AB’den işaret var: “Türkiye Meclis içindeki yemin krizini aşsın, önünde sıkıntılı bir dönem var...”
O “sıkıntı” ne olabilir?
Sezilerime göre “Kürt sorunu...”
CHP ile çözüme ulaşılsa bile BDP’nin direneceği açık seçik belli.
“Hatip Dicle ve 12 Haziran’da seçilen KCK’lılar serbest bırakılmadıkları sürece BDP’nin diğer seçilenleri Meclis’e gelmeyecek, yemin etmeyecekler...”
Peki durum Başbakan Erdoğan’ın “ister gelirler, ister gelmezler biz bu parlamentoyla onlarsız da yolumuza devam ederiz” söylemindeki “geniş harekât sahasının” AK Parti’ye hâlâ açık olduğunu mu gösteriyor?
Gelişmeler hiç de öyle değil.
YAZIK değil mi bu millete? Tansiyonun “tavan” yaptığı uzun bir “seçim” kampanyasında herkes zaten burnundan soluyordu.
Bangır bangır bağıran siyasetçilerin ses kirliliği...
Her taraftan sarkan plastikler...
TV ekranlarının işgali...
Bunlar da cabası.
Sandıklar açıldı, sonuçlar açıklandı.
Görüldü ki demokrasi tarihinin tüm görüşleri en yaygın olarak Meclis’e yansıtan bir seçim olmuş bu.
İÇTÜZÜK maddelerinin çoğu “çıkmaz” levhalarına uzanan sokaklarına dalmıyorum.
Demokrasiyi içselleştirmenin ve çözüm için siyasi kararlılığın gücüne inanıyorum.
Ve...
İnanıyorum ki...
Bazen “zamanı zamana bırakmak” gerekli olur.
Meclis’teki “yemin düğümü” için de “hemen çözüm olmadı” diye umutsuzluğa düşülmesin.
Çok da uzun olmayan bir süreçte sorunun hal yoluna gireceğini söyleyebiliriz.
Marion Cotillard
GERİDE kalan 6 gün Paris’teydim. Bu haftaki Pazar Kahvesi’nde oradan iki izlenim...
Yukardaki başlık, “benim Paris’te bir gece yarısı maceramı” yansıtıyor değil.
“Woody Allen’in son filminin adı.”
Cannes Film Festivali bu film ile daha çekici oldu.
BDP destekli bağımsız milletvekillerinin kararı ilk bakışta çok sert göründü.
Ancak...
“Tehditler” taşımayan özenli üslubun yanı sıra ve daha da önemlisi Şerafettin Elçi’nin açıklamasındaki “aralık kapıdan” hâlâ ışık sızması umutları yok etmiyor.
Elçi, medyaya “ittifakla Meclis’e girmemek kararını” bildirirken “Ankara’da çözüm için ciddi formüller üretileceğinin işaretlerini almadıkça” mesajını verdi.
Yani...
Kapıyı kapatıp sürgülemedi.
Küçük de olsa bir aralık bıraktı.
TUTUKLULARIN seçilmeleri, tahliyeleri “çözdükçe karışan” bir yumak.
Mahkemelerin kararlarını bekleyeceğiz.
Ama...
BDP destekli bağımsızlar listesinden seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin iptali apayrı bir “yargı gözlem” dosyası oluşturmakta.
YSK Dicle’nin milletvekilliğini “kanuna aykırılık” gerekçesiyle çizdi.
Böylece Dicle için sandığa atılan 75 bin oy çöpe gitmiş oluyor.
Onun yerine AK Parti adayı Oya Eronat seçilmiş mi oluyor?
Diktatörleri silkelemenin ötesinde Arap ilkbaharı bazı sınırları da değiştirecek gibi görünüyor.
Libya bunlardan ilki olmaya aday...
Doğu ve batı Libya diye ikiye ayrılma olasılığı artmakta.
Bizi asıl ilgilendiren ise kendi sınırlarımıza komşu topraklarda olası yeni çizimler.
Suriye’nin kuzeyinde sınırımıza bitişik -küçük- de olsa “Suriye Kürdistan’ı Özerk Yönetimi” gündemde.
Önce...
Suriye’de olanların “arka odasına” uzanalım.
Ankaralı işadamlarının “duayeni” denebilecek bir kadim dostum var.
Ankara politikasını en ince kulisine kadar bilir.
Yurtdışına uçarken son seçim sonuçlarını konuşuyorduk.
Söz CHP’ye geldiğinde “Metin Feyzioğlu’nun Kılıçdaroğlu yerine Genel Başkan olmasına ne dersin” diye sordu.
Hiç düşünmemiştim.
Tanıyorum...
Yetenekli, donanımlı, cesur bir üniversite öğretim üyesi ve etkin bir baro başkanıdır.