Bankalar için şöyle bir söylem vardır: "Hava pırıl pırıl güneşliyken size şemsiye açarlar, yağmur yağdığında şemsiyemiz kalmadı derler."
Küresel bankacılık anlayışını yansıtan bu söylemin doğruluğu bir kez daha kanıtlanmakta.
Tüm dünyada para bolluğu yaşanırken, bankalar kredi vermek için müşterilerin peşinden koşuyordu.
Yani... (Pırıl pırıl güneşli havada şemsiye açmak tavrı...)
Krizle birlikte süreç tersine döndü.
Bankalar kredi vermemek için ayak sürüyorlar, bin dereden su getiriyorlar.
Verilmiş kredilerin bile vadesi dolmadan geri ödenmesini istiyorlar.
Gene Fransa... Parlamento Komisyonu "Ermeni soykırımı yasa süreci" bağlamında "tarihi siyaset yazmasın" mesajını veren bir karar aldı.
Bu durumda Meclis'te kabul edilen metin, senatoda yeterli "evet" oyunu bulamayabilir.
Yasalaşma süreci direkten dönmüş olur.
Daha önce benzer durumlar ABD'de yaşandı fakat gene de her yıl yeniden gündeme getiriliyor.
Süreç yeniden başlıyor.
Ne var ki, Fransız senatosunda yeterli oy bulunamazsa durum, Amerika'dan farklı olabilir.
Çünkü...
Mehmet Barlas-Emre Kongar'ın NTV'deki tartışma/sohbetlerini keyifle izlerim.
"Bu programın tiryakisiyim" diyebilirim.
Salı gecesi Mehmet köşeye çaktı:
"AKP muhafazakâr demokrat... CHP ise mutaassıp demokrat..."
"Taassup" ile Atatürk'ün kurucusu olduğu CHP'yi bir araya getiren bu kara mizaha, CHP'ye daha yakın duran Emre Kongar, "Maalesef öyle, üzgünüm" cevabını verdi. Yaraya tuz bastı.
CHP için bu oximoron tanımın nedeni, partiye kayıt töreninde, çarşaflı, peçeli kadınlara Baykal'ın CHP rozeti takmış olması...
Bu sahne CHP'nin laik damarında acı yüklü tepki patlamalarına neden oldu.
Oximoron, iki zıt anlamlı, çelişkili, uyumsuz kelimenin bir arada kullanılmasını tanımlayan sözcüktür.
"Oxus: keskin" ve "moron: aptalca" kelimelerinden oluşuyor.
Örneğin... "Korkunç güzel" ve "sessiz çığlık..."
Çelişkili ve uyumsuz durumlar için de kullanılabilir.
Fransa'nın PKK için tutumu böyle tanımlanabilir.
Anlatayım...
İspanya'da ayrılıkçı örgüt Bask'ın askeri kanat başkanı Garkoitz Asiazu Rubina, Pirene Dağları'nın Fransa tarafında yakalandı.
Bodrum’u seviyorum ve hiç terk etmeyeceğim. Barların ve ikoncan beach’leri ile “bedroom” sanılanın dışında fazla bilinmeyen “öteki Bodrum”un yeni bir kazanımı daha oldu.
Ege’nin ilk golf sahası Vita Park, hafta sonu Ege Kupası’yla açıldı.
İstanbul’un en güvenilir tıp kurumlarından “Büyük Laboratuvarı”nın kurucusu ve sahibi Prof. Dr. Gürol Büyük, 18 yıl önce bu rüyasını bana anlatmıştı.
Golf tutkunuydu.
Türkiye turizminde geleceğin “golf turizminde” olduğuna inanıyordu.
Oğlunun da dünyanın en iyi golfçüsü olmasına sevdalıydı.
Başta laboratuvarı olmak üzere varlığının önemli bir bölümünü satıp Bodrum’da 2 bin dönüm arazi satın almıştı. 12 ay golf oynanabilecek bir doğa parçasıydı bu.
Pazar kahvesi
Zagnat’a göre Madrid’in en iyi restoranının önündeyiz. Mehmet Yılmaz, Kaya Demirer, Hıncal Uluç, Barış Tansever, Güneri Cıvaoğlu, Can Buharalı. (Soldan sağa)
Madrid izlenimleri... İnsan hakları bağlamında küresel flamaya dönüşen “yasakları yasaklayın” söylemi, İspanya’da“tütün” ekseninde başarıya ulaştı.
Sigara içmeyenler gibi içenler de korumaya ulaştılar.
İspanya’da 100 metreye kadar mekânlarda“duman yasağı” mekân sahibinin özgür iradesine bırakılmış.
100 metrekareden büyük mekânlarda sigara içilen ve içilmeyen alanlar cam bölmelerle ayrılıyor.
Atatürk çocukken “karga” kovalarmış. Şimdikiler ise “kılavuz kargaların” peşinde ...
Bunu neden yazdığımı açayım ...
Obama’dan şu satır, yaralı Türkiye’ye “merhem” gibi.
“Bizi bağlayanlar, ayıranlardan daha büyük...” (*)
Bütünlüğümüzü korumanın sihirli formülü olabilir bu söylem.
Oysa... 2008 Türkiye’sinde bizi birbirimize “bağlayanlar” değil, “ayıranlar” konuşuluyor.
“Farklılıklar zenginliğimizdir...”
Gazeteciliğimin ilk yıllarında Başbakanlık muhabirliği yaptım. Başbakanlık muhabiri arkadaşlarımızdan bazılarına "akreditasyon" verilmeyişini, kendimi onlardan biri hissederek izliyorum...
Bizim Başbakanlık muhabirliği yıllarımızda, saatlerce, bazen bütün bir gün hatta gece yarılarına kadar merdivenlerin başında bekleşirdik.
Başbakan ve bakanların giriş çıkışlarında sorular sorar, açıklamalarını not alırdık.
Hafızası en güçlü olanlarımızın tuttuğu notlarla, kendi notlarımızı karşılaştırır, bu açıklamaları en doğru ve net bir açıklama metni haline getirirdik.
"Teyplerimiz yok muydu?" diye düşünebilirsiniz.
Yoktu... Gazetecinin çalışma yaşamına "teyp" dediğimiz ses alma cihazları sonraları girdi.
Bu bir yenilikti!