Bir yönüyle "hayali ihracat" zincirinden bir halkayı ceza dışına çıkarıyor.Düzenleme, affedilecek halkanın özenle seçildiği izlenimi veriyor.Nedenine gelince...Taslak yasalaşırsa, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın da suçlandığı işlemler suç olmaktan çıkıyor. Bu nedenle de taslak, "Unakıtan affı" olarak tanımlanıyor.Maliye Bakanı'nın, Albaraka Türk'ün yönetim kurulu üyesi olarak sorumlu görüldüğü naylon fatura işlemini affedip, suçu "imalatçı ve tedarikçi"yle sınırlı tutmasının, bazı kişileri kurtarma dışında hukuki, ekonomik veya mali bir amacı olabilir mi?Vergi uzmanlarına göre bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değil. Çünkü, hayali ihracat zincirinde naylon fatura kesen aracı kurum, doğrudan işin içine girmiş oluyor. Maliye Bakanlığı'nın Başbakanlığa gönderdiği yasa taslağı, naylon fatura kullanan aracı kurumları affediyor. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde, Albaraka Türk de ihracata aracılık eden kurum olarak naylon fatura kullanmakla suçlanıyor.Taslağın öngördüğü düzenleme, Unakıtan'ın yanı sıra diğer Albaraka Türk ortak ve yöneticileri hakkında Vergi Usul Kanunu'na muhalefetten açılan davaları düşürüyor.Naylon fatura kesmeyi büyük bir işe
KKTC yönetimi, Türklere çağrıda bulunarak tebligata gelen Rum memurları haneye tecavüzden alıkoymalarını ve polise bildirmelerini istemişti.Rum yönetimi, bu konumdaki Türkleri, Larnaka'ya mahkemeye çağırıyor. 1974 öncesi Rum taşınmazlarının iade edilmesini veya 2 yıl hapis cezası mahkûmiyeti öngörüyor.Özelikle, Rum yönetiminden pasaport almış Türkler üzerinde Güney'in egemenlik uygulamasının örneklerinden biri, bu tebligat...Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve KKTC hükümetinin tepkisi Rum yönetiminin ısrarlı tebligat çabasından vazgeçmesini sağlayamadı. Rum yönetiminin KKTC'de, Güney'den pasaport almış Türklerden 1974 öncesi Rum taşınmazı kullananlara mahkeme celbi tebliğ etmesi tepkilere neden oldu. Rum yönetimi, KKTC'de Rum posta memuru aracılığıyla elden tebligat yapıyordu. Rum memur, Güney'den bir taksiyle KKTC'ye geçiyor, muhatabı Türk'ü buluyor ve mahkeme celbini eline tutuşturup dönüyordu. KKTC'nin bu memurları gözaltına alacağını açıklaması ve Türklere, "Haneye tecavüzden alıkoyun" çağrısı üzerine Güney Kıbrıs, yeni tebligat yöntemleri geliştirmiş durumda.KKTC'nin eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın verdiği bilgiye göre, Rum yönetimi, KKTC'deki Türklere, İngiltere üzerinden
On binlerle ifade edilen Kıbrıs Türk'ü, Rum yönetimine başvurarak "Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu" aldı. Türkiye üzerinden dolaylı seyahat etmektense, Güney'e geçip Rum pasaportuyla daha kolay seyahat ettiler.Rum yönetimi de Türklerin bu pasaportu almalarını teşvik etti. Güney Kıbrıs vatandaşlığı anlamı taşıyan bu pasaportlar, siyasi açıdan da egemenlik kabulü sonucunu doğuruyordu. Gerçi, Kıbrıslı Türkler, Rum yönetiminin değil, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin pasaportunu taşıdıklarını, bunun hakları olduğunu söyleyerek bir savunma geliştirmiş olsalar da, bugün yaşananlar, pasaportun faturasını ortaya koydu.Kıbrıslı Türklere pasaport veren Rum yönetimi şimdi bu faturayı Türklerin önüne sürdü ve tahsilat yapmaya çalışıyor.Diyor ki:Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu taşıyan Türk vatandaşlarımız, eğer Kuzey Kıbrıs'ta Rum malı üzerinde oturuyorsanız, mahkemeye buyurun. Malı sahibine iade edin. Yoksa cezanız 2 yıl hapistir.Bunu neye dayanarak söylüyor :Bir süre önce değiştirdiği Güney Kıbrıs Ceza Yasası'na göre. Bu değişikliğe göre eğer bir Güney Kıbrıs vatandaşı, bir başka Güney Kıbrıs vatandaşının malını rızası olmadan işgal etmişse cezası 2 yıl hapistir. Ya bu cezayı kabul edersiniz ya da işgal
Benzeri bir durumla Belçika'da karşılaşılması da mümkün olabilir. Belçika'da soykırım yoktur, demeği suç sayan bir düzenleme yaptı ve parlamentoda ilk oylamadan geçirdi. İkinci oylamadan sonra, yürürlüğü girecek.Giderek Avrupa ülkelerinin topraklarında "Türk, Ermenilere karşı soykırım yapmamıştır" demek, hapis cezasını öngören bir suç olacak. Bu sorunun tartışılması bile giderek zorlaşacak.Parlamentoların aldığı soykırım kararları dışında, Ermeni lobilerinin, soykırım yoktur demeyi suç haline getirme konusunda da bazı ülkeleri ikna etmeye başlamaları, Türkiye ve Türkler açısından Avrupa'da alanları daraltıyor.Bu eğilim, bir uluslararası mahkeme kararı dahi olmadan, Türkleri, diğer soykırım suçluları arasına sokma gayretinin göstergesi...Bu gayretlerin AB süreciyle birlikte yoğunlaştığı ve giderek bir koşula dönüştürme amacı taşıdığı da hissediliyor. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu hakkında, Ermeni soykırımı yoktur, dediği için İsviçre tarafından soruşturma başlatılması, yeni bir sorunu ortaya çıkardı. Türkiye'nin, hakkı olan AB üyeliğini odaklanmasıyla birlikte, Türkiye ve Türklerle olan sorunlarını her ulus ve ülke bu yolla kendi lehine çözüme bağlama çabasına
Bumin, Arınç'ın bu sözlerine dün, "Hukuk devletiyim diyen ülkelerde yasama dahil yürütmeyi denetleyen yargı organları vardır. Aksi takdirde geçmişteki acı deneyimleri tekrar yaşamak gibi bir durumda kalınabilir" karşılığını verdi. Bumin'in bu sözlerine Arınç'ın yanıtı gecikmedi ve TBMM Başkanı, "Meclis şamar oğlanı değildir" karşılığını verdi.Bu tartışma sürerken, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'i makamında ziyaret eden CHP lideri Deniz Baykal da Arınç'ı eleştirdi.Baykal'ın, Bumin'i dün ziyaret etmesi özel bir anlam taşıyor muydu? Ziyaretin, Arınç'ın eleştirisinden hemen sonra yapılması bir mesaj mıydı? TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, CNN-Türk'teki Ankara Kulisi programımızda, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'in konuşmasına karşılık, Meclis'in isterse Anayasa Mahkemesi'ni kaldırabileceğini veya görev alanını, yapısını değiştirebileceğini söylemesi tartışmalara yol açtı. CHP lideri Baykal'a dünkü görüşmemizde bu soruyu yönelttik:"Hayır" diye karşılık verdi:"Anayasa Mahkemesi"nin kuruluş yıldönümünde ben Ereğli'deydim. Törene katılamadım. Telefon ederek kutladım. Ayrıca ziyaret için randevu istedim ve dün için ziyareti kararlaştırmıştık. Ziyaret günü belli olduğunda
Kayserili çok çalışıyor ama çok konuşmuyor. Nedenini sorduğumuzda, "Övünmek gibi olmasın Kayseriliyiz, demek yetiyor" yanıtını veriyorlar.Kayserililerin uyanıklığı, ticari zekâları, işlerine düşkünlüğü bilinir. O kadar ki, şu rivayet bilinir:Kayserililer, çocuklarını "adam" olsunlar diye küçük yaşta bir ticaret erbabının veya bir zanaatkârın yanına çırak olarak verirler. Çocuğun başarılı olamayacağı anlaşılınca, yanına verdikleri kişi, çocuğu ailesine geri getirir ve şu sözlerle teslim eder:"Bunun adam olacağı yok, alın bari okusun."Ticaret, Kayserililerin ruhunda gerçekten var. "Pazarlıksız alışverişin hayrı olmaz" diyecek kadar...Kayseri Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı İdris Demirel, Kayserili için "pazarlık etmenin kutsallığı"nı şu örnekle anlattı:"Kayserili balık almaya gitmiş. Balıklar çok güzel. Yeni gelmiş, taze, hilesiz hurdasız balıklar. Kayserili balıkçıya bakmış, söyleyeceği bir şey yok. Nasıl pazarlık edip fiyat düşürecek, onu düşünüyor. Balıkçı bir ara arkasını dönüp başka bir işle uğraşırken, Kayserili hemen parmağını balığın gözüne sokup çıkarmış. Balıkçı yüzünü döndüğünde pazarlığa başlamış:Bu kör balık için ne istiyorsun?"Kayserililerin ticarete
Başbakan Erdoğan'a göre "önemli olan siyasilerin devletle iş yapmamaları." Hem siyaset, hem ticaret yapanların, devletle iş yapmalarını etik bulmuyor. Ancak, işlerini tümüyle tasfiye etmelerini de doğru bulmuyor."Ben, milletvekili olduğunuz anda işinizi yapamazsınız mantığına karşıyım" diyor. Avrupa'dan örnekler verirken, "İşlerini tasfiye etmezler, yönetimden çekilirler" anımsatması yapıyor.Erdoğan'a göre işi olan bir milletvekili, bakan veya başbakanın, "yönetimden çekilmesi" ama işin başka yöneticilerle sürdürülmesi normal karşılanmalı...Batı'daki "kayyuma bırakma" uygulaması anımsatılınca, bizim mevzuatımızda kayyuma devrin olmadığını söylüyor. Kayyum uygulamasına karşı bir tavrı yok. Üzerinde durduğu, iş her ne şekilde yürütülürse yürütülsün, devletle iş yapılmaması... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Milliyet yazarlarıyla yaptığı söyleşide "siyaset-ticaret" ilişkisine yönelik görüşlerini de açıkladı. CHP'den AKP'ye geçen ve hakkında fezleke hazırlanmasından sonra milletvekilliğinden istifa eden Cemal Kaya olayı sorulunca, Başbakan Erdoğan şu bilgiyi veriyor:"Buradaki olay, arkadaşımızın işlerini eşi vasıtasıyla takip ettiği noktasındaki duyumlardır. AKP'ye geçişiyle ilgili
Milliyet yazarlarını konuk ettiği dünkü kahvaltıda da aynı yaklaşımı sergiledi.Sadece Kürtler için değil, Rum, Ermeni veya başka etnik kökene sahip olanlar için de "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyla herkes aynıdır" vurgusu yaptı. "Ahmet, Mehmet" neyse, Rum ve Ermeni vatandaşlarımızın da aynı olduğunun altını çizdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorunu bağlamında üst kimlik konusuna çok dikkatli yaklaşıyor. Genel olarak kamuoyuna yaptığı açıklamalarda, "vatandaşlık bağı"nı esas alan bir yaklaşım gösteriyor. Ancak, "Türklük", "üst kimlik olarak Türklük" vurgusu yapmaktan kaçınıyor. Başbakan'a, etnik tartışmalar içinde Anayasa'da yer alan, "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk'tür" hükmünü anımsatarak, "Türklüğün üst kimlik olduğuna ilişkin itirazlar var, siyasi alanda Kürt vatandaşlar bunu kabul etmiyorlar. Türkiyelilik kavramını öneriyorlar, siz de konuşmalarınızda pek Türklük vurgusu yapmıyorsunuz" diyerek, görüşünü sorduğumda şu yanıtı verdi: Türkiyelilik kavramı "Anayasa'daki tanıma evet. Anayasa 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk'tür' diyor. Ancak Türk vurgusu yapınca bazı vatandaşlar yanlış kavrıyor. Başka kökenden olanlar