Genelkurmay: Erbakan'la uyum yok!

3 Mart 1997

MİLLİ Güvenlik Kurulu'nun bildirisi ve tavsiye kararları REFAHYOL hükümetini sarstı. Bildirini n bir, "muhtıra" etkisi yarattığı söylenebilir.
Başbakan Erbakan'ın, "yok bir şey" havası yaratma çabaları da sonuç vermiyor. Erbakan Hoca'nın, "MGK'da kararları beraber aldık. Türk Silahlı Kuvvetleri'yle uyum içindeyiz. Tam bir görüş birliği içindeyiz" türünden mesajları, "takiye" olarak değerlendiriliyor.
Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak Paşa'ya soruyoruz:
- Başbakan Erbakan'la uyum içinde misiniz? MGK bildirisi ve tavsiye kararlarında Hoca'yla tam bir görüş birliği var mı?
Özkasnak Paşa, şu yanıtı veriyor:
- Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyet'in temel ilkelerini hayata geçirmeye inananlar ve buna gönül verenlerle uyum içindedir. Bunlar dışında hiçbir kimseyle uyum içinde değildir.
Özkasnak Paşa'nın, "Ordu Erbakan'la uyum içinde değildir" diye özetlenebilecek bu sözleri de, ikinci bir muhtıra gibi...

Yazının Devamı

MGK, RP ve İran

3 Mart 1997

SON söylenmesi gerekeni önce söyleyelim: Bu Refahyol iktidarı artık iflah olmaz. Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat muhtırasından hemen sonra yaptıkları gibi, "Bize bir şey olmadı" havasını sürdürürlerse, sonları beklenenden de yakındır. 12 Eylül 1980 öncesini hatırlayınız. 1979'un son günlerinde ordu uyarı mektubu vermiş ama sivil liderlerden hiçbiri, bu uyarıyı üzerine almamıştı. Sonuç malum...
Refah Partisi'nin ve Doğru Yol Partisi'nin başındakiler, aylardır bir sarhoşluk içindeydiler. İktidar sarhoşluğu, paçayı kurtarma sarhoşluğu ve hepsinden önemlisi meydanı boş bulma sarhoşluğu.
Meydan boş muydu? Evet.
Meydan boş olduğu içindir ki, Sincanlı yobaz öyle biperva büyüyebilmiş ve çağdaş kadın gazeteci Işın Gürel'in şahsında, laik Cumhuriyet'in ensesine o tokadı indirebilmişti.
Meydan boş olduğu için, kendinden devlet adamlığı beklenen, yaşını başını almış, deneyimli bakanlar gerçek yüzlerini ortaya çıkardılar, rejime açıkça meydan okuma cüretini gösterebildiler. Meydan boş olduğu için savcılar, yargıçlar duruşmalarda saldırıya uğradılar. Meydan boş olduğu için, iktidar kanadından ucuz kahramanlar ortaya çıktı.
O halde, kimse yanlış anlamasın. MGK muhtırası, sadece iktidara verilmiş

Yazının Devamı

Niye?

27 Şubat 1997

BAŞKENTTE tansiyon yükseldikçe siyasi ağırlık Cumhurbaşkanı ve Milli Güvenlik Kurulu'na doğru kaydı.
Başta DSP lideri Ecevit olmak üzere siyasiler, "niye" diye soruyorlar:
"Niye Meclis dururken, çözüm MGK'dan bekleniyor? Gözler niye gensoruya değil de, MGK'nın tavsiye kararına çevrili?"Evet... Niye? Siyasi partiler esasına dayalı demokratik parlamenter sistemde bütün bunlar niye?
Niye'lerin yanıtları "sistem"de yatıyor...
Sistem siyasi partilere dayanıyor da, partilerimiz ne kadar siyasete dayanıyor?
Sistem parlamenter olmasına parlamenter de, parlamenterler ne kadar demokrasiye dayanıyor?
Önce birinci sorudan başlayalım:

Yazının Devamı

Miğferle sarık arasında

26 Şubat 1997

TÜRK - İş Başkanı Bayram Meral, DİSK Başkanı Rıdvan Budak ve TESK Başkanı Derviş Günday...
Türkiye'nin en büyük üç örgütünün liderleri Milliyet aracılığıyla şu ortak mesajı veriyorlar:
"Miğferle sarık arasında kalmak istemiyoruz."Üçü de aynı vurgulamayı yapıyor:
"Refah, Cumhuriyet'in temel nitelikleriyle uğraştıkça asker homurdanıyor. Miğferle sarık arasındaki çatışma siyasi partilerin yarattığı boşluktan doğuyor. Örgütlü toplum, bu boşluğu doldurmadıkça rejim yine sıkıntıya girer."Biri solda, biri merkezde, biri sağda üç dev örgütün lideri, "biz bir araya geliyoruz da, merkez sağda ve merkez solda bize göre farklılıkları gözardı edilebilecek kadar küçük olan siyasi partilerin liderleri demokrasiden, laiklikten ve Cumhuriyet'ten yana niye bir araya gelemiyorlar" diye siyasi liderleri sorguluyorlar.
DİSK Başkanı Budak, "işte" diyor, "açıkça görünüyor, ya asker gelecek, ya irtica. Ne 12 Mart'ta, ne 12 Eylül'de bu kadar açık görünmüyordu. Daha ne duruyorlar?"Budak, "nereden mi görünüyor" diye sorup yanıtlıyor:
"Cumhurbaşkanı'nın telaşından görünüyor. Bizlerin telaşından görünüyor. Medyanın telaşından görünüyor. Askerin telaşından görünüyor."Ve karşılaştırıyor:
"Bakın haftalardır hemen her

Yazının Devamı

Tecrübe konuşuyor

24 Şubat 1997

CEZAYİR'in Ankara Büyükelçisi Rabah Hadid, Milliyet muhabiri Barçın Yinanç'a anlattı. Dedi ki: "Cezayir'de köktendinciler, siyasal partilerin bölünmüşlüğünden yararlanarak güçlendiler. Devletin otoritesi zayıfladıkça aşırılar daha çok güçlendi.Tecrübe konuşuyor.* * *RP İstanbul Milletvekili Aydın Menderes, aklı başında görünen bir adam. Dedi ki: "Refah Partisi önünde sonunda bir tercih yapacaktır. RP'nin önünde bir yol ayrımı var. Merkez sağa doğru yol alan bir RP, her kesimden kabul görüyor. Büyümenin yolu, her kesimle uygar, yumuşak ilişki sürdürmektir. Milli Güvenlik Kurulu 28 Şubat'ta siyasi gerilimi tartışacak... MGK'nın gerginliği giderememesi halinde, parlamentonun, hükümetin çekilmesini konuşmaya başlayacağını söyleyebilirim."Tecrübe konuşuyor.
* * *
AMERİKA'daki ilk konuşmasında "Demokrasiye balans ayarı yaptık" diyen Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, son konuşmasında dedi ki: "Atatürk ilkeleri, demokrasi ve laiklik konusunda kimseye taviz vermeyiz. Hükümetin de bu prensiplere tam olarak uymasını bekliyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri Anayasamızın bekçisi ve halkımızın parçasıdır."Tecrübe konuşuyor.
* * *
ADIM adım tırmanan bir gerginliğin gölgesinde, konuşan

Yazının Devamı

DSP'nin mitingi

17 Şubat 1997

KIŞ ortasında bahardan ödünç alınmış gibi duran, aydınlık, güneşli bir hava... Ankara erken bahar yaşıyor... Doğa sanki, iki gündür başkent sokaklarında, "Türkiye laiktir, laik kalacak" diye haykıranlara destek vermeyi kafaya koymuş...
DSP lideri Ecevit, doğanın bu katkısına da teşekkür etmeyi unutmadan Erbakan Hoca'ya yükleniyor:
"Türkiye, hükümet bunalımından da daha tehlikeli olarak bir rejim bunalımına doğru adım adım sürükleniyor. Erbakan ve partisinin sadece laikliğe değil, demokrasiye de tahammülü yok."Ecevit, sözlerini bitiremeden coşkulu kalabalık tempo tutuyor:
"Türkiye laiktir, laik kalacak."Ecevit, eleştirinin dozunu artırıyor:
"Erbakan'ın laikliğe de, demokrasiye de, devlete de güveni yok. İktidara gelmeden, `iktidara geleceğiz de kanlı mı olacak, kansız mı olacak' diyerek, niyetini açık açık ortaya koymuştu. Şimdi Başbakan olarak devletin polisine, korumasına değil, kendi özel korumalarına güveniyor. Kayseri'de Nazi gençleri gibi üniforma giymiş sahte güvenlik güçleri ortaya çıkıyor. Bunlar RP'nin niyetini gösteriyor. Ama, Türk ulusu buna izin vermeyecektir."DSP lideri, Başbakan'ı, "terörist liderler"le el ele olmakla suçluyor:
"Erbakan, gittiği ülkelerde, Pakistan'da,

Yazının Devamı

Gasfree

17 Şubat 1997

TÜRKİYE bir büyük tanker gibi. Tıpkı Tuzla'da patlayıp yanan "TPAO İstanbul" tankerine benziyor. Tuzla'daki facianın, "gasfree" yapılmadığı, biriken ve sıkışan gaz boşaltılmadığı için meydana geldiği belirtiliyor. Fırtınalar içinde, dalgalı denizlerde yol alan "Türkiye' tankeri"ndeki gaz sıkışması da gelecek için büyük tehlike.
Gazın boşaltılması gerekirken, bakıyoruz bazı kişiler gazı daha da sıkıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir patlama ister gibi...
Sadece Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın son günlerdeki tavır ve sözleri bile üzerinde dikkatle durulması gereken bir politikanın dışa vurumu değil mi? Dünyanın en barışçı eylemi olarak başlayan ve gelişen "bir dakika karanlık" eylemi için "mum söndürme oyunu" deyimini kullanmak, Kazan gibi deneyimli bir politikacı için "dil sürçmesi" olabilir mi? Bu sözleri nedeniyle üzerine çektiği şimşekler sönmeden, cezaevindeki Sincan eski Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı gizlice ziyaret etmesi, saf bir niyetin ifadesi sayılabilir mi?
Sadece Kazan mı? Işık kapatma eylemi için "fesat", "parazit" diyenler, camilerden tehdit vaazları savuranlar, gazı biraz daha sıkıştırıyorlar. Gaz sıkışması hayra alamet değildir. Gasfree gerek.
Geçen Perşembe

Yazının Devamı

Nabzı tutmak

10 Şubat 1997

TOPLUMUN ve kurumların nabzını tutabilmek, gazetecilikte öne geçmektir. Gazetecilikte öne geçmek, toplumun ve kurumların erken uyanması demektir.
Son on gündür gündemdeki heyecanlı tartışmanın ilk işaretini 31 Ocak 1997 günü Milliyet verdi. Yavuz Donat'ın imzasını taşıyan o günkü Milliyet manşeti şöyleydi: "Köşk'e 5 görüş... Askerler Refah'ın girişimlerine karşı hassasiyetlerini Cumhurbaşkanı'na ilettiler." Taksime'e cami, türban, kurban, Ramazan mesaisi gibi konularda Refahyol'un girişimleri orduyu rahatsız etmişti.
Milliyet'in bu manşetinden sonra Türkiye'de hava değişti. Bazı DYP'li bakanlar bile uyanmaya başladılar. Koalisyonun iki kanadı birbirine girdi.
Ordunun hassasiyetini gösteren haberimiz Sincan olaylarıyla çok net bir şekilde doğrulandı. Orada bazı büyük oyunlara giren örümcek kafalı küçük adamlar, kadın gazeteciye vahşice saldıran iri yarı yobazlar, bu hassasiyeti çabuk hissettiler. Sonunda tanklar Sincan'dan geçti.
Şimdi sade vatandaşından Cumhurbaşkanı'na kadar bütün Türkiye bu hassasiyetin etkisi altında. Çünkü ortada ciddi bir durum var. Cumhurbaşkanı bile bayram mesajında, "Ben laik, demokratik cumhuriyet taraflısıyım" diye tavır koymak zorunda kalıyorsa, durum

Yazının Devamı