YAŞANAN krizin asıl sorumluları “anonim”dir. Akut hastalık olarak her dönemde Türkiye’nin yakasına yapışık kalan “kanun yazmada yetersiz kalıştır...”
MİT yasasındaki maddede “MİT yöneticilerinin ve eski MİT’çilerin yargılanmaları için Başbakan onayı gerektiği” kesin ve açık bir dille yazılmış olsaydı şu duyarlı düğümle karşı karşıya kalınmazdı.
Şimdi, yapılmakta olan budur.
Ayrıca...
Madde hem mevcut haliyle, hem de değiştirilmek istenen yeni haliyle eksiktir.
“Eski MİT’çiler” kapsam dışıdır.
Şu satırlar yazılırken Ankara’dan gelen haberlere göre AK Parti “değişiklik yapan madde metnine de bir değişiklik” hazırlamıştır.
OLIVER North Amerikalı bir albayın adı. ABD İran’a ambargo uygularken Oliver North, Beyaz Saray’a kadar uzanan siyasi iradenin talimatıyla gizlice silah kaçırıyordu.
Hem de İsrail gizli servisi Mossad aracılığıyla.
Güney Amerika’da gizli “kontra” operasyonlar için ayrılan fonla finanse ediliyordu bu kaçak silahların bedeli.
Çok karışık işlerdi bunlar.
Bir süre sonra dünya istihbaratçıları söylemiyle “iş koktu.”
Yani...
Sızıntılar oldu.
ŞEFFAF ODA, Sevgililer Günü’nü 12 Şubat’ta karşılıyor. Unutulmaz aşk şarkılarıyla usta sanatçı Erol Evgin ve sınırların ötesinde hayran kitlesi olan, şiir tutkunu başarılı oyuncu Songül Öden’le...
“İşte Öyle Bir Şey, Bir de Bana Sor ve Hep Böyle Kal” harmanıyla başlıyor söyleşi...
Ardından Songül Öden’den Attilâ İlhan şiiri “Ben Sana Mecburum...”
Songül şiir tutkunu...
Şiir yazmaya 9 yaşında başlamış.
Şimdi öykü yazıyor.
SİNEMALARDA dün vizyona giren “KÖSTEBEK” Şubat 2012 Türkiye’sinden bazı manzaralarla örtüşmekte.
John Le Carre’nin aynı adı taşıyan kitabından çekilen film bu mercekle de görülmeli.
İngiliz gizli servislerinde iç hesaplaşmalar, çekişmeler, çatışmalar zaman zaman ekrandaki yüzlerin bizden birileriyle değiştiği duygusunu veriyor.
Düşünün...
Orada dönenler ancak bir romanın konusu olabilecek kadar karışık.
Son günlerde tanık olduklarımız bir köşe yazısına sığabilir mi?
Yazmayı koyun bir yana çözmek için bile “Le Carre” olmak gerek.
YILLARDIR hep aynı uyarı: “Basmayın çimenlere yazık olur çiçeklere.”
Ama...
Bakın umut, güven, şeffaflık çiçeklerinin boyunları büküldü.
Soluyorlar.
Türkiye’nin güvenliğini emanet ettiği TSK’yı yıllarca yöneten, PKK’ya karşı mücadelenin doruğundaki Genelkurmay Başkanı hapiste.
Tutuklanma gerekçesi “terör örgütü...”
Hapiste olmanın ötesinde herhalde en ağır gelen şey bu suçlama olmalı.
AMERİKA‘daki Ermeni lobisi bir “araştırma(!)” yayınladı.
Başlığa bakın başlığa:
“TÜRKİYE’NİN BOŞ TEHDİTLERİ...”
Her “Türklerin Ermeni Kıyımı” yasa önerisi gündeme geldiğinde “Türkiye’nin o ülkeye ticari ilişkilerimiz darbe alır” tehdidini yaptığı ama sonucun tam tersi olduğu rakamlarla sıralanıyor.
Önce ABD ile başlıyor araştırma...
Başkanlık kampanyası sürecinde Amerika Ronald Reagan “Ermeni Soykırımı” söyleminde bulunmuş.
Tarih 22 Nisan 1981...
AHMET Hakan’ın “Tarafsız Bölge”si pazartesi gecesi duyarlıkların çıplak sinir uçlarına dokunuşlarla bir “demokratik tahammül testi” gibiydi.
Her an çömlek burada patlar dedirterek sürdü.
Ve...
Bir patlama olmadı.
Ahmet Hakan’ın konukları siyasetçiler olsaydı, orası çoktan karışırdı.
Ağır hakaretler havada uçuşurdu.
Belki itiş kakış bile olurdu.
MESLEK büyüğümüz Altemur Kılıç’ın bir “kişisel geleneği” vardı.
Yabancı basında ve özellikle ABD basınında Türkiye karşıtı bir makale çıktığında, hemen cevap yazısı gönderirdi.
Aleyhte iddiaları tek tek çürütmeye yoğunlaşan bu yazılarının yayınlanmasını da o ülkelerdeki gezeteci dostları ile iletişim kurarak mutlaka sağlardı.
Çok iyi İngilizcesi ve gazeteci üslubu nedeniyle yazıları ilgi çekerdi, ses getirirdi.
Altemur Ağabey, Atatürk’ün yakın çevresinden Kılıç Ali’nin oğludur.
Yaman milliyetçi olduğu için o yazıları kaleme alırdı.
Ankara’daki iktidarlardan da başkalarından da hiçbir beklentisi olmadan yazardı.