18 Haziran’da bu köşede Hasan Cüneyt Zapsu’nun mahkeme kararıyla gönderdiği tekzibi yayımlandı.
Konusu Zapsu’ya ait olduğu iddiasıyla gazetelerde ve TV’lerde yankılanan “bu adamı deliğe süpürmeyin, kullanın” söylemiydi.
Zapsu’nun American Enterprise Institute (AEI) adlı araştırma kuruluşunun düzenlediği toplantıda Başbakan Erdoğan için bu sözleri Türkiye’de fırtınalar koparmıştı.
“Söylemedim-söyledin” tartışmaları uzun süre gündemde kalmıştı.
Zapsu bu köşede yayımlanmak üzere gönderdiği tekzipte haberlerin gerçek dışı olduğuna dair mahkeme kararı aldığını da belirtmişti.
Bu köşenin devamlı okuyucuları Milliyet’te yazmaya başladığımdan bu yana 14 yıldır hiç tekzip almadığımı bilirler.
Tüm gazetecilik yaşamım boyunca da 3 hadi bilemedin 5’i ancak bulur gelen tekzipler.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dün Başbakan Erdoğan’la konuşmasından “izlenimler” açıklarken çok önemli bir bekleyiş sürecini başlattı.
“Sayın Başbakan’a kurulacak profesyonel ordunun TSK’ya bağlı olup olmayacağını sordum. Henüz karar vermediklerini, yarın bu konuda açıklama yapacağını söyledi.”
Bu soru herkesin kafasında çoktan çözülmüştü.
“Elbette TSK’ya bağlı olacaktır. Adı ordu ise askerden başka bir emir komuta zinciri düşünülemez.
Aksi halde Emniyet Genel Müdürlüğü’nün polis kadrolarından oluşan özel timlerin yeniden yapılanması söz konusu olur.”
Kılıçdaroğlu’nun izlenimi bu ezberin dışına çıkma ihtimalini gündeme taşıyor.
Nasıl bir statü olabilir bu?
Uğur Dündar’ın programında konuşması nedeniyle Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un kimilerince üstü çizildi.
Ama “altı çizilerek” okunması gereken bir söylemi “pas” geçildi.
Oysa “Kürt sorunu” için demokratik çözüme sorumluluk sınırı belirleniyordu o söylemde.
Org. Başbuğ şu gerçeği vurgulamıştı:
“Örgütün Kandil’deki sayısı 2500, sınırın bu tarafında ise 1500... Toplam 4 bin dolaylarında. TSK bugüne kadar en az 20 bin PKK’lıyı öldürdü. Biz öldürmek yerine ‘etkisiz hale getirildi’ söylemini kullanıyoruz. TSK bu rakamlara göre PKK’yı 5 kez bitirmiş.”
Org. Başbuğ’un sözlerini tercümeye gerek yok.
Açık ve net.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’i TV’de izliyorum.
Bizdeki ve oradaki demokrasi kültürü için alıntılar yansıtıyorum.
- Kısa süre önce Afganistan’daki görevinden alınan General Stanley McChrystal için çok ilginç şeyler söylüyor:
“Silahlı Kuvvetler’deki orgenerallerle konuştum. Hepsi de McCrystal’in görevden alınması gerektiğini söylediler.
McCrystal zaman zaman hayatını riske etmiş olan iyi bir asker.
Ancak o görevde kalamazdı.
Yerine gelen General Petraeus da çok değerli bir asker.”
Frenklerin bir söylemi vardır: “Ne düşündüğünü düşünürken beni düşünüyor mu diye düşünürüm, beni düşünmediğini düşüneceğimi düşünerek düşünmekten vazgeçmeyi düşünürüm.”
Kılıçdaroğlu “Referandum için ne demeliydi?” sorusu eksenindeki her tartışma bana bunu hatırlatıyor.
Bakın...
Birkaç düşünce örneği:
l Kılıçdaroğlu şöyle diyebilirdi: “Anayasa değişikliklerine HAYIR, referandumda HAYIR politikası benden önceki Genel Başkan Deniz Baykal’a aitti. Beni bağlamaz. Baykal gibi düşünmüyorum.”
l “Madem Anayasa Mahkemesi’nden geçen bir anayasa değişiklik metni var o halde Anayasa’ya aykırılık iddiamız karara bağlanmıştır. Bu haliyle seçmenlerimizi serbest bırakıyoruz. Kendi kanaatlerine göre ister EVET, ister HAYIR oyu verirler.”
l “Anayasa değişikliklerine referandumda EVET oyu vereceğiz, CHP’nin yerleşik tutucu kalıplarını kırarak radikal bir değişimi böylece topluma kanıtlayacağız.”
Ertuğrul Özkök nihayet yıllardır istediğini yaptı; “tavşan kardeş” oldu.
Nasıl mı?
Anlatayım.
Bizim “Çarşamba Yemekleri” grubumuz vardır.
Kurucusu Murat Vargı’dır.
Yakın arkadaşlar her çarşamba öğle yemeğinde bir araya geliriz.
Cumartesi “gülümseyerek” siyaset yazalım. Referandumda “ahtapot” falı açmaya ne dersiniz.
Almanya’da Oberhausen parkındaki Paul adlı ahtapot Dünya Kupası’nda Alman Milli Futbol Takımı’nın bütün maçlarda sonuçlarını önceden bildi.
Paul’un önüne maç öncesi iki kutu konuluyor.
Birinde Almanya’nın renkleri, diğerinde ise karşı takımın renkleri.
Paul hiç yanılmadı.
Son İspanya maçı öncesinde İspanya kutusunu gösterdi.
Ve “ahtapot falı” gene doğru çıktı.
Anayasa Mahkemesi “robotik” ameliyat yaptı. Boydan boya yarmadan, dikişler atmadan iki ince noktadan girerek “zararlı dokuları” çıkarttı.
Belki...
Yürütmenin, yargı üzerine gölge kuşkularını daha “net” ayıklayabilirdi ama sadece 18 kelimeyi çıkartarak bile Anayasa Mahkemesi ve HSYK etrafında iç surları kurtarabildi.
Hükümetler üyelerin seçim sürecinde “amaçlanan” kadar manipülatif olamayacaklar.
Değişikliklerin analizini daha sonraki yazılarda yaparız.
Şimdi referandumu konuşmalıyız.
Özellikle “CHP’nin hayırda hayır var” tavrını...