<#comment>#comment>
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, "Cumhuriyet tarihinin en büyük usulsüzlüğü" diye tanımladığı protez ve benzeri iyileştirici malzeme alımlarıyla ilgili bir genelge yayımladı. Okuyan, genelge ile söz konusu malzemelerin protokolle alımlarını durdurdu, bundan böyle ihale ile alım yapılacağını duyurdu. Okuyan dünkü görüşmemizde bu kararını ve gerekçelerini şöyle özetledi:
Satıcı firmalar rahatsız
"Bu Cumhuriyet tarihinin en büyük usulsüzlüğüdür. Yıllardır, SSK ihale ile değil protokollerle iyileştirici malzeme alıyor. Çeşitli protezler, kalp kapağı, stent (kafes), balon kateteri gibi. 1992’de SSK ile firmalar arasında bir protokol yapılmış. Firma bu protokolle bir fiyat öneriyor, SSK da imzalıyor ve ödüyor. Oysa hiçbir kamu kuruluşu ihale yapmadan hiçbir şey alamaz. SSK ihale yapmıyor, bu firmalardan da 250 milyon lira gibi bir teminat alıyor, ama trilyonlarca lira ödüyor. Yazıktır. Bunu 2.5 ay önce fark ettim ve üzerine giderek, ihaleye geçilmesi talimatını verdim. Tabii satıcı firmalar bundan rahatsız oldular."
Bankaların nasıl boşaltıldığı ortaya çıktıkça vatandaşın şaşkınlıktan g"zleri büyüyor, boşaltma işlemini yapanların yakalanıp yargı "nüne çıkarılmasını takdirle izliyordu.Bankalarla ilgili raporların kamuoyuna yansımasıyla birlikte, bazı "zel bankaların sahipleri tarafından boşaltıldığı, bu yetmiyormuş gibi bu bankalara kamu bankalarından açılan kredilerin de aynı y"ntemle uçup gittiği ortaya çıktı. Değişik rakamlar telaffuz edilse de bu yolla boşaltılan, diğer deyişle hortumlanan tutarın milyarlarca dolarla ifade edildiği belleklerde tazedir.Ancak sonucun ne olduğu kuşkulu...Bilinen tek gelişme, Fon'a devredilen bu bankalara Hazine'den kağıt ve para pompalanması sonucu satılabilir halde tutulmaya çalışıldıkları. Bugüne kadar Fon'a devredilen bankaların Hazine'ye maliyetlerinin 22 milyar doları bulduğu ve bu maliyetin her geçen gün arttığı. Bu bilgileri denetim elemanları derneklerinin üst kuruluşu olan DENETDE resmi raporlara dayanarak belirtiyor.Bu bankalardan yurtdışına ne kadar para kaçırıldığı, yapılan takip sonucu ne kadar paranın tahsil edildiği, salıverilen banka sahiplerinin Bankacılık šst Kurulu'yla nasıl bir anlaşma yaptıkları, nasıl bir "deme planı ve taahhütte
<#comment>#comment>Hükümetin ilk iki yılında imajını güçlendiren en önemli çalışmalarından biri "hortum işleri" ile mücadeleydi.
Bankaların nasıl boşaltıldığı ortaya çıktıkça vatandaşın şaşkınlıktan gözleri büyüyor, boşaltma işlemini yapanların yakalanıp yargı önüne çıkarılmasını takdirle izliyordu.
Bankalarla ilgili raporların kamuoyuna yansımasıyla birlikte, bazı özel bankaların sahipleri tarafından boşaltıldığı, bu yetmiyormuş gibi bu bankalara kamu bankalarından açılan kredilerin de aynı yöntemle uçup gittiği ortaya çıktı. Değişik rakamlar telaffuz edilse de bu yolla boşaltılan, diğer deyişle hortumlanan tutarın milyarlarca dolarla ifade edildiği belleklerde tazedir.
Ancak sonucun ne olduğu kuşkulu...
Bilinen tek gelişme, Fon'a devredilen bu bankalara Hazine'den kağıt ve para pompalanması sonucu satılabilir halde tutulmaya çalışıldıkları. Bugüne kadar Fon'a devredilen bankaların Hazine'ye maliyetlerinin 22 milyar doları bulduğu ve bu maliyetin her geçen gün arttığı. Bu bilgileri denetim elemanları derneklerinin üst kuruluşu olan DENETDE resmi raporlara dayanarak belirtiyor.
Bu bankalardan yurtdışına ne kadar para kaçırıldığı, yapılan takip sonucu ne kadar
Bu "hesaplar" sağ cenahta uç veriyor. Yeni parti girişimleri, tabela partilerine yeni liderlerle canlılık getirme çabaları. Bu çabalar süreceğe benziyor. Benzer uç vermeler solda da yaşanabilir.Evdeki hesaplar çarşıya uyar mı uymaz mı? Bunu kimse bilemez. Ancak sandık bilir.Tabii sandığa ulaşmadan bazı gerçekler de g"rülebilir.Siyasete kuşbakışı g"z attığınızda hareketin, canlılığın nerelerde olduğunu g"rmek mümkün.Ankara ve İstanbul'da evlerde yapılan hesaplara siyaset çarşısında uymayan gerçekler g"zden kaçırılmayacak kadar belirgin durumda.Canlılık taşıyan iki akım dikkat çekiyor ki, her ikisi de ideolojik iddia taşıyor:Birisi HADEP, diğeri AK Parti...Her ikisi de rejimle sorunlu partiler. Biri etnik, diğeri din eksenli politika yapıyor. Biri Atatürk Cumhuriyeti'nin bütünlüğüne, diğeri laik niteliğine itiraz biçiminde geliştirilmiş siyasi akım konumunda. Her iki partide de canlılık, taban iletişimi, siyasi faaliyet diğer partilere oranla g"zle g"rülür biçimde daha fazla, daha yoğun.™zellikle Güneydoğu'ya baktığınızda bu gerçek çıplak g"zle g"rülüyor. Bugün bütün partiler AK Parti ve HADEP tabanından oy alacakları iddiası taşıyorlar ama bu beklentilerinin hayal ürünü olduğu
<#comment>#comment>Siyasette yavaş yavaş herkes "evde hesap" yapmaya başladı.
Bu "hesaplar" sağ cenahta uç veriyor. Yeni parti girişimleri, tabela partilerine yeni liderlerle canlılık getirme çabaları. Bu çabalar süreceğe benziyor. Benzer uç vermeler solda da yaşanabilir.
Evdeki hesaplar çarşıya uyar mı uymaz mı? Bunu kimse bilemez. Ancak sandık bilir.
Tabii sandığa ulaşmadan bazı gerçekler de görülebilir.
Siyasete kuşbakışı göz attığınızda hareketin, canlılığın nerelerde olduğunu görmek mümkün.
Ankara ve İstanbul'da evlerde yapılan hesaplara siyaset çarşısında uymayan gerçekler gözden kaçırılmayacak kadar belirgin durumda.
™yle ya...Bankaların içini boşalttıkları, vatandaşın parasını kendi parası gibi g"rüp cebine attıkları, sonra yurtdışında paravan şirketlere aktararak kaçırdıkları ve sonra da tamtakır hale gelmiş bankaları devletin kapısına bıraktıkları gerekçesiyle birer ikişer yakalanıp cezaevine konulanlar şimdi birer ikişer serbest kalıyorlar.šnlü banka sahipleri çıkıyorlar.Buna sevinenler çok...Hatta bir tanesi hala çıkamadı diye üzülenler de... "Bu ünlü hala niye içeride" diye soruluyor da, "bu paralar nerede" diye sorulmuyor. "Diğer hortum vakalarının sahipleri çıktı da bu niye çıkmadı, ayıp değil mi" diye kalem oynatılıyor da, "sahi bu niye içeri girmişti" diye yaprak oynamıyor.Oysa sorgulanması gereken şu...Sayfalar tutan raporlardaki saptamalar ne oldu?İçleri boşaltıldığı için Fon'a alınan bankaların sahipleri boşaltılan paraları geri mi verdiler de çıkmaya başladılar?Yoksa, zaten hiç banka boşaltılmamış, halk deyişiyle hortumlanmamıştı da o kadar murakıp, müfettiş, polis, jandarma, savcı "hikaye" mi uydurmuşlardı?Bankalar, Fon'a dolu dolu devredildi de BDDK mı dolup taşan kasalardaki paraları g"remiyordu?Ve aslında bankaları boşaltan sahipleri değil de, bankaya para yatıran
<#comment>#comment>Türkiye'de ya adalet sistemi tümüyle çöktü ya da kimse "hortumcu" değildi...
Öyle ya...
Bankaların içini boşalttıkları, vatandaşın parasını kendi parası gibi görüp cebine attıkları, sonra yurtdışında paravan şirketlere aktararak kaçırdıkları ve sonra da tamtakır hale gelmiş bankaları devletin kapısına bıraktıkları gerekçesiyle birer ikişer yakalanıp cezaevine konulanlar şimdi birer ikişer serbest kalıyorlar.
Ünlü banka sahipleri çıkıyorlar.
Buna sevinenler çok...
Hatta bir tanesi hala çıkamadı diye üzülenler de...
Bu olay İlçe Emniyet Müdürü Ali Sinop'un soruşturulmasını gerektirir mi?Emniyet Müdürü Sinop'un, "Yanlış yapmadık, vatandaşla halkın kaynaşmasına çalışıyoruz. Anlık gelişen bir olay, hatamız varsa katlanırız" şeklindeki s"zleri İçişleri Bakanlığı tarafından nasıl değerlendirilir?İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen olaya, bir sorun, bir suç gibi bakmıyor. Yücelen, dünkü konuşmamızda, Yüksekova İlçe Emniyet Müdürü Ali Sinop'un yaklaşımına destek verdi. Bakan Yücelen'in değerlendirmesi ş"yle: "Kürtçe kaset çalmak, türkü s"ylemek, halay çekmek yasak değil. Suç değil. Bunda bir sorun yok. Vatandaş kendi arabasında kaset çalmış polislerle birlikte kutlama yapmış. Ortada bir sorun yok.""O halde Müdür Sinop hakkında da soruşturma yok" diye sorunca da şu yanıtı verdi: "Elbette yok. Yapılan da bir soruşturma değil. Merkezden müfettiş g"ndermiş değiliz. Sadece il emniyet müdür yardımcılarından biri olayın ne olduğunu anlamak için gitti. Bir soruşturma açmak amacıyla değil. Durum da anlaşıldı. Soruşturulacak bir şey yok." İçişleri Bakanı Yücelen'in de İlçe Emniyet Müdürü Sinop'un da yaklaşımları aynı y"nde...Bu yaklaşımın "nemi şurada:Vatandaşın Kürtçe kaset çalması, sevdiği şarkı veya