Hürriyet’teki haber şöyle:
TARAF gazetesinin -türbanlı- yazarı Elif Çakır köşesinde, Milli Gazete’de yayımlanan “Erkeğin hanımındaki hakları yazısını gülmeye ihtiyacınız varsa okuyun” diye tavsiye ediyor.
Milli Gazete’de “erkeğin kadın üzerindeki haklarına” kılavuzluk eden yazı, özetle ve tek kelimeyle itaat...
Örneğin...
- Kadın kocasından izinsiz evinden çıkamaz.
- Erkeğin izin vermediği kimseyi eve alamaz. İzin vermediği kimseyle görüşemez. Koca izin vermediyse annesinin ve babasının evine bile gidemez. Kadın, kocasının izni olmadıkça oruç tutamaz.
- Kadının kocasının doğru ve helal olan emrine itaat etmesi, son derece hürmet etmesi, evde tek söz sahibi kocasını tanıması lazımdır.
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın gelişiyle İstanbul’un Avrupa yakası felç oldu.
Akla gelen ve gelmeyen yollar saatlerce kapalı kaldı.
Herkes öfkeyle burnundan soludu.
Ne gereği vardı öyle yolları kesmenin?
Yeşilköy’den bindirilir bir helikoptere, 5-6 dakikada indirilir Çırağan Otel’e...
Hadi İsrail ve ABD gizli servislerinin ya da İran’daki rejim muhaliflerinin suikast yapabileceklerinden kaygı duyuldu. Omuzda taşınabilen bir Stinger füzesiyle helikopterin düşürülmesi olasılığı dikkate alındı varsayalım... Helikopter seçeneğinin üstü çizildi.
Peki Ahmedinecad, neden deniz yoluyla Yeşilköy’den Çırağan’a ulaştırılmadı?
Güvendiğim kaynağa göre -Anayasa Mahkemesi’ne dava sürecinde- AKP oyları yüzde 50’nin üzerine çıkmıştı.
“Kapatma kararı” çıkmadı, o nedenle bu oran siyaset normallerine geriledi mi? Sorunun cevabı askıda.
Çünkü... Yeni bir araştırma için yeniden alana çıkmak gerek.
Genel seçimlere daha çok var ama önümüzdeki yıl yapılacak yerel seçimlerde AKP silindir gibi geçebilir.
Ve... Gene aynı soru: “Bu CHP ile AKP’nin önlenemez tırmanışı nasıl durur ki?..”
Dönüp dolaşıp Baykal’ı hedef alıyorlar.
Anayasa Mahkemesi’ne AKP için kapatma davası açıldığında “En kısa zamanda karar verilmeli” diye yazmıştım.
İktidar yanlısı kimileri buna takılmıştı ama sonra hepsi aynı çizgiye geldiler.
Şimdi de “Ergenekon davası ciddiyet sürecinde ve mümkün olan en kısa zamanda sonuçlanmalı” inancındayım.
O kadar çok kişi gri bölgede bırakıldı ki...
Adalet, “ak” ve “kara” olanları süratle belirlemeli.
Ergenekon iddianamesinden medyaya yansımalar “tiyatro maskları” gibi bazen dehşet veriyor, bazen de tebessüm.
Doğru mu bilemem ama “Sabancı cinayetinin de Ergenekon tarafından gerçekleştirildiği ve Dev Sol’un vitrine konulduğu“ iddiası gerçekten dehşet verici.
Tatil dönüşü, denizin tuzunu, kokusunu, rüzgârını taşıyan bir yazı...
Medyada kıvılcımlar uçuşuyor. “Sınırda savaş...” Başbakan Bodrum’da tatilde...
Döndü de ne değişti?
Keşke daha uzun tatil yapsa, özellikle tekneyle mavi yolculuklara çıksa...
Nedenini anlatayım...
Özal, başbakanlığının ilk yıllarında “çevre cinayetine” imza atmıştı. Gökova Termik Santralı’nı, bütün karşı söylemlere, eylemlere, direnişlere karşın, inatla Gökova’ya II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin Yahudileri yaktığı insan fırını kriminatuar gibi inşasını sürdürtmüştü.
“Hava kirliliği, pis koku, Gökova’ya asit yağmuru, kıyım, denizin küsmesi” gibi tüm uyarılara kulakları tıkalıydı.
Türkiye’nin aşinası olduğu “kıyak emeklilik” gene huzurunuzda...
Bir gün dahi milletvekilliği yapana, “milletvekili emekli maaşı ve tüm yan olanakları” sağlayan yasa bir kez daha Meclis’te.
Anayasa Mahkemesi’nden AKP için “kapatma kararı” çıkarsa, bu kez de emeklilik için “en az iki yıl milletvekilliği” koşulunun 24 saate inmesi öngörülmekte...
Telaşın nedeni şöyle.
Eylül ya da ekimde seçime gidilirse ilk kez milletvekili seçilmiş olanlar, bir daha seçilememe tehlikesiyle karşı karşıyalar... İki yıl milletvekilliği yapmadıkları için de emeklilik hakkından yararlanamayacaklar.
O halde gelsin yasa...
Mangalda kül bırakmayanlar -birkaçı dışında- “darbe” polisliğinde yarı yolda duruyorlar. İşin ucu “darbe günlüklerine” geldiğinde “tık” yok.
Ufuk Uras’ın konuyu TBMM’ye taşıma girişimine AKP’den tek imza çıkmadı.
Medyanın hükümetçileri bu “kuzuların sessizliğini” görmezlikten geldiler, tek kelime bile eleştirmediler. Hani milli irade?.. Hani demokrasilerde çözümün kutsal çatısının parlamento olduğu söylemleri?..
Darbe polisliği yasak bölgenin dikenli tellerinde duruyor.
Öte yandan, o günlüklerin doğru olup olmadığı da meçhul.
Satırlarla takvim yaprakları örtüşüyor ama oradaki satırların bir kısmı gerçek olsa da, bilgisayarları çözen “çok özel” ellerden başka satırlar eklenip eklenmediğini bilemiyoruz.
Fakat...
AAnayasa Mahkemesi’nin “AKP’yi kapatma davası için pazartesi görüşmelere başlama kararı”, şu kör dövüşünde bir “round” arası oluşturabilir.
Bu bağlamda bir örnek vereyim.
Yeni Şafak’ta Fehmi Koru benim 19 Temmuz 2008 tarihindeki yazımı “komplo teorisi” diye tanımlamış. Dahası kendinden menkul kerametiyle “AKP’nin kapatılmasını istediğimi” iddia etmiş.
Neresini düzelteyim?
1- İşaret parmağı birisini itham ederken, baş parmak da geriye kıvrılarak kendini gösterir .
“Komplo teorisi” iddiası da öyle. Benim satırlarım sadece “siyaset analizi” idi. O nedenle “belki de yanılıyor olabilirim” ihtiyat notunu düşmüştüm.