YA sonra?
Herkesin kafasında bu soru...
Elbette...
Sadece “vatandaş” değil, iktidardaki AK Parti karargâhında da sorunun cevabı aranıyor.
“Tedavi” için önce doğru “teşhis” ve “projeksiyon” gerekir.
AK Parti karargâhında değerlendirme çeşitlemeleri arasında şöyle kuşkulardan söz ediliyor:
‘Sonbaharda üniversiteler kıpırdayacak, sonra Kürt gruplar ileri sürülecek ve milliyetçi unsurlar da olup bitene seyirci kalmayacak.
MERHUM Turgut Özal’ın kriz yönetimi 3 ayaklıydı.
1-“Öngörmek” ve “önalmak...”
2- “Cesaret...”
3- “Suhulet...”
.............................
Bugünlere belki “rehberlik” eder umuduyla bunları açayım.
1 Özal olayların nerelere varacağını “öngörmek” yetisine sahipti.
TÜRKİYE‘nin 2 duyarlı damarı “Kürt” ve “Alevi” sorunlarıdır.
Kürt (barış ve demokrasi) açılımıyla bunlardan birincisi tedavi sürecinde.
İkincisi ise özellikle Suriye’deki iç savaştan da etkilenerek ya da etkilenmesi için tezgahlar işletilerek daha da hassas psikolojiye dönüşmekte.
AK Parti’nin bu nabız atışını algıladığının işaretleri var.
Duyarlıkta ve nabız atışlarında yükselişin nedenleri arasında “Reyhanlı’da kaybedilen Sünni vatandaşlarımız” gibi tedirgin edici söylemleri yazın bir kenara Suriye’de “Esad’ın etrafındaki Alevi ve Hıristiyan nüfusun hedef alınması nedeniyle, mezhep çatışması kaygıları da hissediliyor.
Ayrıca “cami ve mescit dururken, Cemevi’ne ne gerek” gibi yargılar itici oldu.
Alevilerin Diyanet İşleri’nde temsil edilmemesi bir çeşit “dışlanmışlık” sendromu oluşturmakta.
OLUMSUZLUK bir kez başlamasın... Art arda başka darbeler de gelir.
İktidar için böyle bir süreç bu.
Gezi eylemleri İstanbul’da başladı, Türkiye’yi sardı.
İktidarı zorladı.
Ardından ABD sadece birkaç günde “eylemler karşısında iktidarın şiddet dozajına dikkat çeken” 17 açıklama yaptı.
Onu BM’den, AB’den Almanya, İtalya, Avusturya’dan aynı minvalde açıklamalar izledi.
Bu arada Batı medyası da eylemcilere karşı güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımını yeren haberler, yazılar yayımlıyordu.
PROF. Müftüoğlu’ndan bir alıntıyla başlayayım. İki tür insan vardır: “Süngerler” ve “Teflonlar...”
“Teflonlar” ne olursa olsun üzerinde hiç iz kalmaksızın akıp gidiyor.
Sünger insanlar, bütün her şeyi kendine çekiyor. Sorunları içselleştiriyor. “Mış” gibi yapanlar değil, organik insanlar. Duygulu ve duyarlı. Çevre duyarlılığı olan organik insanlar Şevval Sam ve Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen Şeffaf Oda’nın konukları...
Şevval Sam ve Yılmaz Büyükerşen’le PORTAXE’ta çekilen keyifli, müzikli sohbet.
I. Dünya Savaşı’nda Almanların en güçlü toplarına “Grosse Bertha (şişman bertha)” denirdi.
Grosse Bertha Türkiye’yi hedef alarak ateşlendi.
“Gezi”nin başka süreçlere evrilmesi kaygılarımı önceki yazılarımda yansıtmıştım.
Bunlardan biri AB ile ilişkilerde “son köprülerin de atılması” endişesidir.
Ne yazık ki takvim yaprakları bunu doğrulamakta.
AB ülkeleri birer vagon, Almanya onları çeken lokomotiftir.
Almanya’yla ipler şu son günlerde öylesine gerildi ki “kopma” yakın görünüyor.
DÜNYA‘nın en iyi “fütüristi (gelecek yorumcusu)” Alvin Toffler daha 1980 yılında yazdığı “Üçüncü Dalga (The Third Wave)” adlı kitabında bugünlerin “siber saldırılarını” öngörmüştü.
“Teröristlerin de dijital devrimle birlikte ileri teknolojiyi çökertme eylemleri için koyabileceğini... Küresel finans elektronik haberleşme ağlarına gireceklerini, böylece dünyadaki finans sistemini harabeye çevirerek bir anda işlemez hale getireceğini... Askeri savunma sistemlerinin elektronik devrelerini felç edeceğini... Dünya elektrikle aydınlatma ağlarını bozacaklarını, küremizi karartacaklarını... Uçak tarifelerini, uçuş yollarını kontrol eden sistemleri karıştıracaklarını” yazmıştı.
KAOSA 5 KALA
ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım’ın Gezi eylemleri sürerken “hackerlerin Türkiye elektronik haberleşme ve finans sektörünün internet ağlarını çökertmek... Elektrik sistemlerini bozarak, kentleri karartmak için saldırılar yaptığını... Ancak... Bunlara karşı teknik savunmayla hepsinin akim bırakıldığını” açıklaması, kaosu teğet geçtiğimizi gösteriyor.
30 yıldan fazla süredir bilinen tehlikeydi bu.
Sohbetlerde bana yöneltilen soru şu: “Bu gidişin sonu ne olur?”
Ardından bir de açıklama geliyor.
“Gazetecisin, bilirsin...”
Siyaset medyumu değilim.
Siyasetin çok sayıda parametrelerine bağlı çok bilinmeyenli bir denklem bu.
Her şey olabilir.
Hani...