tepkisine yol açmıştı.SP Genel Başkanı Recai Kutan, İstanbul ve Malatya'da yaptığı konuşmalarda, bu konuyu öne çıkararak ağır bir dille eleştiri yaptı ve "Ben artık bu arkadaşları tanıyamıyorum" diyerek Başbakan Erdoğan ve AKP yönetimine yüklendi.Son dönemde Başbakan Erdoğan ve AKP'ye dönük en ağır eleştiriler, bir zamanlar öğrencisi oldukları Erbakan ve SP yönetiminden geliyor.Her ne kadar Erdoğan, "Milli Görüş gömleğini çıkardık" diyerek, Erbakan'la yollarının ideolojik olarak da ayrıldığını ifade etse de bu iki partinin "taban ortaklığı" ayrışmış değil. Bu nedenle de Erbakan kaynaklı yüklenmeler AKP'de tartışmalara neden oluyor. Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın "manevi" liderliğindeki Saadet Partisi (SP), Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) karşı muhalefetini sertleştirdi. Son günlerde, SP sözcülerinin hükümete ve AKP'ye yüklendikleri konulardan biri de yeni Türk Ceza Yasası'nın 263. maddesi. SP sözcüleri, AKP hükümetinin
Güney Kıbrıs lideri Papadopulos, Türk askerinin çekilmesi, müdahale hakkı veren garantörlük anlaşmasının iptal edilmesi gibi tek taraflı radikal koşullar öne sürerek uzlaşma zeminini başından yok etmeye çalışırken, AB kaynaklı bir takım ara-formüllerin gündeme getirilmesi tartışılıyor.KKTC'nin serbest ticaret için geliştirdiği öneriler, Rum yönetimi tarafından hiç dikkate alınmazken, Güney Kıbrıs'ın egemenliğini Kuzey'e yayma girişimleri, sorunu ağırlaştırıyor. Bugünkü ortamda, 3 Ekim 2005'e kadar Kıbrıs'ta kapsamlı bir çözüme ulaşma olasılığı yok denecek kadar az görünüyor. Bu durum, Güney Kıbrıs'ın izlediği politikanın bir sonucu olarak ortada duruyor. Kıbrıs'ta kesin bir çözüm bulunmadan Avrupa Birliği (AB) kaynaklı yeni arayışlar gözleniyor. Yeni arayışlar içinde AB'nin geliştirdiği bir öneri, KKTC'nin, inşaat faaliyetlerini durdurarak, Rum mallarının korunması sözü vermesini içeren bir moratoryum ilan etmesi. Buna karşılık Magosa Limanı'nın AB gözetiminde ortak kullanıma açılması...Bu öneri, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn tarafından KKTC liderlerine iletildi. Ancak, kabul görmedi.KKTC yönetimi, öneriyi geri çevirirken şu gerekçeleri sıraladı:"KKTC'nin inşaat
Dışişleri çevrelerine göre ilk ziyaretin Türkiye'ye yapılmış olması dahi bir mesaj niteliği taşıyor.Dışişleri kaynaklarına göre Caferi'nin Ankara ziyaretinin hem uluslararası hem Irak'ın içine dönük mesajları var. Uluslararası alanda, Irak'ın önümüzdeki süreçte Türkiye ile yakın ilişki içinde olacağı, demokratik-laik yapıyı hedefleyeceği; Irak'ın iç dengeleri açısından da Ankara faktörünün devreden çıkmayacağı bu ziyaretten diplomatların çıkardığı ilk anlamlar...Başbakan Erdoğan görüşmesi başta olmak üzere Caferi'nin Ankara ziyaretinde ele alınan konular ise üç ana başlık altında toplanıyor: Irak Başbakanı İbrahim Caferi'nin ilk yurtdışı gezisini Türkiye'ye yapması Ankara tarafından çok önemseniyor. Dışişleri kaynaklarına göre Başbakan Erdoğan'ın Irak Başbakanı Caferi'ye verdiği temel mesajların başında, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, PKK ile mücadele ve Kerkük sorunları geliyor. Erdoğan, bu üç konuda Türkiye'nin yaklaşımını Caferi'ye doğrudan aktarmış durumda...Ankara'nın Irak'ın toprak bütünlüğünün önemini vurgularken, esas olarak bağımsız bir Kürt devleti kurulmasından duyacağı kaygıyı yansıttığı biliniyor. Talabani'nin, Irak Cumhurbaşkanlığı'na getirilmesi bu olasılığı
Kararın takibi açısından Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin alacağı tutum önem taşırken, diğer yandan, yargı yolunda ne gibi gelişmeler olabileceğine ilişkin tahmin ve yorumlar da sürüyor.Yargının kararı Abdullah Öcalan'ın avukatlarının, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yapacakları başvuruya bağlı. Yargı yolu Öcalan'ın avukatlarından gelecek taleple açılacak. Öcalan'ın avukatlarından henüz bir başvuru gelmedi. Yargı ve siyaset süreci beklenirken, Öcalan davasıyla ilgili olarak devletten ve yargıdan bazı sinyaller gelmeye başladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), Abdullah Öcalan'ın adil yargılanmadığına ilişkin kararının kesinleşmesinden sonra, yeniden yargılama yapılıp yapılmayacağı merak ediliyor. AİHM'nin kararından sonra Adalet ve Dışişleri bakanlıklarından yapılan değerlendirmelerde, yeniden yargılama yerine, kararda bir diğer seçenek olarak söz edilen "dosyanın yeniden açılması" eğilimi doğduğunu daha önce de yansıtmıştık.Bu eğilim iki bakanlığın ötesinde hükümetin, hatta devletin eğilimi olarak giderek güçlendi. AİHM'nin Öcalan kararında bazı özellikler bulunduğuna dikkat çeken hükümet ve devlet kurumları, mahkemenin yeniden yargılama dışında yollar gösterdiği
Dava sayısının artması üzerine KKTC de yeni önlemlere yönelme kararı aldı.KKTC yönetimi de Rumlar aleyhine dava açacak ve Güney Kıbrıs'a tebligat yapacak. Karşı davalar da mal-mülk kullanımıyla ilgili olacak. Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, KKTC'de Türklere mahkeme celbi göndermesiyle başlayan sorun tırmanıyor. Rum yönetimi, Rumlardan kalan taşınmazları kullanan Türkleri, Larnaka'daki mahkemeye çağırmaya devam ediyor. KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş, dün Ankara'daydı. Dünkü görüşmemizde önce, Türk kamuoyundaki bir yanlış algılamayı düzeltmek istediğini belirterek, şu bilgiyi verdi:"Rumlar, sadece Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği almış Türkler aleyhine değil, Rum malı kullanan bütün Türkler aleyhine dava açıyorlar. Bir ayrım gözetmiyorlar. Bu sayı da giderek artıyor. Biz böyle sürekli savunmada kalırsak daha artacaktır. Bizim de karşı önlem almamız gerekir diye düşündük ve alacağımız önlemleri belirledik. Türklere karşı açılan davaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden dönmesi kesindir. Bu yolu kullanacağız. Türklerin AİHM'ye kişisel başvuru hakları var. Bunu kullanacaklar. Usul yönünden Rum mahkemelerinin bu davaları görme yetkisi yoktur." AİHM'ye başvuru Serdar
Ödüle, haber dalında "MİT - Yargıtay - Çakıcı" haberleriyle, Milliyet'ten Tolga Şardan ve Gökçer Tahincioğlu; fotoğraf dalında da Sabah'tan "Alibeyköy Sel Baskını" fotoğrafıyla Güngör Karakuş layık görüldü.Üç meslektaşımızı da kutluyorum.Milliyet'in evrensel değerdeki gazetecilik anlayışının temellerini atan Abdi İpekçi anısına düzenlenen ödülü, mesleğe gözünü Milliyet'te o ilkelerle açan ve o ilkelerden hiç ödün vermeden yetişen Tolga ve Gökçer'in alması bizler için ayrı bir anlam taşıyor.Mesleğimizin bu iki başarılı genç temsilcisinin taşıyacakları onur, biz Milliyet mensupları için de her zaman gurur kaynağı olacak.Ödüle layık görülen haberlerin peşinde koşarken çektikleri zorlukların en büyük ve anlamlı karşılığı Abdi İpekçi Ödülü'nü almaları oldu. Geceli gündüzlü, yüksek stres altında yaptıkları haber takibi, hak ettikleri bu ödülü getirdi. Abdi İpekçi anısına ilk kez düzenlenen "Yılın Gazetecilik Ödülü" dün sahiplerini buldu. "MİT-Yargıtay-Çakıcı" ilişkilerini konu alan haberleri gerek ortaya çıkarma aşamasında, gerek haberleştirdikten sonra habere konu olan kişi ve kurumların özel konumlarından kaynaklanan baskı ve engelleme çabaları, Milliyet'i, Tolga'yı ve Gökçer'i hiç