Yasa bir yandan Mecliste tartışılırken, bir yandan da Meclis dışındaki platformlarda da ele alınıyor.İstanbul Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi de düzenlediği bir sempozyumla Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısını, "Ulusal Birlik" açısından tartışmaya açtı.Sempozyuma siyasi parti temsilcileri, üniversite öğretim üyeleri, Türk-İş, DİSK, Kamu-Sen, KESK genel başkanları ve bazı gazeteciler katıldı.Tasarı bir yandan kamu çalışanları açısından irdelenirken, bir yandan da yol açacağı siyasi ve toplumsal sorunlar yönünden ele alındı.Sempozyumun konusu olan "Ulusal Birlik" açısı tartışılırken, bu tasarının Türkiyenin üniter yapısından uzaklaşarak, federal bir yapıya zemin hazırlayıcı nitelikte olduğu üzerinde duruldu.Ulus devletin dayanaklarından birinin merkezi yönetim olduğuna vurgu yapılırken; henüz uluslaşma süreci tamamlanmamış, etnik çatışmalar, etnik kaynaklı terör ve siyasal ve toplumsal tartışmaların sürdüğü bir ortamda merkezi idarenin güçsüzleştirilmesinin ulus devleti büyük ölçüde yıpratacağı endişesi dile getirildi.Tasarının il yönetiminde valileri etkisiz kılacağı merkezi idarenin kanallarını tıkayacağı ve bir sonraki aşamada da valilerin de seçimle göreve gelmesinde
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Kamu Yönetimi Temel Yasası, Meclis Genel Kurulu'nda görüşülüyor. 9 maddesi kabul edildi. Önümüzdeki hafta devam edilecek.
Yasa bir yandan Meclis'te tartışılırken, bir yandan da Meclis dışındaki platformlarda da ele alınıyor.
İstanbul Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi de düzenlediği bir sempozyumla Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı'nı, "Ulusal Birlik" açısından tartışmaya açtı.
Sempozyuma siyasi parti temsilcileri, üniversite öğretim üyeleri, Türk-İş, DİSK, Kamu-Sen, KESK genel başkanları ve bazı gazeteciler katıldı.
Tasarı bir yandan kamu çalışanları açısından irdelenirken, bir yandan da yol açacağı siyasi ve toplumsal sorunlar yönünden ele alındı.
Rumlarla yarın masaya oturacak olan KKTC lideri Rauf Denktaş: Rumlarla yarın masaya oturmaya hazırlanan, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaşla, New York sonrasında Türk tarafının pozisyonunu, beklentilerini ve kaygılarını konuştuk. Cumhurbaşkanlığında ziyaret ettiğimiz Denktaş, "Büyük endişe içindeyim" diyerek söze başladı. Denktaş, endişesini şöyle dile getirdi: "Türk hükümetinin de, bizim de olmazsa olmaz dediğimiz ilkeler kabul edildiği takdirde, Annan planı, zararsız hale getirilebilir ve yaşanabilir bir durum hasıl olabilir diye düşünüyorum.Olmazsa olmazlarımızın Rum tarafını rencide etmemesi lazım. Çünkü 1963ü yeniden tekrarlamayacaklarsa bu taleplerimize de itiraz etmemeleri gerekir. Biz, yeni bir 63 olayına karşı güvence istiyoruz. Bu güvencenin başında da her iki tarafın 1975ten bu yana kabul ettikleri iki kesimlilik ve Türkiyenin garantisinin devamı gelir. İki kesimlilik aynı zamanda 1960 Anlaşmasından bu yana var olan ve 1963ten bu yana da Rumların elimizden alamadığı egemenlik eşitliği, iki halktan biri oluşumuz, Rumların bize tahakküm hakkı bulunmadığı ve ortaklık hükümetine etkin katılımımız anlamına gelir. Gaye, 1960tan daha basit bir kuruluş meydana getirmek olmalıydı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Rumlarla yarın masaya oturmaya hazırlanan, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'la, New York sonrasında Türk tarafının pozisyonunu, beklentilerini ve kaygılarını konuştuk. Cumhurbaşkanlığı'nda ziyaret ettiğimiz Denktaş, "Büyük endişe içindeyim" diyerek söze başladı. Denktaş, endişesini şöyle dile getirdi:
'Biz güvence istiyoruz'
Bu son tutumları Denktaşa haksızlık yaptıklarının itirafı aslında. Seçim sürecinde ve hatta sonrasında, Denktaşa yüklenmeleri, Rum tarafının elini güçlendirmek dışında bir işe yaramamıştır. Masaya, Türk tarafı adına oturacak kişiye, karşı tarafa gerek kalmadan, önce siz hırpalayıp zayıflatırsanız, ondan nasıl güçlü bir pazarlık, nasıl bir başarı bekleyebilirsiniz?Oysa, o süreçte, heyecanlanıp Denktaşa bindirmek yerine, sakin olmayı başarabilselerdi, bugünkü duruma düşmezlerdi. Kıbrıs sorununun ulusal niteliğini unutup, "Denktaşa güvenmiyoruz" diye tempo tutacakları yerde, ulusal duruş sergilemeye katkıda bulunmuş olsalardı, Türk tarafının pazarlık gücünü artırmış olurlardı.Denktaş bugün KKTC Cumhurbaşkanı olarak Türk heyetine başkanlık edebiliyorsa, bunu hem içeride hem dışarıda verdiği mücadeleyle sağlamıştır. "Peşin suçlu" ilan edilmesindeki haksızlık da bir kez daha ortaya çıkmıştır.New Yorkta izlediği yaklaşımı, 1.5 yıl önce Laheyde neden izlemediği sorgulanıyor. Bu soru bile Denktaşın anlaşılmadığını gösteriyor.Denktaş neden Laheyde imza atmadı?Bunun yanıtını kendisi de verdi. Laheyde Türk tarafına dayatılan, "müzakeresiz imza"ydı. Denktaşın kabul etmediği buydu. New Yorkta
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a, KKTC seçim süreci ve sonrasında en ağır eleştirileri yöneltenler, hatta bunu hakarete kadar vardıranlar, bugün övgüler yağdırıyorlar. Denktaş'ın, dava adamlığından, devlet adamlığından, tarihi kişiliğinden, New York'ta gösterdiği yüksek performanstan dem vuruyorlar.
Bu son tutumları Denktaş'a haksızlık yaptıklarının itirafı aslında. Seçim sürecinde ve hatta sonrasında, Denktaş'a yüklenmeleri, Rum tarafının elini güçlendirmek dışında bir işe yaramamıştır. Masaya, Türk tarafı adına oturacak kişiye, karşı tarafa gerek kalmadan, önce siz hırpalayıp zayıflatırsanız, ondan nasıl güçlü bir pazarlık, nasıl bir başarı bekleyebilirsiniz?
Oysa, o süreçte, heyecanlanıp Denktaş'a bindirmek yerine, sakin olmayı başarabilselerdi, bugünkü duruma düşmezlerdi. Kıbrıs sorununun ulusal niteliğini unutup, "Denktaş'a güvenmiyoruz" diye tempo tutacakları yerde, ulusal duruş sergilemeye katkıda bulunmuş olsalardı, Türk tarafının pazarlık gücünü artırmış olurlardı.
Denktaş bugün KKTC Cumhurbaşkanı olarak Türk heyetine başkanlık edebiliyorsa, bunu hem içeride hem dışarıda verdiği mücadeleyle sağlamıştır. "Peşin suçlu" ilan edilmesindeki
Bu sonuç Türk tarafının başarısı olarak sunuluyor. "Zafer" diyenler de az değil...Türkiyenin hedefi, "birlikte tünele girmek" ise, bu hedef tutturulmuştur.Bunun Türkiye ve Kıbrıs Türkleri için zafer olup olmadığını belirleyecek olan tünele giriş değil, çıkıştır. Başarının ölçüsü tünelden nasıl çıkılacağı olacaktır.Şimdiden belli olan tek sonuç, Rum tarafının, içeride ne olursa olsun, tünelden AB üyesi olarak çıkacağıdır.Türk tarafının ise nasıl çıkış yapacağı belli değildir.Bu Adada yapılacak müzakerelerde varılacak sonuca bağlıdır. Kuşku yok ki, Kıbrıs treni tünelde ilerlerken, Türk tarafı mümkün olduğu kadar yaşamsal saydığı değişiklik önerilerini Rum tarafına kabul ettirme ve plana koydurmaya çaba gösterecektir.Türk tarafı, Kıbrısın iki milletten oluştuğunu, ikisinin de eşit egemen konumda olacakları, Kuzeye geçecek Rum sayısının asgari düzeye çekilmesi, Adada sınırın düz çizgi olarak tutulması, Türk askerinin sürekli kalması gibi "olmazsa olmaz" olarak ilan edilen önerilerini Annan Planına geçirebilir mi?Geçirmek için uğraş vereceği kuşkusuz ama, bu sonucu alması zayıf bir olasılıktır.Nedeni ise Rum tarafının masaya daha güçlü oturacak olmasıdır. Rum tarafı, bu önerileri
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
New York'ta alınan sonuçla Türk tarafı, Rumlar ve Annan'la birlikte "tünel"e girmeyi kabul etmiş oldu.
Bu sonuç Türk tarafının başarısı olarak sunuluyor. "Zafer" diyenler de az değil...
Türkiye'nin hedefi, "birlikte tünele girmek" ise, bu hedef tutturulmuştur.
Bunun Türkiye ve Kıbrıs Türkleri için zafer olup olmadığını belirleyecek olan tünele giriş değil, çıkıştır. Başarının ölçüsü tünelden nasıl çıkılacağı olacaktır.
Şimdiden belli olan tek sonuç, Rum tarafının, içeride ne olursa olsun, tünelden AB üyesi olarak çıkacağıdır.