HALİT Refiğ o menhus hastalığın pençesinde. Küçük görünen ama aslında çok derin bir nedenle...
Anlatayım...
Memorial Hastanesi’ndeyim.
Kattaki görevli hemşirelere “Halit Refiğ’i görmek istediğimi” söyledim.
“Temizleniyor, birazdan biter, haber veririz” dediler.
Ama bu temizlik “rutin” değilmiş meğer...
Tekerlekli sandalyede mavi gözlerini iri iri açarak Halit Abi, “Ameliyata hazırladılar. Ameliyata gidiyorum” dedi.
ABDULLAH Öcalan’ın kişilik analizine devam...
27 ülke tarafından 3 kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Prof. Dr. Vamık Volkan, psiko-politik alanda dünyanın en ünlü isimlerinden biri...
“Açılım” sürecinin başlarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Çankaya Köşkü’nde kabul edildi.
Açılımın koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay da onun görüşlerini aldı.
Dün de yazdığım gibi, demokratik açılımın yanı sıra dağdaki PKK ve düzdeki sivil taban üzerinde tartışmasız “son söz” olan Abdullah Öcalan’ın kişilik şifrelerinin çözülmesi gerekir.
Bu yapılmalıdır ki, onun etki katsayısı aşağıya çekilsin, çözümler üzerindeki İmralı ipoteği kalksın.
Madem DTP, “Bu açılım bizi aşar, anahtar sayın Öcalan’dır” görüşünü açıkça seslendiriyor, o halde -Apo’yla pazarlık yapılamayacağına göre- İmralı ipoteğinin kaldırılması önemlidir.
SON Diyarbakır Mitingi, “Abdullah Öcalan’ı öne çıkardı.”
DTP, “dağdakileri düze indirmeye ve silah bırakmaya kendi gücünün yetmeyeceğini” açıkça söyledi.
Sonuç almak için adres olarak İmralı’yı gösterdi.
Abdullah Öcalan’ın adını “sayın” ifadesiyle andı.
Buna karşılık... Ankara, “teröristle pazarlık yapılmayacağının” altını bir kez daha çizdi.
Zaten... 2009 Türkiye’sinde bir iktidar bunu yapamaz.
Bunca yıldır İmralı’da tek başına yatan Abdullah Öcalan hâlâ bu tartışmasız etkiyi ve gücü nasıl sürdürebiliyor?
ULUSLARARASI enerji sektöründen al haberi... “Ermenistan açılımı, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini kopma noktasına sürükler mi? Böyle bir durumda Azerbaycan’dan Türkiye’ye enerji akışı kesilir mi?”
Bu “kritik” bir sorudur.
Daha yakınlarda Türkiye ile Ermenistan arasında gizli görüşmelerin yapıldığı, Rusya istihbaratı tarafından öğrenilmiş ve Azerbaycan Başkanı Aliyev’e sızdırılmıştı.
Sonrasını hatırlayalım...
Aliyev, Türkiye’ye gelmesi gerekirken bu ziyaretini dondurmuş, Moskova’ya gitmişti. Azerbaycan’ın enerji kaynaklarından bir kısmını Rusya üzerinden pazarlanması için anlaşmaya varıldığı açıklanmıştı.
Daha sonra Başbakan Erdoğan alelacele Azerbaycan’a uçmuş ve Başkan Aliyev’e güvence vermişti. Azerbaycan kamuoyundaki tepkileri yumuşatmaya çalışarak, söz vermişti:
“Ermenistan, Karabağ’ı Azerbaycan’a vermedikçe, Türkiye-Ermenistan sınırı açılamaz.”
REKLAM dünyasının “bilenlerine” göre “Kürt açılımını” bekleyen tehlike, “over promissing” durumu.
Anlamı...
Gereğinden fazla “vaat” yüklenen kampanya yapıldı.
İletişim alanında kural, “İçerikle vaadin örtüşmesidir. Birbirini dengelemesidir.”
Piyasaya sürülen malı çok aşan ve beklenti çıtasını yükseklere taşıyan reklam kampanyası “düş kırıklığı” yaratır.
“Bu kadar tantanası yapılan mal, bu muymuş” dedirtir.
Tüketici, bir başka söylemle kampanyanın hedef kitlesi üzerinde “çekici” değil, “itici” etki yapar.
BU açılım sürecinde başından itibaren çok yanlışlar yapıldı.
Ama...
Bir de “doğru” olana işaret edeyim...
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a çözüm çalışmalarında koordinatör görevinin verilmesi akılcı tercihtir.
Atalay için dinlediklerimi şöyle özetleyeyim:
Kırıkkale Üniversitesi’nin Kurucu Rektörü.
Akademisyen kimliğinin yanı sıra, uzun süre kendi kurduğu ANAR’ı (Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi) yönetti.
Böyle bir yelkenli tekne Atlantik’i saatte ortalama 100 km hızla geçebiliyor.
İSTANBUL Europa Race start almadan bir gece önce dünyanın sayılı yelkencileriyle yemekteydim.
Onlar yılda en az bir kez Atlantik Okyanusu’nu yelkenle geçiyor.
Çoğu, dünya turu yarışlarına da katılıyor.
Masamızdaki Sebastian Audigane, dünya yelkenle sürat rekoruna sahip.
BAŞBAKAN Erdoğan’a “ulusal sorunda parti ayrılıklarını aşarak dayanışma” örneğini kendi siyasi tarihimizden yansıtayım...
Bakınız Menderes nasıl da ustaca yaklaşmış konuya...
Kıbrıs’ta çözüm için ve anayasa yapımı için 1950’li yılların sonunda dönemin Başbakanı Menderes, ana muhalefet partisi CHP’nin en parlak milletvekillerinden Prof. Nihat Erim’den yararlandılar.
Merhum Erim, uzun uzun düşündükten sonra “ulusal bir sorun olduğu” ve “dar parti hesapları yapılamayacağı” gerekçesiyle öneriyi kabul etti. Gerçekten ortaya iyi bir çalışma koydu.
Londra ve Zürich anlaşmaları sonrasında Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası kabul edildi. Uygulamaya konuldu.
Erim’i eleştirenler, CHP’ye ihanetle suçlayanlar oldu ama bugünden geriye bakıldığında Prof. Erim’in kararının doğru olduğu açıkça görülüyor.
Fakat... Erim’in kararı kadar, hatta daha fazlasıyla önemli olan, merhum Menderes’in onu istemiş olmasıdır.