Hafta sonu tatil parantezlerini sürdürüyorum... Bodrum Yarımadası’nın paparazzi ilgi coğrafyası dışındaki güney kıyılarında, sade bir sahil lokantasındayız. Sanatın, diplomasinin ünleri sınır dışında da olanlardan bir grup.
İçlerinden biri, şef Gürer Aykal’a “Bu haftaki ........’da güzel bir fotoğrafın var” dedi.
Aykal, o her zamanki sakin haliyle, soran gözlerle ve yumuşacık bir sesle sordu:
“..... mu, o ne?”
Öylesine doğal ve içtendi ki... Türkiye’nin en çok satan ya da satanlarından biri olan ve özellikle cemiyet yaşamına ilgi duyanların bildikleri dergiden haberi yoktu.
Aynı türde diğer haftalıkların, aylıkların da isimlerini bilmiyor.
O apayrı bir dünyada. Bu vesileyle Gürer Aykal’ın iyi keman çaldığını...
İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesine kaç kişi, kaç kurum katkı hazırlığında? Bilemiyorum ama Kıraçların Tepebaşı’ndaki yeni projesi gibi, Türker İnanoğlu’nun TÜRVAK’ı da örnek alınmalı. İnanoğlu, Türkiye’nin ilk ve tek sinema- tiyatro müzesini Beyoğlu’na taşıyor.
Galatasaray Lisesi’yle karşı karşıya olan bina, Kültür Başkenti bağlamında çok ziyaretçi çekecek noktalardan biri olacak.
Beyoğlu Belediyesi’nin Yeşilçam Sokağı’na tıpkı Los Angeles’ta olduğu gibi yıldızlar çakacağını ve her yıldızda Türk sineması “unutulmazlarından” birinin adının yazılı olacağını anlatmıştım.
Yeşilçam’dan kısa bir yürüyüş ve bu kez yıldızlarda adları yazılı olanların ve tüm Türk sinemasının müzesi...
Vakfın kurucusu ve “Bay Sinema” diye anılan Türker İnanoğlu, böylece sanat için bir güzelliğe daha imza atıyor.
Bu “vefa” galerilerinden Türk sinema tarihinin öncü isimleri Fuat Uzkınay, Muhsin
AKP için Anayasa Mahkemesi’ne açılan “kapatma davası” nda rüzgâra bir “U” harfi çizdirildi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya’nın iddianamesini verdiği günlerde toplumun önünde “Erbakan ve kader arkadaşlarına infaz” örneği vardı.
“Tarih tekerrür edecek” gibi görünüyordu.
Oysa... Bir de şimdiki beklentilere bakınız.
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Parris’in bile, “İlk günlerde olsa AKP’nin kapatılacağına bahis oynardım. Şimdi ise kapatılmama ihtimali daha yüksek” dediği psikoloji oluştu.
Sanki iyi planlanmış reklam kampanyası gibi dalga dalga yükselerek zihinleri kaplayan bilinçli bir strateji...
Sonuç almayı hedefleyen reklam kampanyaları, tek bir slogana dayalı, tek atımlık barut değildir. Aşama aşama açılarak yükselir.
Ergenekon davasındaki gizli tanıklara yeni bir isim, yeni isimle pasaport, başka ülkede yaşama olanağı, para verilecekmiş. Hatta estetik ameliyatla yeni bir yüz de yaptırılacakmış.
Erkekler ne ister bilemem...
Ama... Kadın gizli tanıklar için bir fantezi...
Yüzlerine estetik ameliyat yaptıran kadınlar eskiden Ajda burnu isterlerdi, şimdi ise Angelina dudakları...
Türkiye’de ve sınırların ötesinde binlerce “sosis dudak...” Mübalağacı bir estetik cerrahının bıçak izleri...
Bir düşüncem var...
Osman Ulagay’ın ne “Ampule pervane” ve ne “darbe destekçisi” söylemi tutmuştur.
“ Tercüme-i hal”dir.
Tıpkı Prof. Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” gibi Türkiye’nin şu dönemi için kullanılacak referanslardan biri.
Böyle bakınca bazı konular daha net görünüyor.
Örneğin... Şu “kimlikleri gizli tutulacak tanıklar” konusu.
Bu konuda tartışmalar sürüyor.
Bana göre bu, “yeni çıkan ve yürürlüğe giren yasaya uygundur.”
İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Ergenekon soruşturması ve iddianamesi bağlamında kesif “bilgi kirlenmesine” işaret ediyor.
Konu önemlidir.
“Bilgi Kirlenmesi” konulu çalışmanın 2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanmış olması bunun kanıtıdır.
- “ Asimetrik bilgi...
- Bilgi kırılması...”
Bunlar bilinçli olarak üretiliyor ve bilgi kirlenmesini oluşturuyor.
Bu kirlenmenin çeşitli alanlardaki olumsuz etkilerini Stiglitz, Akerlof ve Spence ortak çalışmalarıyla ortaya koymuşlar,
Davullu, güneş gözlüklü, kalaşnikoflu, kral ve kraliçeli 1789...
Kemer’de 14 Temmuz...Fransız tatil köyünde 14 Temmuz 1789 ihtilali kutlanıyor.
Kahvaltı için deniz kenarındaki masalara yöneldik. Girişte, üzerine beyaz örtü serilmiş, süslenmiş, büyük bir masada Fransa Kralı XVI. Louis ve Kraliçesi Marie Antoinette oturuyorlar.
Başlarında perukları, 1789 İhtilali döneminin saray giysileri içindeler. Etrafta gene dönemin giysileriyle nedimeler, korumalar, yelpazeciler...
Fakat...
Kral ve kraliçenin gözlerinde son model güneş gözlükleri. Korumalardan birinin elinde beyaza boyanmış tahta model kalaşnikof...
Pazar kahvesi
Bazı kayıplar için “ölüm” soğuk kelimedir. Kullanamam.
“Görünmez” deyimini tercih ederim.
Arkadaşım Ersin Faralyalı da onlardan biri...
Ersin, “görünmezler” âlemine yolculuğa çıktı.
Ona, “Ege’nin prensi” derdik.
Yüreği, yüzü, şıklığı, beden dili, üslubuyla gerçekten öykülerdeki prens gibiydi.