Öcalan davası ilerliyor.
DGM'lerin sivilleştirilmesi ise Meclis'te.
Anayasa değişikliği İmralı davasına yetişir mi?
Garantisi yok. Özellikle DYP'nin yan çizmesi, FP'nin başka koşullar öne sürmesi değişikliğin zamana yayılmasına neden olabilir.
Konuyu dün Başbakan Ecevit'e sorduk:
- Öcalan davası bitmeden DGM'lerin sivilleşmesini öngören Anayasa değişikliği yapılırsa dava nasıl etkilenir?
Abdullah Öcalan'ı dinlediğinizde, sanırsınız ki, PKK içindeki tek muhalif "barış güvercini" o...
Yargıç, hangi cinayeti, hangi baskını, hangi bombayı, hangi eylemi sorsa Öcalan aynı yanıtı veriyor:
- Bilgim yok.
- Talimatım yok.
- Ben o karara karşı çıktım.
- Ben muhalif kaldım.
Başbakan Bülent Ecevit'in de sık vurguladığı gibi 57. hükümetin en önemli hedeflerinden birini ekonominin canlandırılması oluşturacak.
Ekonomideki sorunun niteliği ve boyutu nedir?
Bu soruyu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'a yönelttik.
Uluğbay'ın teşhisi şöyle:
"Rusya krizi bu pazara yönelmiş sektörleri etkilediği için bu alanlarda canlanma yavaş seyrediyor.
Bu yıl dünya piyasalarında büyüme hızının 1996 - 1997 dönemine ulaşması beklenmiyor. O tarihlerde yüzde 9 olan büyüme, bu yıl yüzde 3 düzeyinde bekleniyor. Dünya piyasalarındaki büyümenin yavaşlığı daraltıcı bir etken."
Hukukta usul, esası korumak için vardır.
Usul kuralları, esasa halel gelmesini önlerler.
Öcalan davasına bu açıdan bakıldığında:
İç hukumuzun usul kurallarına eksiksiz uyulduğu tartışma götürmeyecek kadar kesindir.
Davanın esasını etkileyecek, gölgeleyecek en küçük bir usul hatası yoktur.
Batı dünyasının dile getirdiği kaygıların her birinin yersizliği kanıtlanmış durumdadır.
İmralı'da iki Abdullah Öcalan görüyoruz.
Biri duruşma salonundaki Abdullah Öcalan ki, yaşamının bağışlanması karşılığında her şeye razı.
Yalvaran, af dileyen, özür dileyen bir Öcalan.
O kadar ki, sıradan bir teröristten bile beklenmeyecek derecede "can derdine" düşmüş, yerlerde sürünen bir görüntü...
Kendi taraftarlarını bile hayrete düşüren, "bu muymuş" dedirten bir tavır içindeki Öcalan...
* * *
Öcalan davası aslında bitmiştir. Aslında PKK davası da bitmiştir. Öncekiler gibi bu isyan da bastırılmıştır. Ne İmralı'daki Apo'nun ağlamaklı tehditleri, ne dağdaki militanların son çırpınışları artık işe yaramaz. 15 yıl önce Türkiye topraklarına silahlı bir baskınla başlayan saldırı, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından püskürtülmüş, Öcalan'ın sonunda ele geçirilmesiyle yenilgiye uğratılmıştır.
İmralı'daki yargılama bu zaferin hukuksal olarak da ilanı anlamını taşıyor. Ve tabii, başta şehit yakınları olmak üzere milyonlarca insanın yüreğinde yıllardır yanan acının biraz olsun hafifletilmesini sağlıyor. Yoksa, askeri ve siyasi olarak PKK da, arkasındaki güçler de beklemedikleri bir hezimete uğradıklarının farkındadırlar. Mahkemeye gösterdikleri büyük ilgi, önyargılı yaklaşım, Apo'nun değil Türkiye'nin yargılandığı havasını vermeye çalışmaları bu gerçeği değiştirmez.
Mustafa Balbay'ın şu satırlarına aynen katılıyorum: "Türkiye hesapları ters çevirebilir. Öcalan'ı yargılarken yeni emperyalizmi de yargılayabilir. O zaman Öcalan davasında Abdullah Öcalan küçük bir ayrıntı olur." (Cumhuriyet, 31 Mayıs 1999).
Marmara'nın ortasında nokta
İmralı'daki Apo, tarihi yeniden canlandırdı.
Güneydoğu'da Nasturi ayaklanması patladığında tarih Eylül 1924'tü ve Cumhuriyet henüz bir yılını bile doldurmamıştı. Saltanat kaldırılalı iki yıl olmuştu. Hilafetin kaldırılışının üzerinden ise ancak altı ay geçmişti. Henüz emekleme dönemine bile girmemiş olan Cumhuriyet, hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Padişahçılar, Halifeciler, Mandacılar, Şeriatçılar hala güçlüydüler. Hükümet bir yandan da, Lozan'dan kalan büyük sorunlarla uğraşıyordu. Yunanlılarla nüfus mübadelesi konusu çözülememişti ve gerginlik tırmanıyordu. Musul yüzünden Türkiye ve İngiltere'nin savaşa tutuşması an meselesiydi. İtalya lideri Mussolini, "Türkler Musul'a yürürse Antalya'ya çıkarma yaparım" diyordu.
İşte bu koşullar altında patlayan Kürt ayaklanmaları yıllarca sürdü. 1924'ten 1938'e kadar hemen her yıl bir isyan çıktı. Bu sürede Doğu'da ve Güneydoğu'da sahnelenen tam 17 isyanın tümü bastırıldı ama bunlar büyük tahribat yaptılar.
Atatürk ulusçuluğu, kültür ulusçuluğuydu. Irkçı değildi. İçeride hangi kökten gelirlerse gelsinler tüm kesimlerin kültür ve ülkü birliğini, dışarıda, uluslar arasında eşitlik ve
Dünyanın gözü İmralı'da...
Apo davasına en küçük bir toz, en ufak bir gölge düşmemeli.
İlk duruşmadaki görüntüler, adil yargılama konusunda Batı dünyasının taşıdığı peşin "kuşku"nun ne kadar yersiz olduğunu kanıtladı.Sav - savunma - yargı üçlüsünün serbestiyeti, duruşmanın aleniyeti, sanığın koşulları açısından kimsenin söyleyebileceği söz yok.Tartışılan tek konu, DGM'de bir askeri üye bulunması.Avrupa'nın takılacağı tek nokta bu.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sırf bu nedenle DGM kararını kabul etmiyor. Bu yönde Türkiye aleyhine tazminat hükmetmiş durumda.* * *APO davasıyla ilgili olarak Ankara'nın gündeminde de bu konu var.Yeni hükümetin ilk işi Anayasa DGM'leri sivilleştirmek için Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'dan kurulu bir komisyon oluşturdu. Komisyon çalışmalarını Devlet Bakanı Yalova'ya sorduk.Yalova'nın verdiği bilgiye göre komisyonun tercihi Anayasa'nın değiştirilmesi yolunda oldu.Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı taslağı benimseyen komisyon