DSP Lideri Bülent Ecevit, Refahyol'un rejim için ciddi bir tehlike olduğunu vurguluyor.
Ecevit, bu tehlikenin demokratik yollardan ortadan kaldırılacağına da inanıyor:
"12 Eylül 1980'den bir hafta kadar önce bir sendika kongresinde şöyle demiştim: `Demokrasi bir seyirlik oyun değildir. Demokrasi, halkın tribünlerde oturduğu, siyasi partilerin sahada oynadığı bir oyun değildir. Halkın tribünlerden sahaya inmesi gerekir. Yoksa birisi düdüğü çalar ve oyun biter.' Nitekim de öyle olmuştu."Bülent Bey, bugün benzer bir gelişme beklemiyor:
"Bugün artık aynı koşullar yok. Halk tribünlerden sahaya indi. Demokratik hukuk devleti kurallarını çiğnemeden sahaya indi. Artık sendikalar sadece ücret pazarlığı örgütleri değil. Ülkenin tüm sorunlarıyla ilgililer. Sivil toplum kuruluşları da öyle. Türkiye halkın sahaya indiği sürece geldi. Bu sevindirici bir gelişmedir."DSP Lideri, askerlerin müdahale düşüncesi içinde olmadıklarını da vurguluyor:
"Ben askerlerle siyasi partilerin temasından özellikle kaçınırım. Siyasi partilerin askerleri yönlendirme çabaları çok yanlıştır. 12 Eylül'den sonra Genelkurmay'a iki kez gittim. Kıbrıs ve Bosna - Hersek sorunları hakkında brifing aldım. Askerlerin bir müdahale
CHP Lideri Deniz Baykal, durumu 12 Eylül öncesinden "vahim" görüyor:
"12 Eylül öncesinde terör vardı. Terörün demokratik mekanizmayla önlenemeyeceği kaygısı hakimdi. Oysa, bugün Cumhuriyet tehdit altında. RP'nin vizyonu belli. RP'nin vizyonunda bir İslam Cumhuriyeti kurmak var. RP, tarihle hesaplaşıyor. Kurtuluş Savaşı yıllarındaki İngiliz Muhibleri Derneği (mandacılar) gibi, RP de İran Muhibleri Derneği gibi çalışıyor. İran rejimi Türkiye'ye ihraç etmek istiyor. Para veriyor, cami yaptırıyor. RP de bu rejimi ithal etmek çabası içinde. Durum bu kadar açık."
Baykal, bu tehditin ordu müdahalesiyle değil, toplumun uyanık tutulmasıyla aşılabileceğini vurguluyor:
"Örgütlü yüzde 20, örgütsüz yüzde 80'i çekip götürüyor. Bu saptamaları yapmak ve halka anlatmak görevimiz. Yoksa süngüyü takıp, tankları sokağa çıkararak, askeri müdahaleyle köklü çözüm bulmak mümkün değil. Darbeler zaman kaybettiriyor. Demokrasi bir denge rejimidir. Demokratik - laik rejime inanmış çoğunluğu bu tehlikeye karşı uyarmak ve örgütlü hale getirmek gerekiyor."
Baykal, kısa vadede REFAHYOL hükümetinden kurtulmak gerektiğini belirtirken, "sol blok" kurulması ve bu blokun hükümete öncülük etmesi önerisini yineliyor:
"REFAHY
"BENİM söylediğim şu" diyor, Yalım Erez:
- Ne Taksim'e cami, ne Çankaya'ya cami, ne türban... Bunların hiçbiri hükümetin konusu değil. O halde, neden bu konular kaşınıyor ve tansiyon yükseltiliyor?
- Neden yükseltiliyor?
- Türkiye'de siyasi sorun haline getirilen iki cami vardır. Biri Ayasofya'nın ibadete açılması, diğeri Taksim'e cami yapılması. Bu iki konu da hükümet gündeminin konusu değildir. Türban da, YÖK ve üniversite kurumlarının konusudur. Böyle olduğu halde bu konular hükümete taşınıyor. Buna Genel İdare Kurulu'nda tepki gösterdim.
- Nasıl bir tepki gösterdiniz?
- Ben açık konuşurum. Sayın Çiller'e sordum: Ortağımızla bizim bilmediğimiz bir anlaşmanız mı var? Varsa, söyleyin, o zaman biz de bakanlıktan ayrılalım. Neden gerekeni yapmıyorsunuz? Susurluk olayında soruşturmanın selameti bakımından nasıl polisleri görevden aldıysanız, Sincan Belediye Başkanı'nı da almanız gerekmez mi? Nitekim, bu konuşmadan sonra Belediye Başkanı görevden alındı.
- Konuşmanıza Sayın Çiller'in yanıtı ne oldu?
MİLLİYET'in de içinde bulunduğu Doğan Yayın Grubu'na saldıran "bir grup" DYP'linin tavrı, Türkiye'de durumun vahametini gözler önüne serdi. Ülkenin tümünü Madımak Oteli'ne çevirmek isteyenlerin destekçileri, demokrasinin takozları, suçluluk telaşı içinde basına saldırıyorlar. Bilmiyorlar ki, "DYP Grup Yönetim Kurulu" adıyla yaptıkları saldırı, DYP Grubu'nda yaşanan paniği önlemeye yetmeyecektir. Varlık nedenini demokratik, laik Cumhuriyette bulan siyasetçilerin, bu "ihanet katarı"nda daha fazla kalamayacakları anlaşılmıştır.
Adım adım uygulamaya konulan Cumhuriyet'i yıkma planı, cumhuriyetçilerin attığı her geri adımda biraz daha hız kazanıyor. Çağdışı güçler, 1923 Devrimi'nin rövanşını almak için mevzilerini genişletiyorlar. Çünkü karşılarında bugüne kadar birlik içinde bir güç görmediler.
Önce sol bozuldu. Kılcal damarlarına kadar bölündü. Sonra sağ bölük pörçük oldu. Halk çetelerin ve cinci hocaların elinde kaldı. Türkiye, "şeyhler, dervişler, hocalar ve meczuplar ülkesi" olmaya başladı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, "Cami yaptırma Derneği Başkanı"na dönüştü. Taksim'e cami, Çankaya'ya cami, türban, kurban, karayoluyla hac, Ramazan mesaisi, devlet kadrolarında şeriatçı
REFAHYOL hükümetinin uygulamaları karşısında oluşan rejime dönük kaygıların Çankaya Köşkü'ne kadar iletilmesi Başkent'te "yeni model" arayışlarını hızlandırdı.
"Kışla - cami - siyaset" üçgenindeki sıkıntı, rejime dönük tedirginlikle birlikte "demokratik çözüm" beklentisini ön plana çıkardı.
REFAHYOL'un "demokratik laik" rejimle örtüşmeyen çabalarından rahatsız olan asker - sivil bütün kesimler, Meclis'ten çözüm bekliyorlar.
Bu beklentiye ilişkin ilk değerlendirme ve somut öneri Meclis'deki en deneyimli lider konumundaki DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit'ten geldi.
Ecevit, REFAHYOL'un Meclis'te düşürülmesinin "mümkün" hatta "kolay" olduğunu vurgulayarak, "alternatif hükümet modelleri"nin de geliştirilebileceğini belirtiyor.
- Hükümetin düşürülebileceğini belirttiniz. Bu gözleminiz neye dayanıyor?
- Dikkat edilirse, hükümet son günlerde, Meclis'deki oylamalarda zorlanıyor. Çok kritik sayılarla karar alabiliyor. Bu hem RP, hem de DYP içindeki sıkıntının arttığını gösterir. Eğer muhalefet oylamalara, firesiz, blok halinde katılırsa, hükümeti düşürebilir. Bu ortam içinde bir de alternatif hükümet modelleri ortaya konulursa, bu sonuç daha kolay alınır.
REFAHYOL hükümetinin uygulamaları karşısında oluşan rejime dönük kaygıların Çankaya Köşkü'ne kadar iletilmesi Başkent'te "yeni model" arayışlarını hızlandırdı.
"Kışla - cami - siyaset" üçgenindeki sıkıntı, rejime dönük tedirginlikle birlikte "demokratik çözüm" beklentisini ön plana çıkardı.
REFAHYOL'un "demokratik laik" rejimle örtüşmeyen çabalarından rahatsız olan asker - sivil bütün kesimler, Meclis'ten çözüm bekliyorlar.
Bu beklentiye ilişkin ilk değerlendirme ve somut öneri Meclis'deki en deneyimli lider konumundaki DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit'ten geldi.
Ecevit, REFAHYOL'un Meclis'te düşürülmesinin "mümkün" hatta "kolay" olduğunu vurgulayarak, "alternatif hükümet modelleri"nin de geliştirilebileceğini belirtiyor.
- Hükümetin düşürülebileceğini belirttiniz. Bu gözleminiz neye dayanıyor?
- Dikkat edilirse, hükümet son günlerde, Meclis'deki oylamalarda zorlanıyor. Çok kritik sayılarla karar alabiliyor. Bu hem RP, hem de DYP içindeki sıkıntının arttığını gösterir. Eğer muhalefet oylamalara, firesiz, blok halinde katılırsa, hükümeti düşürebilir. Bu ortam içinde bir de alternatif hükümet modelleri ortaya konulursa, bu sonuç daha kolay alınır.
REFAHYOL hükümetinin Türkiye'nin imajını değiştirme çabaları siyasi tansiyonu yükseltiyor. Refah'ın kendine güveni arttıkça, dünya görüşünü ülke görüntüsüne dönüştürme çabaları da yoğunlaşıyor.
Tarikat liderlerinin başkentte gördükleri itibar, başörtüsünün siyasallaştırılması, mesai saatlerinin yeniden düzenlenmesi ve benzeri girişimler rejime dönük tartışmaları yaygınlaştırıyor.
Cumhurbaşkanı Demirel'in 70 yıllık Cumhuriyet'le örtüşmeyen girişimler ile bu girişimlere karşı oluşan tepkiyi dengeleme çabaları, askerin duyduğu rahatsızlığın kamuoyuna yansıması, "kışla - siyaset" eksenini ön plana çıkardı.
Ordunun zirvesinde esen rüzgarlara bakınca, askerin rahatsızlığının çok yönlü olduğu gözleniyor.
Asker hem rahatsız, hem rahatsızlığının tartışılmasından rahatsız...
Asker, siyasi nitelikli tepkilerin kaynağı olarak "görülmek ve gösterilmek" çabalarına duyarlı. Bu tür çabaları "darbe sendromu" olarak niteliyor. Siyasal mekanizmadan çözüm bekleme yerine, "asker yolu bekleme" kolaycılığına tepkililer... "Siyasal mekanizmayı bekleme askerin de demokratik hakkıdır" yaklaşımı hakim.
Bir diğer rahatsızlık noktası, yanlış anlaşılmak. Askere yapılan ek zammın, "askerden siyasal kredi" alınması
"ÖNCE titredi küçük İsmail.. Sonra dili sarktı, dişleri kilitlendi, morardı ve düştü yere..."Üç yaşındaki İsmail böyle öldü.
Koymadı Duruca köylüsüne...
"Urfa'da İsmail öldü" deyip, gömdüler...
Beş yaşındakilerden bir de Mehmet öldü, aynı İsmail gibi...
Ardından yediliklerden Rukiye... Bir de Halil... Bir tane de Hanife öldü... Dört yaşındaki Fatma da duramadı, öldü, altı yaşındaki Salih de...
Yedi çocuğa bir soru sormadı Duruca...
Ama "Zarife" ölünce iş değişti...