Yasa, yoğun olarak imam hatip liseleri açısından tartışıldı ama rektörler, üniversitelerin idari özerkliği açısından da büyük sakıncalar taşıdığı görüşündeler.Yeni yasanın üniversitelerde idari özerkliği sıfırladığını vurgulayan rektörlere göre yeni düzen siyasi kadrolaşmaya olanak sağlayacak.Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, yasanın idari özerkliği ortadan kaldıran hükümlerini şöyle değerlendirdi:"Yeni yasa kadro açısından iki önemli düzenleme getiriyor. Birincisi yardımcı doçentlere, doçent olamasalar bile birinci derecenin dördüncü kademesine kadar yükselme olanağı tanıyor. Eğer bir yardımcı doçent sekiz yıl sonunda doçent olamamışsa, üniversiteyle ilgisini kesmiyor, öğretim görevlisi olarak devam etmesini öngörüyor. İkincisi ise kadro açma zorunluluğu getiriyor. Örneğin bir öğretim üye yardımcısı doçent oldu. Başvurması halinde kadro açılmasını zorunlu kılıyor. Bu iki hüküm üniversitelerin idari özerkliğini ellerinden almak anlamı taşıyor."Prof. Dr. Aras, bu iki hükmün yol açacağı sonuçları ise şöyle özetliyor:"Yabancı dil veya akademik yeterliliği olmadığı için doçent olamayanlara emekli olana kadar üniversitede kalma olanağı sağlıyor. O durumda
Yasanın temel amacının, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı tarafından kabul edilmese de, imam hatiplilerin kendi alanları dışındaki yükseköğretim kurumlarına girişini kolaylaştırmak.Bu yasa düzenlemesinin iki etkisi olacaktır:1- İmam hatiplilerin kendi alanları dışında yükseköğretim kurumlarını tercih etmelerini,2- İmam hatip liselerine yönlenmeyi özendirecektir.Bu, AKP iktidarının eğitim alanındaki siyasi tercihidir. Başbakan Erdoğan ve AKPnin seçim vaadidir.Yasanın ortadan kaldırdığı uygulama ise yukarıdaki iki amacın tam tersi esas alınarak düzenlenmiştir. 1999 yılında yapılan bu düzenlemeyle imam hatip liselilerin ve diğer meslek liselilerin kendi alanlarında yükseköğrenim görmelerinin özendirilmesi, diğer alanlara yönelmelerinin caydırılması, bu liseleri tercih edeceklerin meslek tercihi yaptıklarının bilinciyle hareket etmeleri amaçlanmıştır. 1999da başlayan bu uygulama amacına uygun sonuçlar vermiştir. Ancak, yeni yasa bunu ortadan kaldırmaktadır.İmam hatip liseleri ve diğer meslek liselerinin genel liselilerle aynı koşullarda yükseköğretim kurumlarına gitmelerine olanak sağlandığı 1999 öncesindeki üniversite tercihleri, "tercih çarpıklığı"nı ortaya koyması açısından dikkat
Başbakan Erdoğanın kararlı ve ısrarlı tutumu, TSKnın açıkladığı yaklaşımını ve tavrını değiştirir mi? Yasalaşma sürecinin yeni aşamalarında bir uzlaşma zemini doğar mı?TSKnın tutumundan başlarsak...Genelkurmayın açıklamasından sonra, gazetecilerin sorusu üzerine, önceki gün 1. Ordu Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt, dün de Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman kısa görüş bildirdiler.Org. Büyükanıt, Genelkurmay açıklamasının bir dayatma değil saptama olduğunu belirttikten sonra, "Umarım, hükümet bu değerlendirmeleri dikkate alıp tutumunu ona göre belirler. Bu saptamaların iyi okunması gerekir" dedi.Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yalman ise, Genelkurmay açıklamasının gayet açık olduğunu vurguladıktan sonra, "Açıklama Türk Silahlı Kuvvetlerinin ortak aklıdır" demekle yetindi.Genelkurmayın söz konusu açıklamasıyla bu görüşler ele alındığında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tasarıyı detaylı olarak inceleyip, kendi içinde değerlendirdikten sonra, "ortak akılla kurumsal görüşünü ve tavrını" belirlediği anlaşılıyor.Bu görüşün nasıl oluştuğu veya hangi gerekçelere dayandığına geçmeden önce, hareket tarzında etkili olan iki duyarlılığını yansıtmakta fayda var.TSK, içinden geçtiğimiz süreçte iki
Başbakan Erdoğan konuşmasında, YÖK Başkanına, üniversite rektörlerine, Genelkurmay Başkanlığına ve medyaya yanıt verdi.Başbakan, uzlaşmanın mutlaka kurumlar arasında olması gerekmediğini, esas olanın "vekaleti veren milletin uzlaşması" olduğunu vurguladı. Bu sözleriyle, YÖKle, üniversitelerle, Genelkurmayla, medyayla uzlaşmanın önemli olmadığı mesajını verdi. Başbakan Erdoğanın kullandığı mantık, "En çok oyu alan partim olduğuna göre, yapacağımız düzenlemeler konusunda seçmen çoğunluğunun mutabakatı vardır" yaklaşımına dayanıyordu.Bu, demokrasi anlayışı bakımından tartışılması gereken bir yaklaşımdır.Demokrasi, çoğunluk tahakkümü değildir. Azınlığın haklarının da korunduğu bir rejimdir. Böyle olduğu içindir ki, iktidar denetime tabidir, güçler ayrılığı ilkesi vazgeçilmez bir ilkedir, millet adına egemenliğin kullanılması tek başına siyasi organa (hükümete) bırakılmamıştır.Yargı ve yasama, yürütmeden (Cumhurbaşkanı ve hükümet) bağımsızdır ve onu denetlemekle görevlidir. Ayrıca işlevleri bakımından tümüyle siyasi otoritenin yönetimine bırakılmayan özerk kuruluşlar bulunması da bir diğer demokrasi önlemidir. Örneğin üniversiteler gibi...Demokratik yönetim uzlaşma esasına dayanır.
Genelkurmayın açıklamasının doğru okunabilmesi için doğrudan tasarıya ilişkin yönleriyle birlikte genel olarak verdiği mesajların da ele alınması gerekiyor.Metinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tasarıya iki noktada karşı olduğu belirtiliyor:1- İmam hatip liselerini ilgilendiren düzenleme,2- YÖKe ait yetkilerin üniversitelere devredilmesi.Bu iki alandaki düzenlemeye, açıklamada, hukuki gerekçeler ortaya konularak itiraz ediliyor. İmam hatip liselerini kapsayan üniversiteye giriş düzenlemesinin, "laik eğitim ilkeleri" ve "öğrenim birliği"ne aykırı olduğu vurgulanıyor. Tasarının, 1739 sayılı Milli Eğitim Kanununun 32. maddesinde yer alan, imam hatip liselerinin kuruluş amacına ve 430 sayılı Öğrenim Birliği Kanununun 4. maddesindeki aynı yöndeki hükmüne aykırı olduğu saptanıyor. Keza, düzenlemenin Yüksek Öğretim Kanununun 6. maddesinde YÖKe verilen yetkileri üniversitelere devrettiği ve yetki devriyle amaçlanan hususların üzerinde durulması gerektiği vurgulanıyor.Genelkurmayın hukuki analizi, hükümetin yapmak istediği düzenlemenin, zikredilen yasaların hem lafzına, hem ruhuna aykırı olduğunu savını taşıyor.Söz konusu yasaların ruhuna aykırılığının anlamı, "laiklik ilkesine"
Birincisinde olduğu gibi bugün de tartışmaların, eşitliği düzenleyen 10. maddeye kadınlar lehine pozitif ayrımcılığa olanak tanıyan bir fıkra eklenip eklenmemesi konusunda yoğunlaşması bekleniyor.İlk görüşme sırasında CHP bu yönde bir önerge verdi, ancak AKP çoğunluğu reddetti. CHP, bugün yapılacak ikinci tur görüşmelerde de önergelerini tekrar verecek...AKPnin kadınlar lehine bir düzenlemeye direnmesinin sorgulanacağını, AB değerleriyle yaşama isteğinin samimiyet sınavından geçtiğini belirtmiş ve CHP önergesinin desteklenmesi gerektiğini savunurken, AKPnin iyi bir sınav vermediğini ve özellikle AKPli kadınların bunu görmeleri gerektiğini vurgulamıştık.Erkek egemen ve erkek çoğunluklu bir toplumda kadınların haklarını gerçek anlamda kullanabilmeleri, toplumsal yaşamda hak ettikleri yeri ve işlevi kazanmaları için pozitif ayrımcılığın gerekli olduğunu savunmuştuk.AKP İzmir milletvekili Serpil Yıldız, bu yöndeki yazımız üzerine arayarak, CHPnin önergesine olumlu oy verdiğini anımsattıktan sonra, CHP ile aynı yönde bir önergeyi AKP Grup Başkanlığına ilettiğini söyledi.AKP milletvekili Yıldız, kadınlar lehine pozitif ayrımcılığa olanak tanıyan bir fıkranın Anayasanın 10. maddesine
Sıra imam hatip konusunda...Milli Eğitim Bakanlığı, YÖKü ve üniversiteleri devre dışı bırakarak, 11 maddelik yasa değişikliğini Meclise sevk etti.Hükümetin acelesi var. Değişikliği bir ay sonra yapılacak üniversiteye giriş sınavına yetiştirmek istiyor. Değişiklikle ilgili tartışmaların odağını imam hatip liseleri oluşturuyor. İmam hatiplilerin alanları dışındaki fakültelere girişte düz liselilerle aynı koşullara getirilmesi, tasarının "örtülü siyasi amacı" olarak niteleniyor. Değişiklik, YÖKü ve rektörleri de tasfiye ediyor.Meslek liseleri her zaman imam hatip gölgesinde kaldı. AKP ve aynı kökten gelen partilerin iktidarları döneminde imam hatiplilerin alanları dışında fakültelere gidebilmelerini kolaylaştırmak hep ön planda oldu. Oysa ülke kalkınmasında temel ihtiyaçlardan olan mesleki teknik eğitime kimse bakmadı. Eğer konu oldularsa gizlenmiş imam hatip liseleri sayesinde ve hep arka planda kaldılar.Başbakan Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Çelik, değişikliği, "İmam hatip ve tasfiye konusuna indirgemeyin" diyorlar ama demekle olmuyor. Amacın, imam hatip olduğu açık...TED, mesleki teknik eğitim konusunda bilimsel bir çalışmanın sonuçlarını açıkladı. Bir eğitim kurumuna yakışan
Kadın - erkek eşitliği, kadın hakları konusunda Türkiye birçok Avrupa ülkesinden çok daha önce adım atmış, Atatürkün uzgörüsüyle kadın - erkek eşitliği Cumhuriyetimizin temeline yerleştirilmiştir.Örnek vermek gerekirse...Kadının seçme ve seçme hakkına kavuştuğu tarih, İngilterede 1928, Türkiyede 1934, Fransada 1946 ve İsviçrede 1972dir. Bu tarihler Atatürkün ne denli ileri görüşlü bir kurucu lider olduğunu göstermektedir.Ancak, gelin görün ki, 80 yıllık süreç içinde Türk kadını, kendisinden çok sonra haklara sahip olmuş ülke kadınlarının gerisinde kalmıştır. Kadına seçme ve seçilme hakkının verildiği 1934 yılından bir yıl sonra yapılan 1935 seçimlerinde TBMMdeki kadın milletvekili sayısı 18dir. Bugün 24 kadın milletvekilimiz var. TBMMdeki oranı yüzde 4.Kadına siyasi haklarını 1972de tanıyan İsviçre de dahil olmak üzere İskandinav ülkelerinde bu oran yüzde 40ları buluyor. Yerel yönetimlerde bu ülkelerdeki kadın temsil oranı yine yüzde 40larla ifade edilirken, Türkiyede bu oran maalesef yüzde 1.Bu çarpıcı bilgileri Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu da dün Meclis kürsüsünden dile getirdi.Bu veriler gösteriyor ki, kadın - erkek eşitliğini kağıt üzerinde tanımak yetmiyor.