TURGUT Özal, helikopterle Antalya üzerinde turlamaktadır. Kemer’e, Kaş’a uzanan tarafın otellerle dolu olduğunu görüyor.
Belek tarafı ise bomboş ve bataklık.
Yanındakilere “Belek’i de golf turizmine açsak diye düşünüyorum” der.
Ve...
Hiç vakit kaybetmeden bu hayalini gerçeğe dönüştürmek üzere golfçü işadamlarını çağırır.
Onlara “arazi ve kıyı kiralanacağını” söyler “5 yıldızlı golf sahaları da olan oteller kurmalarını” ister.
MISIR’DA askerin yönetime el koymasına “isim aramak” gereksiz.
ABD ve Batı, “askeri hamle” gibi deyimler üretseler de bu bir “darbedir.”
Teorisiyle ve pratiğiyle harbi “darbe.”
Onaylanamaz.
........................
Şimdi...
Fondaki “darbe”nin arkasında olanlara da geçelim.
TSK yasasındaki, askere “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi” veren 35’inci maddenin kalkması “sembolik” önemdedir.
Demokrasinin üzerindeki gölgenin giderilmesidir.
Doğrusu da bunu yapmaktır.
Ama...
“Sembolik” oluşunun bir kanıtını hatırlatayım.
35’inci madde TSK yasasına 1961’de konulmuştu.
27 Mayıs 1960 ihtilali böyle bir madde olmadığı halde yapıldı.
MİZAH Türkiye’nin ikinci dili oldu. Örneğin...
Twitter’da PKK’nın yöneticilerinden Murat Karayılan adına açılan ve sahtelik kokuları veren hesaptan atılan ‘tweet’ konuşulmakta.
Gezi olayları sırasında “duran adam’ı en çok kıskanan, bizim Duran Kalkan (PKK’nın bir diğer yöneticisi G.C)“ diye yazmış.
Mizah yaratıcılıktır.
Olayları başka pencereden görebilmektir.
Hele kendisiyle de dalga geçebilmek önemlidir.
“Kurşun gibi ağır havayı” yumuşatır.
DÜN Madımak vandallığının 20’nci yıldönümüydü. 37 insanımızın diri diri yakıldığı Madımak Oteli duvarları tarihimizin en utanç verici kıyımına tanıktır.
O duvarlarda diri diri yanan “canların” acı yüklü sesleri algılanır.
Hâlâ bu “otelin müze yapılmasını” bekliyoruz.
Gezi Parkı’nda eski Topçu Kışlası’nın yeniden yapılarak “şehir müzesi” yapılmasını dile getirenler nedense Madımak’ın “insanlık suçu müzesi” olmasına değinmiyorlar bile.
Alevileri kucaklamak projesinin ilk sayfası bu olmalı.
O gün ve gece olanlar ürperti verici.
Genco Erkal’ın “Sivas 93 (Belgesel Oyunu)” dehşet dakikalarını her anıyla yansıtan bir “tiyatro +” performansı.
CUMHURBAŞKANI düğümü önümüzdeki Yerel Seçimler sonrası çözülür.
Başbakan Erdoğan’ın yol haritasını Gezi eylemleri ve diğer eylemler değil, Yerel Seçim sandıklarından çıkacak oylar çizecektir.
Yüzde 50 ve üzerinde oy oranları Erdoğan’a, Cumhurbaşkanı seçimi için “yeşil ışık” yakar.
Hatta “başkanlık sistemi” ya da “partili cumhurbaşkanı” için Anayasa değişikliğini gidebildiği yere kadar zorlar.
Bu bilinen şey.
Bir de diğer ihtimal var.
AK Parti’ye yüzde 50’nin hayli altında oy netamelidir.
ŞEFFAF Oda “sezon finali” yapıyor... 9. sezonun son programının konuğu Candan Erçetin...
Duygusal ve duyarlı...
“Candan Gezi olayları seni nasıl etkiledi” diyorum:
“Yıllardır yapmayı planladığımı, Gezi’de gençler başardı. Gezi olaylarında 3 kulübün taraftarları bir araya geldi. Tekrar kardeş olduğumuz hatırlandı.
Ama 20 gün boyunca gözyaşı dökmediğim bir gün bile olmadı. Gördüklerim duyduklarım maalesef çok acı, çok etkileniyorum” diye anlatıyor gözleri dolu dolu...
Tam o sırada köpeği İrma, sanki Candan’ın hüzünlendiğini hissediyor ve onu neşelendirmek için yanına geliyor.
Candan’ın son albümü: “Milyonlarca Kuştuk.”
İKSV Müzik Festivali gecelerinde gözlerim merhum Nejat Eczacıbaşı’nı arar.
Küçük parmağında şövalye yüzüğü olan iri eliyle, beyaz büyük mendilini çıkararak yüzündeki terleri silerken hatırlarım onu.
Çift yırtmaçlı lacivert ceketi içinde hep şıktı.
Onur konuklarıyla ilgilenir, konserlere gelenlerden tanıdıklarının ellerini sıkar, hal hatır sorardı.
Gözleri mutluluktan parlardı.
Tatlı bir heyecan yansıtırdı.
O bir “dünya vatandaşı” entelektüeldi, ama “Türklüğünün” tadını çıkarırdı.